-Baksana şu fırtınaya! Neden sence? Derken erkek, sesi yankılanıyordu denizle dağların arasında. Volkan gibi patlayan sözcükler denize düşüyor, dalga olup kayalarda parçalanıyor.Havada dağılıp dağlara çarpıyor. Sersemleşiyor, sersemleşiyor, sersemleşiyor...
-Buraya neden çağırdın? Dediğinde dalgalar dahi hırçınlaşmış, kırlangıçları havada yutmak ister gibi hali vardı, ucu görünmeyen denizin.Sakindi oldukları yer! Hiç kimse bilmezdi bu antik kalenin muhteşem manzarasını. Bir onlar bilirdi! Hep gelirlerdi buraya;-Hep gelirdik buraya.Her güneş batımında el sallardık,uğurlardık öpücüklerimizle. Hatırlar mısın?
-Buraya neden çağırdın? Dedi kısık sesle tekrar kız!
-Hep şu surların üzerinde seyrederdik değil mi? Başka yer beğenmezdin. Sesimi çıkartıpta bir günde şuradan seyredelim demedim sana! Oranın öteki yerlerden farkı yoktu oysa.
-Hayır!
-Ne?
-Hayır dedim
-Hayır olan ne?
-İlk orada oturmuştuk
-Ha evet! İlk orada oturmuştuk, doğru! Kim bilir benden başka, daha kimlerle ilkleri yaşamışındır orada? Dediğinde gün batımına bakan kız, hiddetle döndü adama. Hiçbir şey demedi. Gözlerine baktı sadece! Başını eğdi adam.
-Hatırlar mısın? Senden gitmiştim.Arkamı döndüğümde bir daha dönmemek üzere yemin etmiştim. Ben artık yokum sende. Derken kolunu sıktı erkek! Kendine doğru çekip yüzünü yüzüne getirdi. Sessizce kaldılar bir süre. Güneş veda ediyordu şimdilik surlara...
-Sen de bunu hatırla o halde! Bu sessizlik nasıl da huzur verirdi yanındayken. Gidişini seyrederdik güneşin. Hiç konuşmazdık. Tatlı tatlı eserdi rüzgar. En çok da saçlarına. Dalgalanırdı ya dayanamazdım. Sımsıkı sarılmak isterdim. İnatçıydın o zaman. Sadece güneşin batımını seyrederdik. Eve gidince batan güneşin ardından ayinler düzenlerdik mum ışığında... Sessizlik hüküm sürdü bir süre.Yırtıcı baykuşlar, teker teker felaketin tellallığını yaptılar. Güneş artık gitmeye yüz tutmuştu.
-Evet o zamanlar öyleydi. Huzuru bulurduk burada ama sessizlik çare değil bu sefer, baksana! Şimdi içimi acıtıyor sessiz konuşmalar. Buraya yüzüme bakmak için çağırdıysan, gidiyorum. Evden merak ederler,demişti buğulu sesiyle. Güneş erkeğin yüzünü kızartmıştı. Alacalı rengiyle süslemişti.-Gitmeden son kez, dedi erkek! Ne yapacağını şaşırdı güneş. Kızın yüzü kızardı utancından. Kıskandı güneş. Gitmeden son bir kez ısıttı adamın yüzünü.
-Öp beni! Benden sonrakileri burada öptüğün gibi öp! Anılarımızı koruyan şu surların üzerinde, seni fetheden erkekleri öptüğün gibi öp. O günler seni gizlice seyrettiğim için kızarsan eğer, cezama hazırım. Derken yaklaşmıştı kıza.Yıldızlar bu ana şahit olmak için çıkmaya başladılar teker teker. Meraklı olanları güneşin gitmesini beklemeden, kendilerini göstermişlerdi bile. Rüzgar surlarda kırılsa bile yüzlerde hissediliyor, dalgalar hırçınlaştıkça; gaddarlıklarını kayalarda gösteriyordu. Kaledeki deniz feneri bile bu fırtınalı havaya uymak için açmıştı ışıklarını. Aralıklarla kızın yüzüne vuruyordu fener. Sıra yarasalarındı. Etrafında dönmeye başladılar deniz fenerinin. Döndüler, döndüler döndüler.Öptü kızı adam! Öptükçe, dalgalar, surlara yetişmeye çalışıyordu. Elini adamın göğsüne koydu kız. Fener vurdu yüzlere. İttirdi kız adamı. Döndü yarasalar çiftin etrafında...
-Senden neden ayrıldım, hiç sebebini sordun mu peki? Derken sesi çatallaşmıştı. Beni bir tek buraya getirirdin. Güneşin ışıkları temizler buradaki bütün kötü ruhları derdin. Bende seni takip ettim. Kız kardeşimle gördüğüm o son gün senden gittim. Beni aldattığın için gittim.seni cezalandırmak için,yaşayan anıları öldürmek ve kendimi rahatlatmak için. Güneşinin tüm kötülükleri temizlediği bu yerde, bir sürü kötülük yaptım. İyi mi yaptım? Hayır! Dedi ve rüzgarın uğultusu eşlik etti yarasalara. Çılgınca dans etmeye başladılar. Bu akşamın güneşe son ayiniydi yapılan dans. Dans etti yarasalar,battı güneş tamamen. Adak gerekiyordu. Batan güneşe adak gerekiyordu. En küçüğe saldırdı yarasalar. Belli ki karınları açtı.Çığlıklar yükseldi yükseldi yükseldi, sonra da düştü de parçalandı kayalarda. Kahkahalar çınladı ardından. Katıla katıla gülüşmeler! Çın çın gülücükler fırlatıyorlardı. Yarasalar fenerin etrafında dört dönerken dalgalar, fırtınaya ayak uyduruyorlardı. Sarıldılar birbirlerine.Kendi etraflarında dönerlerken kahkaha sarhoşu olmuşlardı belli ki. Yorgunluktan oturdular surların tepesine. Hiç konuşmak yoktu.Yaptıkları günlük oyunu oynamak keyif veriyordu onlara. Sessizliği bozan kendileri değildi. Mutluydular. Oturdukları yeri deniz feneri bile aydınlatamıyordu.
-Buraya neden çağırdın dedi kız neşeli ses tonuyla.-İstemiyor musun yoksa? derken duyulmamıştı adamın sesi rüzgar yüzünden. Ne kadar çok şey yaşamıştık. Aldatmıştık birbirimizi! Tekrar birbirimizin olmuştuk ama. Kavuşamadık sandılar bizi! Öyle mi?
-Seni seviyorum! Her güneş batışında bu anı yaşayıp sonra tekrar ayrılmak kötü olsa da, şu dakikaları yaşamak için intihar edişim bile değdi, derken kız,rüzgar şiddetini arttırdı. Bir yıldız kaydı gökten. Bir yarık oluştu denizde. Dalgaların sesine, ruhların çığlıkları karıştı. Sessiz çığlıklar sürerken, surun üstünde saçları rüzgarda dalgalanan bir kız göründü. Yarasalar şahit oluyordu bir tek. Bir yıldız kaydı gökyüzünde. Giderken kana bulamıştı her yeri! Utanıpta kızarmış, kızardıkça akşama saklanmıştı.
Suçu yoktu güneşin. Kimse inanmadı, kırmızdan güneş suçluydu. Sorsalardı belki, meraklı yıldızlar bile söylerdi gerçeği!