Bring you to my hell

819 71 41
                                    



Bir zamanlar küçük bir kasabada mutlu bir adam yaşardı. Gittiği her yere anneannesinin yapmış olduğu kırmızı başlıklı bir pelerin giyerdi. Kasabanın haklı bunun için ona Kırmızı Pelerinli Adam derdi. Bir gün Kırmızı Pelerinli Adam'ın annesi onu yanına çağırarak bir görev verdi.

Görev basitti; hasta olan anneannesinin evine bir sepet dolusu yiyecek götürüp geri gelecekti.

Will Graham bu işin çok kolay olduğunu düşündü. Başına kötü ne gelebilirdi ki? Yakışıklı adam sepeti de alıp atına atlayarak yola koyuldu. Anneannesinin evi bir kasaba ötedeydi, eğer atla giderse bir gece de oraya varabilirdi. Tabii hiç durmaması gerekiyordu.

Kırmızı pelerinin şapkasını başına geçiren adam yolculuğa böylece başlamış oldu.

*

Saatler sonra hava karardığında yolun büyük bir bölümünü arkasında bırakmıştı. Genç adam saçlarının arasından geçen soğuk rüzgârdan korunabilmek için atın üstünde küçülebildiğince küçülmüş öyle yolculuk yapıyordu. Civarda kötü bir kurt adamın dolaştığına dair dedikodular duymuştu ama bunlar sadece dedikoduydu. O bunları umursamıyordu. Atına hızlanmasını fısıldayıp uzun patika yolunda ilerlemeye devam etti.

Will, dakikalar sonra izlendiği hissine kapıldı. Atının hızlı gidişinden etrafı tam seçemiyordu ki seçse de etraf zifiri karanlıktı, pek bir şey görünmüyordu. Mavi gözlü adam yavaşlamayı düşündü ama eğer yavaşlasaydı takip eden kişi onu yakalayabilirdi. Kendi atının dışında başka at sesleri var mı diye kulak kabarttı Will. Rüzgârdan ve ormanın uğultusundan başka hiçbir şey duyulmuyordu. Genç adam kafasını sallayıp yoluna odaklandı. Etrafta kimse yoktu.

Saatler sonra anneannesinin evine ulaşan Will atını ahıra bırakıp kapının önünde durdu. Elinde yemeklerle dolu bir sepet ile ormanın dışında öylece bekliyordu. Arkasına döndü, etrafa göz gezdirirken kırmızı başlığını indirdi ve ormanın sesini dinledi. Baykuşların ötüşünden, ağaçların hışırtısından başka bir ses duyulmuyordu. Ah, orada birilerinin olduğundan o kadar emindi ki! Biraz bekledi Will. Daha sonra dayanamayıp ileri doğru bir adım attıktan sonra seslendi;

"Orada olduğunu biliyorum göster kendini!"

Evin içerisinden gelen ışığın yardımıyla etrafa bakmaya devam eden adam bekledi ama ortaya çıkan hiç kimse yoktu. Sonunda pes edip içeri girdi genç adam. Anneannesine yemekleri ısıtıp yedirdi. Yaşlı kadınla birkaç saat sohbet eden Will anneannesi uyuduktan sonra arka odaya ilerledi. Pelerinini çıkarıp yatağın başına astıktan sonra aniden cama döndü. Oradan birisinin geçtiğine yemin edebilirdi. İlerleyip camı açtı. Etrafa bakındı kimse yoktu. Will camı tekrar kapatıp perdeyi çekmek için elini uzattı ama perde yoktu.

Genç adam üstünü çıkardı. Soğuk gecede iç çamaşırlarıyla kalan Will aceleyle yatağa girdi ve uykuya dalmayı bekledi.

*

Karanlığın içinde öylece duruyor ve bekliyordu. Soğuk onu etkileyemiyordu. Bu yoldan geçen onlarca kişiye saldırmış, onları lime lime edip yemişti. Böyle şeylere alışıktı. Alıştığı şey buydu ve şuan bakmakta olduğu yüze ve içinde oluşan bu garip duyguya nasıl yanıt vereceğini bilemiyordu. Onu takip etmeye başladı.

Kokusu...

Oh, o güzel kokusu... Hannibal Lecter insanüstü bir hızla koşuyor ve atın üstünde ilerleyen adamı takip ediyordu. Kurt, bakışlarını yakışıklı adamdan alamıyordu. Buradan üstüne atlayıp onu yakalayabilirdi ama kalbinde oluşan bu saçma şey ona engel oluyordu. Kurt buna alışkın değildi. Koşmaya devam etti.

Bring You To My HellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin