Uzun ve yorucu bir günün ardından azıcık da olsa dinlenmeye vakit bulabilmiştim. Yıllardır bu işi yapıyordum. Evet, işimi seviyorum, mesleğimi severek yapıyorum fakat bazen gerçekten çok yorucu oluyordu. Sabahtan beri doğru düzgün bir şey yememiştim bile. Tabii Yoshima'da öyle. Ne kadar benim asistanım olup benden daha az süredir bu hastanede, morgda çalışsa da daha şimdiden yorulmuş, hayattan bezmiş bir ifade vardı yüzünde.
Midemdeki kıpırtıyla birlikte rahatsız oldum, kalkıp bir şeyler yemek istedim. Ayaklanır ayaklanmaz birden Yoshima "Maura nereye?" dedi. "Yemek yemeye gidiyorum." "Bende geleceğim." "Ne yiyelim?" "Hmm... Pirzola?" "Olur!" "Haydi gidelim!" dedi Yoshima. Birlikte hastaneden çıkıp biraz yürüdük daha sonra karşı tarafa geçtik. Batı'ya dönüp yine yürüdük. Daha sonra yemek yiyeceğimiz restoranın önünde, tam önünde durduk.
Sanki içeride bir şey vardı birçok kişi -hatta yoldan geçenlerde- vardı. İçeride bir kargaşa oluyor gibiydi. Yoshima kulağıma doğru yaklaşıp "Neler oluyor Maura?" dedi. Bu soruyla donup kalmıştım. 'Bilmiyorum.' cevabının haricinde daha mantıklı cevaplar aradım. Düşündüm düşündüm ama yok! "Bilmiyorum." dedim. Yoshima karalı bir şekilde; "İçeriye girip neler olduğunu öğrenmeye ne dersin?" dedi.
Tabii ya! Ben neden içeriye girip olanları öğrenmeye çalışmadım ki? "Haydi girip bakalım." dedim kalabalığın arasından zar zor ilerlemeye çalışıyorduk. Restoranın bahçe kısmını geçtikten sonra içeri kısmına girdik. O anda burnuma kan kokusu çarptı. İçerisi yoğun bir şekilde kan kokuyordu. Sonra birden bire bir adam Yoshima'ya baktı. Yoshima tam benim arkamda duruyordu. Sonra birden fazla kişi ona bakıp dışarıdan bağırışma sesleri de gelince arkamı dödüm. Arkamı dönmem ile olduğum yerde kilitli kalıp, tıpkı felç geçirmiş gibi olup, gözlerimin kocaman açılması bir oldu. Yoshima'nın arkasında; başında siyah maskesi olan, uzun boylu, simsiyah giyinmiş kaslı birisi vardı. Bir eliyle Yoshima'nın ağzını kapatmış, diğer elinde bıçak vardı ve Yoshima'nın boğazına dayamıştı bıçağı. Simsiyah gözleriyle etrafa ölümcül bakışlar fırlatıyordu. En sonunda kendime gelebilmiştim. Cebimden telefonu çıkardım. Jane'i arayacaktım. "Lanet olsun!" diye bağırdım. Telefonumun şarjı bitmişti ve şimdi o adam bana bakıyordu. Bu bakışları hiç sevmemiştim. Hemde hiç...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLEKSİYONCU
Horror"Korkuyu iliklerinize kadar hissedeceksiniz!" *Karakterler Tess Gerritsen'ın romanlarından alınıp görevleri çok azıcık değiştirilmiştir merak etmeyin sadece SİLİNİŞ kitabındaki bikaç kişiyi alıp işini değiştirdim o kadar *-* * (Arkadaşlarımın ve Yas...