Dor 'Sürgün' Ikelmeliothi

215 10 6
                                    

Biz Goliathların üç ismi olur. Biri doğduğumuzda ailemizin verdiği isim, biri klanımızın ismi, biri ise kabile şefinin yaptıklarımıza göre verdiği onur ismidir. Bu, benim Nightsavior ismimin benden nasıl gasp edildiğinin hikayesidir.

Devlerin köleleştirmek için kaçırdığı iki klan üyesini, gece yarısı bir saldırıyla tek başıma kurtarmamla birlikte kazandığım onur ismiydi Nightsavior. O gece tanışmıştım Kuori Dawncaller ile. Şafakçağıran'lar geceleri etrafı gözleyen ve güneş doğduğunda ilham veren şarkılarıyla klanı uyandıran sanatçılardır. Belki de bu yüzdendir ki o geceden sonra her güneş doğumu benim için kutsal bir olay olmuştur.

Göçmen bir ırk olduğumuz için hapishanelerimiz ya da yazılı kurallarımız yoktur. Büyük suçların veya zayıflığın cezası sürgündür. Bu bir Golaithın yüzleşebileceği en büyük ceza olduğu gibi, savaşta ölmeyen her Goliathın nihai sonudur. Dağlarda yaşam zayıflığı affetmez, yaşlılar, o güne kadarki tüm başarılarının destansı bir şekilde okunmasının ardından arkadaşları ve aileleriyle vedalaşır, ve bir daha dönmemek üzere, eşyalarını toplayıp giderler.
Daha küçük suçlar ise Volok-thea ile cezalandırılır. Bir süreliğine Tüm kabile muhteşem bir uyum içinde varlığınızı görmezden gelir. Yarışmalara katılamazsınız, takımlara çağrılmazsınız, avlara katılamazsınız ve eğer şanslıysanız o gece biraz yemek artmıştır.
Cezada olan biriyle iletişim kurmanın cezası da aynı cezaya ortak olmaktır. İşte böylece ilk Volok-thea'mı tecrübe ettim, kaptanı olduğu takım o gece hiç av yakalayamadığı için yazın ortasında iki gündür susuzluktan ölme sınırına gelen Kuori'ye su getirdiğim için.

Birlikte volok-thea'da olduğumuz sırada ufak bir taş parçasına resmini çizdim Kuroi'nin. Bu gün elimde kabileme ve geçmişime dair tek bağım bu taştır.

Şef, av kaptanı olarak çoğu zaman ikinci oğlu Aukan'ı seçerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Şef, av kaptanı olarak çoğu zaman ikinci oğlu Aukan'ı seçerdi. Volok-thea'mızdan sonra hiç av görevlerine seçilmemeye başlayınca anladım Aukan'ın da Kuroiye karşı hisleri olduğunu.
Dağlarda duygularınızın görevinizin önüne geçmesine izin vermeniz tüm klanı tehlikeye atar. Bu yüzden çok geçmeden Aukan'ı düelloya davet ettim. Onu duygularını kabilenin kaderini yönlendirmesine izin vermekle suçladım ve kaybederse bir daha asla kaptan olmamasını teklif ettim.

İlk kılıç darbesiyle birlikte hissettim vücudumdaki alışık olmadığım hissi. Vücut sıcaklığım doğal olmayan bir şekilde yükseliyordu, aniden terleyen ellerimle kılıcımı tutmam zorlaşıyordu. Etraf bulanıklaşıyordu.

"Onurlu bir kabile üyesine iftira atmak, kurak dönemde huzuru bozmak ve zayıf çıkmak"tan dolayı Şef hakkımda sürgün kararı verildi ve ismim benden alındı.

Suç sonucu sürgün edildiğinizde aynı zamanda volok-thea sayılırsınız. Ailenizle ve arkadaşlarınızla vedalaşmanıza izin verilmez. Hükum verilir ve eşyalarınızı toplayıp, bir daha geri dönmezsiniz.

Aukan'ın savaş sanatı dışında bir şeylerle uğraştığını görebiliyor, ancak önemsemiyordum. Dağlarda hayatta kalmak için bir çok kişi büyüye başvurur. Ancak bunu duelloya getirecek kadar onursuz olduğunu düşünmemiştim...

Tek başıma yaşadığım günlerin çoğu büyüyü nasıl alt edebileceğimi düşünerek geçti. Anuak, ve diğer tüm onursuzları hakettikleri kadere kavuşturacağıma yemin ettim.

Bir çok yerleşim yeri gezdim. Dağlara yakın bölgelerde Goliath görmek alışıldık bir şeydi, başka sürgünlerle tanıştım. Ancak zaman geçtikçe ve ben bulutlardan iyice uzaklaştıkça gözler üzerimde olmaya, fısıltılar etrafımda dolaşmaya başladı.
Kapısından içeri alınmadığım hanlar, hatta şehirler oldu. Sorgulanmak için tutuklandığım oldu. Defalarca kez şehir muhafızlarıyla başım derde girdi.

Muhafızlarla tartıştığım bir keresinde, kendini bir paralı asker efendisi olarak tanıtan yarı savaşçı yarı insan kralı gibi görünen bir tip araya girdi ve bana bir bira ısmarlamak istediğini söyledi. Önemli biri olsa gerek ki muhafızlar hiç itiraz etmeden uzaklaştılar.

"Dağlarda durum nasıl bilmem ancak surların içinde yarı çıplak, sırtında iki dev çekiç asılı duran gri bir dev görmek insanları korkutuyor" , Arash'ın ismini bile öğrenmeden önce ondan duyduğum cümle oldu.

"Eğer birliğimde çalışmayı kabul edersen, seni hayatını büyücüleri ve rahipleri öldürmeye adamış bir adamla tanıştırabilirim öyleyse" ise aramızdaki asıl ilişkiyi başlatan cümle.

Bir süre eğitim ve ağır zırh giyme çalışmalarının ardından, temsilci bir büyücünün koruması olarak verileceğimi söylediğimle masayı birazcık kırmış ve temsilciyi birazcık pataklamış olabilirim. Daha sonra Arash ile konuştuğumda "düşmanını tanımalısın" nasihatlarını dinledim ve ikna oldum.

1 yıl kadar büyücünün korumalığını yaptıktan ve ondan bir şeyler öğrendikten sonra, kontraktımın dolduğu sabah büyülerini hazırlarken kafatasını tek darbemle masayla, ikinci darbemle yer ile bir ettim. Arash'ın "Eğer ölmüşlerse hırsızlık sayılmaz" lafını uyguladım ve bir sonraki hedefim için, kendi başıma yola koyuldum.

Gecekurtarıcı'nın SürgünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin