Ilık yağmur damlalarıyla karışan göz yaşı süzüldü yanaklarından. Yağmuru çok severdi. Günahlara bulanmış bedeninin kirini yağmurun sildiğine inanırdı. Peki yağmur kalbinde ki kırıkları da siler miydi?
Küçük zarif ellerini kendi bedenine doladı. Soğuk değildi ama titriyordu. Ruhu yalnız , kalbi eksik kalmıştı. Adam sadece kendi gitmemiş kızın hayallerini, umutlarını ve kalbinin yarısını beraberinde sürüklemişti.
Güneş yerini Ay'a devretmiş, mavi gökyüzü karalara bulanmıştı. Kız hala adamın onu terk ettiği bankta oturuyordu. Bi kaç serseri laf atmış, yoldan geçen bazı insanlar iyi olup olmadığını sormuştu ama kız hiçbirine tepki vermemişti. İyi değildi. Boştu. Ruhsuzdu.
Oturduğu banktan kalkıp bi kaç adım atmaya çalıştı. Saatlerdir hareketsiz kalan bacakları onu biraz tökezletsede dengesini kurup minik adımlar atmaya başladı. Yoldan geçen bi taksiyi durdurup içine bindikten sonra evinin adresini verdi. Kafasını taksinin camına yaslayıp düşünmeye başladı. O'nunla geçen on sekiz senesini düşündü. Yedi yaşında tanışmışlardı. Küçük kalpleri birbirine tutunmuş, atmayı bırakana dek ayrılmayacaklarına dair söz vermişti. Adamın kalbi sözünü tutmadı.
Taksiden inip hızlı adımlarla evine yürüdü. Geç kalamazdı. Malum, yalnız beklerdi. Kapıyı açıp karanlık koridorda odasına ilerledi. Açmıyordu ışıkları. Karanlığın kendisini kucaklayıp acısını yutmasını istiyordu. Dolabından geceliklerini alıp üzerine geçirdi. Uzun ,sarı bukleli saçlarını sağ omzuna atıp kokladı. Adamın kokusu, dokunuşu, dudaklarının izi saçlarındaydı. Adamın geçmişte dokunduğu her yer yanıyordu şimdi.
Banyoya girip küçük havlu dolabından makası aldı. Saçlarına karışmış geçmişi tekrar kokladı. Sanki kaçacaklarmış gibi sıkıca tutup kesmeye başladı saçlarını. Kırıklarını değil de kırlmışlıklarını kesiyordu kadın. Beline uzanan saçları omuzlarının üstündeydi şimdi. Yerdeki saçlarına baktı. Bir damla yaş daha firar etti gözlerinden.
Yavaş adımlarla banyodan çıkıp salona girdi. Pencerenin kenarına oturup bi sigara yaktı kendine. Boş küllüğü yanına çekip insanların telaşını izlemeye başladı.
Saatler geçmiş , sokaklar boşalmış , gün aydınlanmıştı. Kadın hala pencerenin kenarında boş sokakları izliyordu. Küllüğe sığmayan izmaritlere bir yenisini daha ekleyip ayağa kalktı. Bütün vücudu uyuşmuştu. Keşke kalbide uyuşsaydı kadının. Belki canı yanmazdı.
***
Üzerinde adamla ilk tanıştığı gün giydiği kıyafetleri , ilk tanıştıkları yerde oturuyordu kadın. Sahil kenarında el ele yürüyen çifti görünce gülümsedi kadın. Gülümseyen dudaklarına tezat gözleri yaşlıydı. 'Belki gelir' umuduyla gelmişti kadın. Geri döner diye bekliyordu. Dönmeyecekti. Bilmiyordu.
Güneş batmış, dükkanlar kepenklerini indirmiş, insanlar evlerine varmıştı. Kadın oturduğu banktan kalkıp evinin yolunu tuttu.
Sokak kenarında ki büfeden kadim dostu sigarasını alıp bir tane yaktı. Nefes almasını mümkün kılan bir zehirdi. Öyle hissediyordu kadın.
Dairesinin kapısını açıp odasına girdi. Pijamalarını giyip camın kenarına oturdu yine. Sigarasını yakıp güneşin doğuşunu bekledi.
***
Aylar geçmişti aradan. Kadının her gün oturup adamı beklediği bank eskimiş, sigarasına zam gelmiş, kenardaki büfenin sahibi ölmüştü.
İstanbul yaşlanmış, kadının saçları uzamış, geceler gündüzlere karışmıştı.
Adam gelmemişti ama kadın umutluydu. İnanıyordu birgün geleceğine. Bu yüzden her gün aynı yerde bekliyordu adamı.
O gün yine aynı umutla çıktı kadın evden. Gülümsemesi dudaklarında, sigarası parmaklarında. Her zamanki banka oturup arkadaşı olan kediye selam verdi başını eğerek. Dalgalarla konuşup martıları besledi. Saat epey geçmişti. Kadın, adamın bugünde gelmeyeceğini anlamıştı.
Bankın üzerinde dağılmış eşyalarını toparlayıp çantasına koydu. Yaşlı gözlerini kurulayıp ilerlemeye başladı.
Fazla ilerleyemeden kaldı olduğu yerde. Hareket edemiyordu şimdi. Gözleri sevdiği adamın gözleriyle buluştu. Çok sevdiği biçimli dudaklarına kaydı gözleri. Ordan da ellerine. Kendi elleri yerine başka bir kadının ellerini tutuyordu şimdi.
Kalan umutları yok oldu kadının. Göz yaşları süzüldü yanaklarından. Adam gelmişti. Gelmişti ama onun için gelmemişti. Başka bir kadını getirmişti mabedlerine. Kadın adamın gözlerine baktı buruk gülümsemesi, yaşlı gözleri ile. Son defa 'seni seviyorum' dedi dudaklarını oynatarak. Sesi çıkmıyordu.
Hızla ilerlemeye başladı kadın çünkü daha fazlasını kaldırmayacaktı kırık kalbi.
***
Kadın dairesine girdi. Duvarda asılı tabloya selam verdi başıyla. Mutfağa girip büyük bir bardak su içti. Odasına girip en sevdiği kıyafetleri giydi. Kirli ölümünde güzel gözükmeliydi.
Banyoya girip küçük dolaptan makası aldı eline. Aynada yüzünü inceledi bir müddet. Göz altları uykusuzluktan morarmış, bedeni yemek yemediği için iyice çelimsiz düşmüştü. Yüzü solgun dudakları renksizdi. Uzayan saçlarını kesti. Kadın beğenmedi kendini. Makası lavabonun mermerine bırakıp aynanın önünde ki kırmızı ruju aldı. Taşırarak boyadı dudaklarını. Ruju bırakıp tekrar baktı yansımasına. Dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Şimdi hazırdı.
Küvetin kenarına oturup suyu açtı. Geniş küvetinin dolmasını beklerken bir şarkı mırıldandı. Ölüm şarkısı koydu adını. O adam sayesinde yaşamaya başlamıştı. Şimdi o adam yüzünden bitirecekti yaşamını. O yokken sigarası bile yetmezdi nefes almasına. Adamın dudakları başka kadınlara nefes verirken, kendisinin yaşaması saçmalık olurdu zaten.
Küvetten taşıp ayaklarını ıslatan suyla irkildi kadın. Ayağa kalkıp küçük çekmeden bir jilet çıkardı. Küvetin içine girip suyu kapattı. Jileti sağ eline alıp sol bileğine yatay ,derin bir çizgi attı. Bilekleri acıyordu ama biliyordu ki bu acı kalbinde ki acıyı söndürecekti. Dikeylemesine bi çizgi attı bu sefer sol bileğine. Kolları şimdiden kırmızıya boyanmıştı.
Sol kolunu fazla hissetmiyordu ama bu kadarı yetmezdi. Kalan son gücünü toplayıp sağ bileğine dikey bir çizgi çekti. Bileklerinden ve kollarından boşalan kan berrak suyu bulanık bir kırmızıya dönüştürmüştü.
Kadın hep adamın kollarında ölmeyi dilerdi. Yalnız ölmek hiç aklına gelmezdi. Şimdi anlamıştı kadın. Herkes gitse de yalnızlık gitmezdi.
Adamın gülüşü geldi gözlerinin önüne. Aşık olduğu gülüşü. Kadın hep adamın gülüşünde kaybolmak isterdi. Belki de sadece bu isteği gerçekleşecekti. Kadın adamın gülüşünde kaybetti bilincini. Geçmişi, geleceği, mutluluğu, acısı adamın gülüşünde kalmıştı.
Onun gülüşünde ölmek bile güzeldi.
Beyaz bir ışık göremiyordu kadın. Bu yüzden sarıldı siyaha.
Adam meleğim diye severdi kadını. Kadın kanatlarını kırdı. Kendini cehenneme bıraktı.
***
Kurumuş toprakta tökezleyerek ilerledi. Beyaz mermerin önüne bir buket papatya bıraktı. Kadın papatyaları çok severdi.
Gözlerinden akan bir damla yaş toprağa karıştı. Adam gözlerini kuruladı. Ağlamamalıydı. Kadın hissederdi ağladığını.
Kadının ona son kez 'seni seviyorum' demişti sessizce. Sıra ondaydı. 'Seni seviyorum' dedi fısıltıyla.
Pişmandı. Bıraktığı için pişmandı. Onu kaybetmeden anlamamıştı nasıl sevdiğini.
Kadın gitmişti. Adam bitmişti.