Justin anlık telaş ile ne yapacağını şaşırdı ve kızın kafasından akan kana bakmakla yetindi. Koşarak içeri gitti ve rafları kurcaladı, telefonunu buralarda bir yere atmış olmalıydı. Telefonu aldı ve hızla tuşladı, telefonu kulağındayken kızın olduğu odaya ilerledi.
Gördüğü manzara karşısında kalakalmıştı. Kız yatakta oturmuş başında ki kana bakıyordu. Telefonu yere düşürdü ve orada bıraktı. "Ço-çok üzgünüm. B-ben size z-arar vermek istememiştim." Bir süre nefes nefese kaldı ve ritminin düzelmesini bekledi. Kız ise hiç konuşmuyor sadece öylece oturup eline bulaşan kana büyük bir öfke ile bakıyordu. "Sa-sadece davetsiz misafirlere p-pek alışık değilimdir." Justin sesinin fazla titrediğini farkındaydı ama bu pek de umrunda değildi. Sadece telaşını fazla belli ediyordu. Çünkü bir ölüme sebep olabilirdi.
Bir adım daha attı ve kıza iyice yaklaştığını fark etti. "Bana yaklaşma." Diye fısıldadı kız sessizce ve bir anda gözlerini Justin'in gözlerinde sabitledi. Donuk bakışlarla...
Justin ne diyeceğini bilmiyordu. Korkmuştu ve fazla endişeliydi. "Bi hastaneye gidebiliriz." Genç kız gözlerini tekrar yere sabitledi ve duymamazlıktan geldi. "Sizi hastaneye götüreyim." Justin ısrarla tekrar ediyordu. "Önemli değil basit bir yara, kapanması on dakikadan fazla sürmeyecek." Justin bu sözlerden sonra ne diyeceğini bilemedi. Kanlar fazlaydı, çok fazla. Normal bir insanın şimdiye bayılacak ya da öleceği kadar fazla. "Sen, sen, neden buradaydın." Genç kız ayağa kalktı ve saçma bir sırıtış yaptı. "Benim sesimi duyuyorsun değil mi?" Justin ne dese bilmiyordu. Bu halde gülebildiğine mi endişelenmeliydi yoksa onunla dalga geçer gibi şeyler söylemesine mi. "Evet yani duyuyorum."
Kız gözlerini bir süre yerden aldı ve Justin ile tekrar göz teması kurdu.
"Çünkü duyan tek insansın."