Fizyolojimin ayıbı; benim ayıbım: Menstrüasyon

148 3 1
                                    

Geçenlerde karşı cinsten bir arkadaşım oruç tutmakla ilgili bir soru sorup: "Eminim sen de benim gibi dört gözle iftarı bekliyorsundur!" şeklinde konuşmasını bitirdi. Ondan bir hafta kadar önce de birisi, ofisi lavaboya gitmek için terkedip gelmemin ardından: "İnşallah bana da dua etmişsindir namazda." dedi.

Durdum, düşündüm. Biraz daha düşündüm. Alnında "tabu" yazan bu insanların bana bu soruyu sorması mı daha ilginçti yoksa benim o tabunun sömürgesi altında yaşıyor olmamam ve: "Bozuk yumurtalarımı atmakla meşgulüm." diyebilecek olmam mı? Bu manasız tabu, kaç regl döneminde olan kadını aptalca bir yalan söylemeye zorluyordu: "Hıhıhıh, evet ben de oruç tutuyorum", "Aa namaza gittim ama size dua etmek aklıma gelmedi."?

Neydi ki bu menstrüasyon, beni camiye, bir ortodoksu kiliseye, bir hinduyu tapınağa giremeyecek kadar "kirli"; konuyu, etrafta dile getirilemeyecek kadar "özel hayat ürünü" ve HERKESİN sahip olduğu kanı bu kadar iğrenç yapıyordu? Neydi ki bu, doğal bir vücut fonksiyonu olan menstrüasyon durumunu yönetmek için kullandığımız pedlerimizi kimse görmesin diye streslere girip, özel çantalara para veriyorduk? Menstrüal hijyen ürünlerini, okul süveterlerimizin altına koyuyor, çantalarımızda kimsenin göreyemeyeceği yerlere gömüyorduk? Neden, kıyafetimizde olması muhtemel kırmızı lekeler bizim kabusumuz oluyordu? Neden çantamızdan bir şey çıkarırken yere düşen ped, bizi herkese rezil ediyordu?

Geçen bir makale okudum menstrüasyon-hijyen ürünlerinin vergilendirilmesiyle alakalı. Gerekçe ise şu: "Lüks ürünler"(Türkiye'deki durumu bilmiyorum henüz). Erkeklerin kişisel bakım ürünleri hakkında hiçbir problem yokken, kadınların mikrop kapıp gebermemek, kan içinde boğulmamak için kullanmak ZORUNDA olduğu ürünler vergilendirilmişti. Çünkü ERKEK, kanamıyordu. Kanayan da derdi değildi. Kadının yaşadığı zorluğun dikkate alınması bir yana, zorluk görmezden gelinip bir de dalga geçer gibi köstek olunmuştu kadına.

Yine bir başka makalede (NY Times, ''Free the Tampons'') şöyle yazıyordu:

''Biz buna regl paradoksu diyelim. Herkes, kadınların çocuğunun adet gördüğünü biliyor fakat paylaşımın aşırı bir şekilde yapıldığı şu devirde bile regl, kirli küçük bir sır muamelesi görüyor.

Bugün giderek artan sayılarda avukat, girişimci ve bayan meclis üyeleri, halkın önünde menstruasyon hakkında konuşarak bu tabuya meydan okuyor (ve evet, her cinsiyetten insanın desteğiyle). ''Regl''in direkt olarak gündeme koyulmasını istiyor; devlet ve ticari kuruluşların, tesis dizayn ederken, bütçe oluştururken, okullara ya da yoksullukla mücadele programlarına tedarik sağlarken bunu göz önünde bulundurmasını talep ediyorlar. Ve her halka açık lavabolarda tampon istiyorlar. Ayrıca onların bedava olmasını istiyorlar.''

Gelir seviyesi düşük birçok ülkede pedler ve tamponları bir yana bırakın, su bulmakta zorlanıyor insanlar. O dönemlerinde kendileriyle rahatça ilgilenebilecekleri bayanlara özel tuvaletler yok.

Eritre'de ergenlik döneminde ortadan kaybolan kızlardan haberiniz var mı? Okullarda, o döneme giren kız ve erkek sayıları arasında büyük bir fark gözlenmiş. Çünkü hijyen ürünlerine ulaşım imkanları yok. Onun ötesinde, çoğu okulda ne tuvalet ne de su var. Regl olmaya başlayan kız için okul hayatı bitiyor. Bunun ne kadar iç acıtan bir durum olduğunu, üzerine düşünürseniz anlarsınız. Zira patriarkanın, misojinist düzenin kanınızda gezen zehri, bu işi kolayca anlamanıza imkan vermeyecek.

Bir kadının menstrüasyon dönemini, sosyal yaşamını aksatmadan geçirebilmesi için gerekenler, o dönemdeki hassasiyetlik artışı, kramplar, kan kaybı, yorgunluk ve kadınları doğa gereği dönemsel olarak erkeklerden daha az mutlu bırakan birtakım diğer problemler; eşitlik adına çözülmesi/üzerine kafa yorulması gerekirken, her zamanki gibi sevgili erkeklerin kurduğu muhteşem sistem kabaca ''düşene bir tekme de biz vuralım'' mantalitesi ile çalışıyor.

(Tabi menstrüasyon döneminin cinsel artılarını da yabana atmamak lazım. Gerçi erkek o artıyı da kendine sayıyor. Kendine yarayan tarafını kullanıp, bize dokunan tarafını görmezden geliyor.)

Kızların okul hayatlarına devam edebilmeleri için gösterilmesi gereken ''ekstra çaba'', kadın ve erkek eşitliği aslında. Çünkü, tekrar söylüyorum, bu kadının fizyolojisinin bir ürünü. Ortada ekstra yok.

O kızların okulu bırakmaları kimseyi incitmedi. Çünkü erkekler kadınların eğitilmesi konusunda da penislerine danıştılar. Ve penisleri onlara, o kızların evlerde onları SEÇECEK erkeği beklemesi gerektiğini, kadının yerinin okul sırası değil, yatak ya da mutfak olduğunu, kadınlar evlerde bakirelikleriyle yıllanırken, kendilerinin testosteron salgı mekanizmalarını aktif olarak kullanabilecekleri güzel yerler ve ''delikler'' bulabileceklerini söyledi. Onlar da dinlediler. Ne de olsa penis, onlara beyindi.

Bir makalede okumuştum; yazar, menstrüasyon hakkında verdiği konferansların başında insanlardan ayağa kalkmalarını rica edip ''Kan!'' diye bağırmalarını istiyormuş. Lanet tabular. Kaka tabular. Hadi tekrar söyleyelim: KAN!

Uyanın kızlarım.

Müslüman erkeklere not: Madem tabucusunuz, kültür kölesisiniz; lütfen kanın bloke ettiğine inandığınız oruç, namaz gibi ibadetler hakkında Müslüman bayanlara soru sorarken biraz daha düşünceli davranın, yoksa aldığınız cevapla siz mutsuz olursunuz. Sizin için, döllenmemiş yumurtalarımın kalbini kıracak değilim.

🎉 Fizyolojimin ayıbı; benim ayıbım: Menstrüasyon hikayesini okumayı bitirdin 🎉
Fizyolojimin ayıbı; benim ayıbım: MenstrüasyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin