Mutfak tezgahının önünde dikilmiş sandviç hazırlamaya çalışırken bir yandan da gün boyu olanları düşünüyordum.
Evden son derece huzurlu çıkmıştım.İnanmadığım halde geçmiş yılarda kendini belirgin bir şekilde gösteren 'İlk Gün Laneti' saçmalığını düşünüyordum.Doğaüstü olaylar olduğu falan yoktu.Sadece yeni gelenlerin diğer günlere kıyasla daha çok dışlandığı,hocaların daha sert olduğu ve benim gibi tiplerin 3 aylık rahatlıktan sonra yeniden cehenneme döndükleri berbat birkaç saatti.Hatta benim küçük lanetim okula girmemi beklemeden yolda başlamıştı.Yürürken birden sırtımda taşıdığım çantamda büyük boy bir su torbası patlamıştı.Arkamı döndüğümde kıkırdama sesleri dışında hiçbir şey duyamadım,zaten görünen hiçbir şey de yoktu. Sesler oldukça sinir bozucuydu.Islanmış çantamdan kulaklığımı ve IPod'umu çıkardım.Kalemkutum ve öylesine koyulmuş not defterimin pek de önemi yoktu.Rastgele bir Green Day şarkısı açıp yürümeye devam ettim.Çanta sırtımı ıslatıyordu.Giysilerime dokunmamasına dikkat ederek elime aldım. Salak gibi gözüktüğümden emindim.Kablosu düğümlerle dolu,sırtı sırılsıklam bir gömlek ve sular damlayan çantasıyla yürüyen kambur bir kız.İç çekerek kafamı dağıtmak için IPod'un ekranını açtım.Arkaplanımdaki yazı az da olsa özgüven veriyordu.
''Ben hiç kimse değilim.Herkes de olamam ya.Ben benim,sadece ben.''
Yazıyı okurken küçük bir ezilme tehlikesi geçirmiştim.Arabanın kornası benim için çalmıştı.Önce buna,sonra aptallığıma güldüm. Şizofren gibi hissetmeye başlamıştım.Kaldırıma çıkarken arabanın ani freni yüzünden çamurlanan ayakkabılarıma baktım.3 gün önc yağan yağmurun izleri.Kenarda durup çantamdan bir peçete çıkardım.İlk ders ziline kadarki boş vaktimi ayakkkabılarımı silerek geçirmem oldukça acınasıydı. 2 dakika boyunca çamur ve geride bıraktığı iğrenç lekeyle gereğinden fazla ilgilendikten sonra tekrar yürümeye başladım.Green Day şarkıları rutin bir şekilde çalmaya devam ediyordu.
''Acın gururunu mu tartıyor?
Ve şimdi gizlenmek için bir yer arıyorsun.
Birisi kalbini derinden mi kırdı?
Harabelerin içindesin. ''
Dudaklarım şarkı sözleriyle uyumlu bir biçimde kıpırdıyordu. Okula birkaç adım kaldığında şarkıyı kapatıp kulaklıkla beraber cebime tıkıştırdım.
''İşte yine başlıyoruz.''
Kapıdan içeri girmemle birlikte bir çok bakışı üzerime çekmem bir olmuştu.
Önüme dönmeye çalıştım.Tanıdık birkaç yüz gördüm ama hala onun ela gözleri görememiştim.Gözlerim onu ararken bir an için önüme dönmemle Engin Hocaya çarpmam bir oldu. Keskin mavi gözlerini bana dikmişti.
''Neyin dalgınlığı bu böyle ? Biriniz de önünüze bakın ya. Böyle giderse ciddi disiplin kuraları gelecek göreceksiniz sonra çarpmayı.''
Söylediklerini umursamadan merdivenlere yöneldim. Sınıf kapılarından başımı uzatıp kendi sınıfımı, bir de onun yüzünü arıyordum. 2.katın ilk kapısından kafamı uzattığımda,yüzünü bulabilmiştim. Kahkaha atıyordu. Ne bileyim,çok masumdu ya. Yapmaz gibi geliyordu.Ama beni farkettiği zaman,benim onu farkettiğimde verdiğim tepkiyi vermedi. Bunun yerine.Elindeki futbol topunu yüzümün ortasına fırlattı.Acıyı değil de,ne kadar iyi bir atışçı olduğunu düşünmem,yaptığım en büyük aptallıklar arasında ilk 10'a girmeyi hak etmişti. Kahkaha sesleri yarısı boş sınıfta yankılanırken, ellerimi yanan gözlerime götürdüm. Sıvı hissetmediğim için şanslıydım.Kan ya da gözyaşı. Her ikisi için de.
Hızlıca ayağa kalkıp kendimi sınıftan attım.Koridorda hızlı adımlarla yürüyordum,artık sınıflara bile bakmıyordum. Yüzünü görmüştüm ve sınıfımı bulmam artık önemsiz bir şey olmuştu.Kendimi bir tuvalete atıp saçlarımı düzelttim. Yüzümü yıkadım ama kağıt havlu gibi bir şey bulamadığım için yüzüm ıslak kalmıştı. Bir süre kuruması için bekleyip tekrar dışarı çıktım.Topun geldiği bölge belirgin biçimde kızarmıştı.Tuvalete geri dönüp kapatıcıyı çantamdan çıkarttım. Merhaba daimi dostum. Üç ay sonra karşılaşmak güzel değil mi? diye geçirdim içimden. Hocaların fark etmeyeceği şekilde çabucak topun geldiği kısma kapatıcıyı boca ettikten sonra kapatıcıyı ıslak çantaya tıkıştırıp tuvaletten çıktım. Ders zilinin çalmasına yaklaşık 15 dakika kalmıştı,sınıfımı bulmak için koridorda yürümeye başladım. Sınıfımın ikinci katta olmadığını görünce yeni bir hayal kırıklığına uğramıştım.Her teneffüs gözlerine bakabilmek için 2.kata inmek zorunda kalacaktım. Omuzlarımı düşürdüm. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken Yağmur'u gördüm. Benimle dalga geçmeyen,arkadaş olmayı da tercih etmeyen sayılı insandan biri. Geniş bir ağzı vardı. Geçen sene takılı olan telleri çıkmıştı. Dişleri pürüzsüz gözüküyordu. Merdivenden inerken bana bakıp gülümsedi.Ben de ona gülümsedim.Yağmur inmişti,başkaları inip çıkıyordu ama ben hala gülümsüyordum. Boğazım yanıyordu.Sınıfımı bulup boş bir sıraya yerleştim. Muhtemelen yeni gelenlerden biri yanıma zorla oturtulacak,ertesi gün başka bir sıraya geçecekti ve ben yıl boyu yalnız oturacaktım.
Yanan boğazıma iyi gelebileceği düşüncesiyle çantamdan bir şişe su çıkarttım.Pek yararı olmamıştı.Muhtemelen stres yapmamdan kaynaklanıyordu. Sıraya oturup sakinleşmeye çalıştım.Birkaç dakika sonra Aysel Hoca yüzünde büyük bir sırıtmayla sınıfa girdi. 3 ay içinde sınıfta değişmeyen bir tek oydu sanırım. Hala ufak tefekti ve tuhaf bir aksanla konuşuyordu. Başka bir hocanın dersimize girmesi için nelerimi vermezdim. Ya da başka bir sınıfta olabilmek için.
Her yıl olduğu gibi yeni gelenlerden bir tanesi benim yanıma atılmıştı. Adının İlke olduğunu öğrendiğim tuhaf yüzlü kız oldukça kibirli bakıyordu. Gözleri yeşil ile ela arasında,tuhaf bir renkti.
Dersin ortalarına doğru kapı çaldı. Kızıl saçlı bir kadın kapıdan kafasını uzatıp Aysel Hocayı dışarı çağırdı. Yaklaşık 30 saniye sonra Aysel Hocadan oldukça daha uzun boylu, yeşil gözlü,dağınık saçlı bir çocuk ve ardından küçük adımlarıyla Aysel Hoca sınıfa girdi. Çocuğa bakarken kaşlarımı çattım.
Yeşil gözlerinde tanıdık bir ifade var gibiydi. Bir an sonra bakışlarımın aynısını onun bakışlarında da gördüm. Bana gereğinden fazla bakmıştı. Gözlerimi kaçırma gereği hissettim.Hemen ardından Aysel Hoca konuşmaya başladı.
''Çocuklar Kuzey'e merhaba diyin. Ankara'ya bu yıl Denizli'den geldiler. Hemen aranıza almanızı umuyorum.'' Ardından Kuzey'i hemen önümdeki sıraya yerleştirip kaldığı yerden malzeme siparişlerine devam etti. Kuzey'in parfüm kokusu yüzünden anlatılanlara konsantre olamıyordum.Cümleler parça parça oluyordu.. Givenchy'nin kokularından biri olduğunu düşündüm.O sırada zil çalmıştı. Yavaşça yerimden kalkarken yüzümde Kuzey'in nefesini hissettim.
''Merhaba.Adın Ada sanırım. Derste duydum.'' Aptal aptal gözlerine bakmayı kesmeyi emrediyordum beynime ama beni dinlediğini sanmıyordum.
''Ha,evet.Evet,Ada.''
''Kuzey,memnun oldum.'' Uzattığı eli sıkmak için birkaç adım atarken sağımdan gelen bir bacak darbesiyle yere yığıldım.En azından ben öyle düşünmüştüm ki altımda soğuk zemin yerine yünlü kazağın yumuşaklığını hissettim.Yukarı baktığımda, Kuzey'in yeşil gözleri ve çarpık gülümsemesiyle karşılaştım.