Çok fazla karar değiştirdiğimin farkındayım. Ama bu son bakın cidden. Bütün bölümleri tek bir yerde toplayıp kısa bir hikaye yapmaya karar verdim. Seçose öpt.
"Gamze eğer tedaviyi kabul etmemeye devam edersen birkaç ay sonra elimizden bir şey gelmez. İstesen bile hastalığın ilerleyeceği için müdahale edemeyiz."
Muhtemelen şuan salak olduğumu düşünüyorsunuz. Belki evet. Ama emin olun ki ailesi tarafından dışlanan biri olarak yaşamak istememem pek saçma gözükmüyor bana. Zaten sadece para ihtiyacımı karşılamak için var olan o iki insana aile demek de doğru değil.
"Uzun bir tatile çıkmayı düşünüyorum. Kenan Abi bak gerçekten tatilde bunu düşüneceğim. Eğer tatil sonunda kabul edersem gönderirsin beni Amerika'ya olurum ameliyatımı."
Zorla da olsa gülümsedi Kenan Abi.
"Sakın unutma az bir zaman kaldı. Düşünüp kararını vermelisin artık."
Kenan Abi'ye veda edip hastaneden çıktım. Hastanelerden nefret ediyorum. Nefret ettiğim bir yerde nasıl tedavi olabilirim ki. İzmir'e gidip kafamı dinleyeceğim. Huzurlu bir şekilde ölmek kavramını anca orada gerçekleştirebilirim herhalde. Bu akşam kalkacak uçağım beni sanki bütün dertlerimden kurtaracak. Ailem olacak olan o insanlardan, hastanelerden, Batu'dan -hasta olduğumu öğrenince benden ayrılan sevgilim- hepsinden.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Taksiye bindiğim gibi eve gittim. Sanırım evde yoklardı. Zaten onlarının söylenmelerini hiç çekemeyeceğim. Odama çıkıp yazlık kıyafetlerimi bavula yerleştirdim. Makyaj malzemelerimi ayrı bir çantaya koydum. Birkaç kitap çantaya attıktan sonra her şeyimi aldığıma emin olup koyu pembe bir şortla buz mavisi yüzücü atletini üzerime geçirdim ve saçlarımı taradım. Merdivenlerden aşağıya inerken geldiklerini gördüğümde istemsiz olarak gözlerimi devirdim.
"Veda etmeye geldik." Ah ne acıklı ama.
"Ah anne abartma beni de ağlatacaksın." dedim alaylı bir ses tonuyla. Babam olacak o adam elime bir kart tutuşturdu.
"İstediğin harcamaları bu karttan yapabilirsin. İzmir'de sana bir ev ayarlattım. Havaalanında seni bir adam karşılayacak. O eve götürür seni." dedi.
İlk defa benimle bu kadar uzun konuşan bu adamın dediklerine sadece kafamı sallamakla yetindim. Onlara hiçbir şey söylemeden evden çıktım. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle evimize yakın olan taksi durağına yürümeye başladım. Bavulumu bagaja koyup taksiye bindikten sonra şoföre havaalanına gitmek istediğimi söyledim. Camdan dışarı bakarken geldiğimizi fark ettim. Ne çabuk gelmiştik biz böyle? Şoförle beraber bavulumu almaya gittiğimizde başım döndüğü için adama tutundum.
"Abla iyi misin?" Zorla da olsa gülümsedim.
"İyiyim teşekkürler. Yok bir şey geçer şimdi." Adam pek inanmasa da kafasını salladı. Parayı verip içeri girdim. Derin bir nefes verip işlemleri hallettim. Koltuğumu bulup iyice yayıldım. Hostesler servis yaparken aç olmadığımı fark edip bira istedim. Kenan Abi görse ... -,-
...
Babamın adamına teşekkür edip eve girdim. Oldukça lüks bir yerdi. Lanet olsun bu adam ölmeye geldiğim yerde bile lüksünden vazgeçmiyordu. Ama mobilyalar hoşuma gitmişti. İki katlı şirin bir evdi. Salonunda beyaz renkli minderleri olan bir köşe koltuğu vardı. Camın önünde iki tane çiçek desenli koltuk önlerinde de küçük bir sehpa vardı. Camdan dışarıya baktığımda manzarayı görüp derin bir ah çektim. Bu kadar güzel bir yerde ölmek hayatımdaki en güzel olaydı anlaşılan.