Esen rüzgar genç kızın uzun saçlarını savururken evinin kapısını açmaya çalışıyordu. Birbirine karışan saçlarını gözlerinin önünden çekerken açtığı kapıdan anahtarını çıkararak cebine attı ve içeriye girdi. Soğuktan kızaran ellerini birbirine sürterken girdiği büyük yalının kapısını kapatarak ceketini çıkardı ve fortmantoya astı.
Büyük salona girerken Hazal hanım elinde tuttuğu kahve fincanını yanındaki cam sehpaya koyarak ayağa kalktı ve Zümrüt yeşili elbisesinin eteğini düzeltti. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle kızına kollarını açtı. Genç kız annesine aynı tebessümü bahşederken annesinin açtığı kollarının arasına girerek kollarını beline sardı.
"Üşüdün mü, tatlım?"
Kız, uzun saçlarını geriye atarak ela gözlerini annesi Hazal hanıma çevirdi.
"Hayır."
Kadın kıza bir kez daha gülümseyerek kollarını çektiğinde kızda geriye çekildi ve yüzündeki gülümsemeyi silmeden salona giren genç adama çevirdi bakışlarını. Orta yaşlarında ama hâlâ genç göründüğü belli olan adam kıza sıcak bir gülümseme yolladı. Kız bu kez ela gözlerini kocaman açarak adamın boynuna atladı. Adam, kıza açtığı kollarını kızın beline sararken kız heyecanla geriye çekilip bu genç adama, babasına baktı.
"Beni özledin mi, baba?"
Adam doğrularak kızının elinden tuttu ve salondaki tekli büyük koltuğa oturttu. Genç kadın, adamın yanına geçerek onunla birlikte genç kızın karşısındaki kanepeye oturdu. Kız, her şeyden habersiz bir şekilde anne ve babasını izlerken genç adam bir kaç saniyeliğine genç kadına baktı. Aralarında hiç bir diyalog geçmemesine rağmen genç kadın ve genç adam sanki sadece bakışlarıyla anlaşmışcasına bir tavır sergiliyorlardı. Genç kız oturduğu koltukta uzun saçlarıyla oynarken Işıldayan ela gözlerini anne ve babasının üzerinden ayırmıyordu.
"Ukte.." dedi salona girdiğinden beri tek kelime etmeyen Tarık bey. "..kızım."
"Baba" dedi genç kız sesinde barındırdığı merakı gizlemeye çalışarak.
"Seninle bir konu hakkında konuşmak için bir aradayız" dedi Hazal hanım. Genç kız bakışlarını annesinin üzerine çevirirken babası ellerini birleştirerek derin bir nefes aldı ve dudaklarını araladı.
"Belki aradan geçen bunca yıl sonra sana bunu anlatmamız anlamsız kalacak.." Annesi araya girdi.
"Ama artık genç bir kızsın, öğrenmen gerekir diye düşündük."
Kız konuşulanlardan bir anlam çıkarmaya çalışırken boş gözlerle onlara bakmaya devam etti.
"Belki bağırıp çağıracaksın, belki hiç Konuşmayacaksın, belki de nefret duyacaksın ama ne yaparsan yap.." dedi babası, "Haklısın." Diye devam etti.
"Baba?" Dedi genç kız oturduğu koltukta biraz daha dikleşerek. "Ne konuşacaksınız?"
"Tatlım" dedi annesi gülümseyerek. "Artık on altı yaşındasın ve olgunlaşıyorsun bizi anlayacağından eminiz bu yüzden.."
"Anne," dedi kız annesinin sözünü keserek artık sıkılmaya başlıyordu. Ona nefret gibi bir duyguyu yaşatacak hangi konuyu konuşabilirlerdi ki?
"Tamam" dedi genç adam "şöyle ki.."
"Üvey kızımız olsaydın ne yapardın Ukte?" Dedi annesi söze karışarak
"Ne?" Dedi kız afallamış bir şekilde. "Ne üveyi?"
"Tatlım.." dedi annesi ortalığı sakinliğe kavuşturarak. "Bu sadece bir varsayım olsaydı ne yapardın?"
"Saçmalıyorsun herhalde" dedi genç kız. Varsayımı bile bu kadar şaşkına uğratacak iken, gerçeği ne gibi duygular yaşatabilirdi ki?
"Ukte.." dedi babası araya girerek. "Eğer üvey bir.."
"Yeter." Dedi genç kız. "Öyle bir varsayım olsaydı sizinle gerçekten iletişimimi keserdim gerçekten ama gerçekten hayatımdaki yeriniz silinirdi."
"Peki ya, gerçekten böyle bir durumun içerisindeysen?"
Genç kız, annesinin kurduğu cümleyle sessizliğe bürünürken kendisiyle çelişkiye girdi. Öfke? Nefret? Şaşkınlık? Hissizlik? Hangi duyguyu yaşıyordu şuan? Çocukluğundan bu yana her şeyin herkesin yalan olduğunu öğrenmesi nasıldı? Oturduğu koltukta dikleşerek anne ve babasın baktı, onların bile yalan olduğunu öğrendiği anne babasına..
"Öyle bir durumun içerisinde miyim peki?" Diye sordu soğuk ve hissiz bir sesle.
"Ukte, bak.." dedi babası.
"Öyle mi değil mi?!" Diye bağırdı bir anda genç kız.
"Öyle." Dedi annesi Hazal hanım.
"Peki." Dedi genç kız gözlerini onların üzerinden indirirken. Şuanda sessizdi, umursamıyordu sanki ölmüş bir ruha beden olmuş gibiydi.
Tıpkı fırtına öncesi sessizlik misali."Bu kadar mı? Söyleyeceğin bir şey yok mu?" Dedi babası.
"Yabancılarla konuşmamam gerektiğini siz öğrettiniz bana" dedi kız bunun üzerine. Kırmış mıydı onları?
"Ukte.." dedi annesi.
"Ve ben, şimdi ne yapıyorum biliyor musunuz?" Dedi Ukte ayağa kalkarak.
"Sizi de bu evi de bu evdeki anılarımı da sizinle olan geçmişimi de yalan sevginizi de bu ev ile birlikte ve sizinle birlikte terk edip gidiyorum."
Annesi ve babası onu sessizce izlerken genç kız, salonun hatta evin çıkışına doğru yöneldi. Ne bu evi, ne de bu evde kalan eşyalarını istemiyordu.
"Yalanmış.." diye mırıldandı kız kendi kendine. Fortmantoya astığı ceketini aldı ve dış kapıyı açtı. Az önce esen rüzgar artık beraberinde yağmuruda getirmiş gökyüzünü gri bulutlara boyamıştı.
Kız, kapıyı kapatıp kollarını beline sararken uzun saçları sırılsıklam olmaya başlamıştı bile. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Ve o, artık KİMSESİZ oluşuna kucak açmıştı.
~
Ben, Ukte Karan. On altı yaşımda anne ve babamın, hayatımın, anılarımın, üzüntülerimin, mutluluklarımın, geçmişimin hatta yaşadığım hayatın bile yalan olduğunu öğrenmiş ve kendimi koca bir Oyunun içerisinde bulmuş bir KİMSESİZ'dim.Yağan yağmurla birlikte üzerimdeki duygulardan ve geçmişimden arınarak öylece ilerliyordum.
"Ben Ukte Karan'dım koca bir oyunun içine düşmüş yalan bir sevgiyle bunca zaman kandırılmış bir kız."
-KİMSESİZ-
-OYUN-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ
Mystery / ThrillerKorkularım, acılarım, ruhum, geçmişim ve hayallerimle birlikte karışıp gittiğim bu okyanus nefes almama izin vermiyor beni her seferinde daha da derine çekiyordu.. Yok oluyordum ve artık KİMSESİZ'dim. Kendime yabancıydım, düşüncelerime, acılarıma, g...