Love the Suit(Tek Bölümlük)
Odamın tatlı sıcaklığından balkonuma çıktım. Üşümüştüm, buna neden biraz titredim. Korkuluklara doğru yavaş bir şekilde yürüdüm. Biraz müdem bulanıyor biraz da başım dönüyordu. Serin havayı boğazımdaki düğümden dolayı içime çekemiyordum bile. Az önceki kendimi savunma tekniğim bir kavgaya dönüşmüştü. Ben sadece kendimi rahatlatmaya ve rahatlattırmaya çalışıyordum. Ama ne oldu? Yine aynı şey. Ailemin 18.yy
planı. Beni adeta bir iple kukla gibi çekip, çeviriyorlardı. Benim yaşıtlarım 21.yy kuralında sıra dururken, ben ise ailemin aptal 18.yy adetine uymak zorundaydım. Hergün şömine büyüklüğündeki etekli elbiselerden giymek zorundayım. Ve tabi ki bunu bir köşk içinde yapıyorum. Çünkü köşkten çıkmama yasağım var. Yani buna yasak denmez, bu bir yaşama şekli. Bir gün olsun köşkün korkutucu, büyük kapısından ayağımı atamadım. Ben anneme isyan ederken bana hep aynı şeyi söyler durur.
"Prensesler,evden çıkmaz. İnanki dışarısı çok tehlikeli. Kendimden biliyorum."
Zorla göz yaşlarımı silip, nefes alırken annemin dediği "Kendimden biliyorum." Cümlesini tekrarladım.
Ona şimdiki yaptıklarından bilerek "Ne yaptında senin için tehlikeli oldu." Dediğimde kaşlarını çatarak her seferinde bana bağırıyordu.
"Kes sesini! Bu konu burada, bu odada kalacak ve sen... bir daha bundan bahsetmeyeceksin."
Zaten ondan sonra sesimi çıkarmadım. Her zaman ki gibi. Şu an, tam burada tuttuğum korkuluklardan atlamak istiyordum. Kalbim sıkışmaya başlamıştı. Yüzümün kenarlarından damla damla ter akıyordu. Nefes alışverişim daha çok zorlarken eteğimin bez cebindeki astım ilacımı alıp ağzıma götürdüm. Hızlıca içime çekerek kaderimle oynanan odama baktım. İlk kez nasıl astım olduğumu hatırladım. Gözlerimin önüne bir şerit gibi çekilmişti. Odamda otururken babamın içeriye gelip bana veda edip yanı başımda boğularak ölmesini izlemiştim. Onu ne kadar uyandırmaya çalışsamda bir türlü uyanmamıştı. Annem hemen yanımızda bitip ağlamaya başlamıştı. Elindr küçük bir cam şişe vardı. Onu görünce anneme bağırmaya başlamıştım. Çünkü anlamıştım, babamı o, zehirlemişti. Dünyada en çok sevdiğim insanı öldürmüştü. Babam melek gibi bir insandı. Ama Tanrı ona %100 ters, insan gibi şekillenmiş bir şeytan vermişti. O günden sonra köşkte sadece annemin dediği yapıldı. Ondan nefret ediyordum. Hala ediyorum ve sonsuza dekte nefret edeceğim. Babamı göndükten sonra annem onun eşyalarını yakıp kül etmişti. Odamdan ağlayarak bakarken yerde bir mektup görmüştüm. Annem onu görmeden içeriye girdiğinde koşturarak aşağıya inip mektubu bez cebime koyup kimse görmeden odama çıkmıştım. Zarfın üstünde "Sevgili kızım Mimi Clara Havisham'a benim basiyetimdir." yazıyordu. Ağlayarak mektubu açmıştım.
İşte babamın bana yazdığı vasiyet:
"Benim minik kelebeğim Mimi...
Hayatım, hayatımın yaşama amacı. Bir gün öleceğim. Ya bugün ya da yarın. Ama şunu bil ki ben hep seni seviyor ve senin yanında oluyor olacağım. Bu yüzden sana benden vasiyetim;
HERŞEYİM...
Sen benim herşeyim olduğun için ve sadece sana güvendiğim için herşeyimi sana veriyorum. Bunları nasıl kullanıyorsan öyle kullan. Ama annene dikkat et. O çok kötü biri. Evlendiğimizde hiç paramız yoktu, annen çok iyi ve çok güzel bir kadındı. Sonradan para kazanmaya başlayınca, kötülük ve para onun gözünü boyamıştı. Beni ve seni görmez oldu. Onun eşi ve kızı paradan paşkası değil. Biliyorum, neden 18.yy'da gibi yaşadığımızı merak ediyorsun. 21.yy'da olmamıza rağmen.... Hey dur bakalım. Annen geldi. Ona bunu göstermek istemiyorum. Sende istemezsin değil mi? Seni çok seviyorum benim küçük kelebeğim. Sakın annen gibi biri olma. Bu sana söyleyebileceğim en iyi tavsiye.