El Bombası

547 65 41
                                    

Yaşamım buna bağlıymışçasına elimi sıkıca tutuyordum. Neden olduğunu bilmeden saatlerdir elimi sıkmaktan parmaklarım uyuşmuştu. Kollarım iki yana açık bir durumda sırtüstü soğuk bir zeminde yattığımı fark ettim.

Kafam karışık, görüşüm bulanıktı. Görüşüm netleşirken, elimde metalin soğukluğunu hissettim. Yavaşça sağıma doğru döndüm ve elimdeki metalin el bombası olduğunu gördüm.

Üstelik pimi çekilmişti.

Elimi daha fazla sıkarak (sanki mümkünmüş gibi) ayağa kalkmaya gayret ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Elimi daha fazla sıkarak (sanki mümkünmüş gibi) ayağa kalkmaya gayret ettim. Etrafıma göz gezdirip nerede olduğumu anlamaya ve çıkış yolu bulmaya çalışıyordum. Tavandan gelen loş ışık altında 2 metreye 3 metre ölçülerinde bir hücrede olduğumu fark ettim. Allahdan klostrofobik değildim. Ama el bombasını gördükten sonra paranoyak olabileceğimi düşünmeden edemedim.

Oda boştu, ne yatak ne de tuvalet vardı. Sadece önümdeki duvarın sağında üzerinde kol veya anahtar deliği olmayan metal bir kapı vardı. Tavan yüksek olmasına rağmen bir pencere olmaması hapishanede olmadığım fikrini veriyordu.

Farkında olmadan elimin gevşediğini hissettim ve bombayı dikkatli bir şekilde sol elime geçirdim. Sağ elimin parmaklarının uyuşukluğunu gidermek için parmaklarımı açıp kapamaya başladım.

Üzerimde kısa bir şorttan başka bir giysi yoktu ve üşüyordum. Kim bilir ne kadar zamandır soğuk zeminde yatıyordum. Gerçi böyle bir durumda soğuk alıp hastalanmak, kaygılarım arasında en son sıradaydı.

"Heeeey. Kimse yok mu? Çıkarın beni buradan" diye bağırdım. Biraz bekledikten sonra cevap gelmeyince, tekrar bağırdım. "Sizi o. Çocukları böyle şaka mı olur. Buradan bir çıkayım size gününüzü göstereceğim."

Akıl sağlığım yönünden bunun bir eşek şakası olduğunu düşünmek istiyordum. Birazdan kapı açılacak ve arkadaşlarım beni nasıl kafaladıklarını anlatıp gülüşerek beni buradan çıkaracaklardı.

Bekledim, bekledim, beklediiiiiiiim. Ama kimse kapıyı açmadı. Şaka olma ihtimali git gide azalırken beni saran panik duygusu ise artmaktaydı.

Bulunduğum yere nasıl geldiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Askerlik eğitimim sırasında etliye sütlüye karışmadan görevimi yaparken, kimsenin beni böyle bir duruma sokacağını aklım almıyordu. Esir mi düştüm acaba diyordum ama savaşta değildik ki, en son hatırladığım ranzama yatıp uyumaya çalıştığımdı.

Elimin gevşemeye başlaması ile panik duygum zirveye çıktı. Daha ne kadar elimi değiştirerek dayanabilecektim?

Eninde sonunda uykuya yenik düşecektim. İşte o zaman beni duvardan çay kaşığı ile kazıyacaklardı.

"Hey... Çay kaşıklarınızı hazırlayın" diye bağırdım isterik bir şekilde. İstem dışı kıkırdadım. Kıkırdadım mı? Ergen kızlar gibi kıkırdadığıma inanamıyorum. Gerçi bu durumda olduğuma da inanamıyordum.

Mümkün olduğunca az hareket etmeliyim, enerjimi harcamamam lazım. Yiyecek ve suyum olmaması zaten büyük problemdi.

Yayın baskısı elimi zorluyordu, sanki bir tonluk basınca direniyor gibiydim. Artık bombayı iki elimle birden tutmaya başladım. İmkanım olsa dört elle sarılırdım!

Aklıma çılgınca bir fikir geldi. Dayanabildiğim kadar dayanıp sonra kendi isteğimle ölümü karşılayacaktım. Korkak biri değilim ama ölümü de gülümseyerek karşılayacak kadar da çılgın biri olduğum söylenemez.

Öldüğümde, çay kaşıklarıyla toplanan cesedimin başında kimlerin ağlayacağını düşünmeye başladım. Sevgili annemi ve otoriter babamı düşündüm, annem hıçkıra hıçkıra ağlarken babam soğukkanlı bir şekilde annemi teselli ederdi herhalde.

Bombanın yayı hafifçe gevşemişti. İki elimle sıkıca bastırdım elimden gelse mandalı bombaya kaynaştıracaktım. Alnımdan akan ecel terini silmek için bile elimi gevşetmedim.

Saatleri sayamıyordum ama midemin kazınmasını dikkate aldığımda 8 ila 12 saat arası bir süre geçmiş olmalıydı.

"Ölmeden önce bir pizza verin bari" diye bağırdım. Böyle bir ihtimale imkân vermediğim halde bir umutla gözümü kapıya diktim.

Ölümü beklemek mi yoksa hemen ölmek mi daha korkunçtu. Ölümün her türlüsü korkunçtu ama beklemek olayı daha da zorlaştırıyordu.

Ölüm fikrini kabullendiğimi fark ettiğimde kararımı vermiştim. Ölümü erkekçe kucaklayacaktım. Allah'ım neler düşünüyorum böyle. Erkekçe kucaklamak mı? Ben ölmek istemiyorum. Mutlaka bir çıkış yolu olmalı. MUTLAKA...

Artık iki elimi de hissetmiyordum. Bombanın mandalının gevşemesi an meselesiydi. Bombayı kapıya doğru atıp odanın diğer tarafına sinmeyi düşündüm. Arkasına saklanabileceğim hiçbir şey yoktu.

Uzun bir süre sonunda dayanma gücümün sonuna geldiğimi anladım.

"Sizi serseriler, kazandınız ben pes ediyorum" diye bağırdım. Artık sağlıklı düşünemediğimi fark etmeden bombayı yere koyup üzerine oturdum. Bir yandan kahkaha atıyor bir yandan kıçımın havaya uçmasını bekliyordum. Bir dakikadan fazla zaman geçtiği halde hala kıçımın havaya uçmadığını anladığımda kahkaham isterik hıçkırıklara dönüştü.

Kafam karışmış bir halde bombayı elime aldığımda aniden kapının açıldığını gördüm.

İçeriye üniformalı 3 kişi girmişti.

"Maalesef stres testini geçemedin asker" dedi üniformasından yüzbaşı olduğunu anladığım kişi.

"Özel kuvvetlere katılma başvurun reddedildi" dedi ve eğilip bombayı yerden aldı ve odayı terk etti.

--- BİTTİ ---

El Bombası (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin