2.Sezon 18.Bölüm

801 40 3
                                    

Bölüm Adı: Siyah ve Güneş... Evet, aşk kutsaldır.

"Hayır! Bunu yapma!" Anıl'ın haykırışıyla içimde bir şeyler param parça oldu. Plana göre, Parslarla anlaşıldığı gibi Miralaylar tarafından pazarlık etmek için getirilmiştim. Bir nevi yemdim ve elimizde zaten Anıl'ı rahatça kurtarabileceğimiz bir fırsat varken daha fazlası için uğraşmamıştık. Bir de Ilgar meselesi vardı ki Sait amca Ilgar'ın tüm itirazlarını bertaraf ederek onu epey bir saf dışı bırakmıştı. Anlaşmayı geçersiz kılmak istiyordu, dahası Altun Miralay'ın oğlundan hiçbir şey istemiyordu. İşin ironik tarafı, Ilgar Anıl'ın ağabeyiydi ve taşıdığı büyük aşkı düşünürsek aslında bu durumdan bu kadar rahatsız olmamalıydı. Tüm bu Miralay kaosunun ortasında tabii ailem de kendi çapında bir kriz durumu yaşıyordu, beni yalnız bırakmamak için çok direnmiştiler ancak siz düşünün, ben artık bir lidersem kendi adamlarımdan mı korkacaktım?

"Kes sesini!" Poyraz'ın parçalamak istediğim suratında alaylı bir gülümseme vardı. Takas noktası Parsların kontrolündeki bir arazideydi. Ellerim arkamdan sağlamca görünen bir şekilde bağlanmış, yüzüm rol icabı biraz morartılmıştı. Evet, iki tokat veya yumruk yedim, ne olacak?

Benim için ya da doğrusunu söyleyecek olursak Miralaylar ve benim için en zor şey, Anıl'ı görmek olmuştu. Gözlerini pek açamıyordu, sürekli kısma ihtiyacı hissediyordu. Öyle bir kilo vermiş, öyle güçten düşmüştü ki hayır, onu bu şekilde görmek istemezdiniz. Hiç biriniz. Yüzü kireç gibiydi, dudakları çatlamış, göz çevresi hastalıklı bir morlukla çevrelenmişti. Eğer Sait Miralay onu öyle görüp de kendisine doğrultulan silahları umursamadan Ünal Pars'a saldırmamışsa bu dünya da kolayla tamamen boka batamazdı. Gösterdiği irade gücü kendimi yola getirmemi ve plana sadık kalabilmemi sağlamıştı.

"Asıl sen kes sesini!" Malik tehditkar bir şekilde öne doğru bir adım attı. Anıl beni seçip de ortada ne döndüğünü anlayınca panik olmuştu. Gerçekten takas edildiğimizi sanıyordu.

"Sakin olun gençler. Sait, çantayı ve kızı alabilir miyim artık?" Ünal Bey sabırsızca beni işaret etti. Sessizlik içinde geçen bir süreden sonra Sait amca kafasını salladı. İlk önce Ejder öne çıkıp çantayı aldı ve yürüyüp her iki tarafın ortasında olan bir yere koydu. Sonra Yener ve Malik beni ittirerek çantanın yanına götürdüler. Birkaç saniyelik beklemenin ardından Ünal Pars'ın işaretiyle Anıl olduğum yere doğru getirilmeye başladı. Gözlerim asırlar geçmiş gibi hissettiğim uzun bir zamandan sonra tekrar Anıl'ı görebilmenin iştahıyla ona odaklandı. Aman Allah'ım, onun yanında nasıl hissettiğimi unutmuştum. Nasıl o varken herkesin aslında ne kadar önemsiz kaldığını, ifadesindeki en ufak bir değişimi bile ne hızlı fark edebildiğimi, her şeyi unutmuştum. Bu biraz da halamla olan psikolojik tedavimin suçuydu aslında. Çünkü en başında Anıl'ı unutmak üzerine yoğunlaşmıştık, çok daha sonra onu aşmaya kalkışmıştım. Ama tamamen sefilce bir şekilde Poyraz Pars tarafından kandırılmıştım. Anıl'a kendimi nasıl affettirirdim bilmiyorum ama bir yolunu mutlaka bulmalıydım. Şimdilik önceliğim onu sağ salim buradan çıkarmaktı, tabii Ilgar kurtarmadan.

"Peyker? Peyker?! Nerdesin?" Anıl kafasını kaldırmaya takati olmadığını saklayamadan bana seslendi. Başını onu sürükleyerek getiren adamlardan birinin omzuna yaslamıştı. Aslında vücudunda verdiği kilolardan ve yorgunluk belirtilerinden başka bir hasar görünmüyordu. Ha bir de, gözleri! Gözlerinin etrafı korkutucu derecede morarmıştı ve açmaya korkuyor gibiydi. Samet Aybaba'nın ileri bir versiyonuydu sanki.

"Anıl? İyiyim ben. Endişelenme, sen de iyi olacaksın." Gözlerini açamıyor ve halimi göremiyor olmasına resmen şükrettim. Eğer beni görseydi bu kadar sakin olamazdı. Hem de bu haline rağmen. Ona ne yapıldığını

Siyah'ın Güneş'iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin