Gerçek olduğu iddia edilen ;
''KISA ÇÖPÜ ÇEKEN PANSİYON''Merhaba arkadaşlar. Benim adım Cavidan ve üniversite 3. sınıfı bitirmek üzereyim. Size burada anlatmak istediğim olay bundan yaklaşık olarak 4 yıl önce gerçekleşti. Burada yazılan bazı olayların aksine ben ne onları gördüm ne de konuştum. Ee daha ne anlatacaksın o zaman derseniz bu, benim ve lise sonda kaldığım 30 kişilik pansiyonda ki dostlarımın yaşadıkları. Lise sona geldiğimde ailem dershaneye yakın olmam ve etütleri kaçırmamam için beni küçük bir pansiyona kaydettirdi. Önceden klinik olarak kullanılan bina bir kurum tarafından kiralanmış ve dershanenin öğrencilerini barındırmaya başlamış. Okul eylülde açılıp da yurda yerleşince ilk önce arkadaşlarla kaynaşmayı reddettim. Çünkü benim kitaplarımdan başka dostum yoktu. Ancak yurttaki arkadaşlar o kadar samimi ve ikram sahibiydiler ki kısa sürede onlardan birisi olmamak elden bile değildi. Sizin zamanınızı fazla almak istemiyorum ve asıl olaya geliyorum. Hafta sonları çoğu öğrenci evine gittiğinde yurt hiç olmadığı kadar sessiz olurdu. Yine sıradan bir hafta sonu yurtta sadece 8 öğrenci ve de bizim yemeklerimizle, temizliğimizle ilgilenen 30'lu yaşlarında hiç evlenmemiş ve benim en iyi dostum olan Selvi kalmıştı. Saat gece 12 gibi o yemekhaneyi temizler ve evine giderdi ancak bir kaç gün önce binadaki kapıcının oğlu, kızları rahatsız ve taciz ettiği için gitmemiş ve kalan 8 öğrenciye göz kulak olmuştu, ne olur ne olmaz diye. Bir kaç nöbetçimiz vardı ama o hafta sonu açık öğretim sınavı olduğu için sınava gitmişler ve yurtta kimse kalmamıştı. Ben o hafta sonu evime gitmemiş Selvi'yle kalmaya karar vermiştim. Selvi akıllı kadındı. Yurtta arta kalan ekmekleri biriktirir ve pazarda bir kadına verir, ondan ekmek karşılığında köy yoğurdu alırdı. Böylelikle hem ekmekler israf olmaz hemde öğrenciler taze yoğurt yiyebilirdi. Ama bir hafta Selvi'nin ekmekleri verdiği kadın pazara gelmemişti ve yurtta tam iki haftalık bayat ekmek birikmişti. Koca çöp torbalarıyla iki paket... Tam hatırlamıyorum. Ya cuma ya da cumartesi gecesi yemekhaneyi beraber temizlemiştik. Ekmekleri de mutfak olarak kullanılan odanın en köşesine koymuş ve ayak altından onları çekmeye çalışmıştık ama yine de çok fazla vardı. Selvi ışığı söndürdü ve mutfağın kapısını kapattı. Tam kilitlemek üzereyken şarj aletini içeride unuttuğunu fark etti. İçeri girmek için kapıyı tekrar açmaya çalıştığında biraz zorlandı. Kilitledik herhalde deyip anahtarla kontrol ettik ama kapı kilitli değildi. Bu kez ikimiz birlikte açmayı denedik ve sonunda başardık. Ancak gördüklerimiz bizim dehşete düşmemize ve oradan koşarak kaçmamıza neden oldu. O geceyi hala unutamıyorum. Odanın diğer ucuna yığdığımız bayat ekmekler tam kapının önünde ayaklarımızın dibindeydiler. Sadece bir kaç saniye geçmişti. Daha kapıyı kilitlememiştik bile. Ama odanın ta diğer köşesinde bıraktığımız onca ekmek birden kapının önünde birikmişti. Işıkta açıktı. Oysaki Selvi kapattığına yemin bile ediyordu. Bunu gördükten sonra koşarak çıkışın yanındaki müdüriyete sığındık. Burası yemekhaneye en uzak odaydı. Tüm ışıkları açmıştık. Koridorları, odaları, merdivenleri... Selvi ve ben iyice korkmuştuk ve ağlamaya başladık. Güneşin doğmasına saatler kala müdüriyette ki koltuğun birinde o, birinde de ben sızmıştık. Sabah uyandığımızda diğer öğrenciler çoktan kalkmış ve kahvaltıyı kendileri hazırlama başlamışlardı bile. Onlara gece olanları anlatmadık. Torbaları sorduğumuzda bize verdikleri cevap kanımızı dondurmuştu. "Ne torbası? Mutfakta hiç bayat ekmek yok ki."
Ardından mutfağa yöneldik korkarak ve içeriye girmeden kapının dışından içeriye bir göz attık. Kapının önünde ekmek falan yoktu. Odanın hiç bir yerinde ekmek yoktu. Bunu görünce ikimiz iyice kafayı yediğimize kanaat getirdik. O zaman gece gördüğümüz şey neydi, ya da ekmekler nasıl oraya gelmişti? Eski oda arkadaşım Hülya'ya ekmekleri siz mi dışarı çıkardınız diye sorduk. Onlar da ekmeklere dokunmadıklarını, uyandıklarında mutfağın kapısının kapalı ama kilitli olmadığını, hiç ekmek görmediklerini söyledi.