Varolmanın şuuruna eremeyen insan kemal yolculuğundan nasiplenmemiş demektir.
Varolmayı anlamak ölümü anlamayı gerektirir.
Anlamak tefekkürü,muhakemeyi,bilmeyi,öğrenmeyi,sonuca varmayı,idrak etmeyi,zihne yerleştirmeyi,tasavvur etmeyi,tahayyülü,zikri içinde barındırır.
Ve esasen anlamak tüm bu kavramları barındırmak açısından asla yeterli bir kelime değildir.
Kelimeler binbir kapılı saraylar gibi olmalı,dehliz,zindan ve hapisler ya da hücreler gibi kapkaranlık olmamalı.
Çıkmaz sokaklar da olmamalı kelimeler.
Ve kelimeler doğurgan olmalı.
Her an yeni manaları doğuracak kadar güçlü ve velûd...
Ve neşeli.
Yüksek manaların gizli hazinelerini taşıyan kelimelerle konuşmanın ve anlatmanın manevi tatmini asla gözardı edilemez.
Anlatmak anlayan için bir heyecan vesilesi.Ama onun bir ulvi maksadı olmalı.
Bir davası olmalı anlatmanın!
Mesaj taşımalı.Hedefi olmalı.
Aksi durumda anlatmak,anlatanın nefsini kabartan bir benlik aracından başka birşey olamaz.
Dava ulvî gayelerin mümessili.
Davanın mümessili ise yüksek mamalı kelimeler...
İşte siyaset ve siyasetçinin kıymeti bu davayı taşıdığı nisbete yükselir.
Elmas bir ruhun tekamül yolcuları güncel kavramın çok üzerinde bir siyaset anlayışının temsilcileridir.
Kömüre inkılab etmiş süfli ruhların yaptığı ise politikadan öteye geçemez.
Netice itibariyle varlığın yüce ruhları siyasetin aslî unsurlarıdır.
Ve onlar tarih boyunca olduğu gibi bugün de kömür kalplilerin ıslahı için mücadele ile vazifeli olacaklardır!