Birinci Bölüm

153 5 0
                                    

"Belki sevebilirim gibi bir ihtimali vardı adamın. Sevmeliyim diye düşündü ve seni seviyorum dedi kadına."
"Kadın başını kaldırdı. Oturduğu yerden adamı süzdü ve dedi 'Gerçek hisleriniz nedir? Eğer bir şeyler söylemek zorunda hissediyorsanız en sahici olanlardan başlayın.' "

"Adam kadına bakakaldı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Kadın kalktığında onu iki kolundan tuttu ve nefesini yüzüne üfledi. Alnını alnına dayayıp doğrudan gözlerine bakarak ' Eğer sahici bişeyler öğrenmek istiyorsan konuşmak yetmez' dedi"

"Kadın adama baktı, bakakaldı. Ama gözlerini alamadı. Ve bu kadının kendi iç savaşının başlangıç tarihi oldu. Her şeyin başladığı anı; Dönüm noktası. Aldığı nefesi vererek bir o kadar kayıtsızmışçasına yürüdü ardına bakmadan. Ama bu zamana kadarki yok sayılanlar adına artık biliyodu; Orada bir kalp atımından fazlasını bırakmıştı."

***

"Adam kadını uzaktan izledi. Gözlerini her kırpışında o kirpiklerin kendisine dokunup geçtiğini hissetti. Verdiği her nefesi sanki elini atsa uzaktan hissedecek gibiydi. Ona doğru adım atmak için ayağını kaldırdı ama ayağı havada kaldı. Sonra yürüdü her bir adımında uzaklık hissetmemecesine."
"Kadın sanki denk gelmiş gibi gayri ihtiyari başını kaldırdı. Ne tesadüf ki adamı fark etti. Her defasında bir adım daha kendinden uzaklaşan adama baktı. Hafif bir tebessüm etti önce. Adam aynı adamdı, ama kadına kalan o boşluğu doldurma fikri; adam yapamıyordu. Daha ilk seferde "seni seviyorum" derken farketmişti tereddütünü. Ki etmese bile daha biraz önce adımı havadaydı. Kendisi ise kendi sınırları içinde daha bir kez olsun aşmadan yaşamıştı. Peki o halde bu boşluğu kim dolduracaktı? Hangi adım ? En çok da başlangıç. Kadın farketti, istemese de kabullendi. Zorundaydı çünkü. Bir heves olmalıydı bu başlangıç için, en çok da bir istek. Ama ikisi de ayakta dimdik dururken ve daha birbirlerine dahi bakmazken bu boş bir bekleyiş olacaktı."

"Adam adımlarını hızlandırdı. Yürüşündeki aceleden sebeple sanki zihnindekiler durmuş hatta dondurulmuştu. Saçmalamak için içindekileri ortaya döktü ama bunun için bile işe yarar bir şey yoktu. Ne kadar boş yaşadığını düşündü lakin düşündüğüyle kaldı. Cebinden bir sigara çıkarıp yaktı derin bir nefes çekti içine. Bir kaç kere daha çekip attı. Köprüden geçip ilerledi ve ikinci sokaktan daldı. Adımlarını yavaşlatıp apartman kapısına geldiğinde kapıyı açtı ve bütün duygusuzluğuyla içeri girerek bir kıyafet misali çıkardığı hislerine kapıyı kapadı."

***

"Kadın daldığı kitaptan kafasını kaldırdı. Adam tepesinde kendisine bakmadığı halde dikiliyordu. Kafasını tekrar kitaba indirdi. Bir iki cümle okudu lakin bir şey anlamadı. Tekrar adama baktı. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını kafasını yana yatırıp dudaklarını büzerek inceledi. Sonra saniyesinde bu hareketini düzeltti. Aklına gelen müziplikle tekrar kitabına gömüldü ve başladı okumaya: 'Son cümlesini de sindirircesine okudu: Bazı hayaller imkansızın sınırında nöbet bekler. İşte sende benim sınırımsın. Mektubun sonunda içtenlikle bir kimsenin hiç kimsesi diye bitiriyordu...' kadın başını kaldırdığında adamın koyu kahve gözleri kadını delip geçmedi böyle bir tabirin kıyısından geçmemekle birlikte; kadının gözlerinde eridi ve bir çikolata kıvamında aktı kalbine. Kadın ürpererek silkindi ve geri çekildi bir anda. Pişman olmuştu okuduğuna. Bilmiyordu bu bakışların bütün dokunuşları bir anda sildiğini. Bilemezdi de. Öylece adamın karşısına geçip oturmasını izledi."
"Şimdi yalnızca bakışıyorlardı. Kadın son bir kez daha adamın gözlerinin içine baktı. Sonra başını pencereye çevirdi. Adam elini çenesinin altına koymuş herşeye rağmen doğal kalabilmenin kanıtına bakıyordu. Kadının tanıdığından bu yana bir türlü kapanmak bilmeyen aralık dudaklarından çıkabilecek bir nefesi bekliyordu. Kadınsa bakmak istiyordu ama ne bir yakınma ne de arzu pırıltıları aktarmaktı amacı. Sadece bakmak istiyordu. Benim buradayım karşındayım dercesine. Elini uzatsan tutacaksın ama yapmıyorsun der gibi. Ama yapmadı elini ensesine götürüp saçlarına dokundu sonra da kollarını daha da bir kendine çekerek manzaraya bakmaya devam etti. Adam garson geldiğinde su sipariş etti. Geldiğindeyse olabilecek en yavaş biçimde suyu sindirerek içti sanki suyu değil de kadını içiyordu. Kadınsa gözlerini kapatmış sanki her bir yudumda adamın içine akışını hissediyordu. Aralarında suskunluk adında gerçek bir anlaşma imzalanmıştı. Bu zamanla az konuşma ve şimdiyse hiç konuşmama gibi azalan durumlar onları soğutmuyor aksine bağlıyordu. Ve tam bu anda ikisi de başlarını çevirip göz göze geldiler. Aynı anda fark ettiler. Onları bağlayan herkesin aksine engellerdi.

***

"Kadın savrulan saçlarını düzeltmedi. Rüzgar dağıttığı halde hiç müdahale etmedi. Trabzanlara daha sıkı tutundu. Sanki tüm olanları onlardan çıkarabilecek gibi tutuyordu. İçinden kendine lanetler etti. Dışarıdan umursamasa bile tuhaf göründüğünü düşünüyordu. Ama hiç de dikkat çekici değildi. İçindeki isyanı bastırmak istiyordu. O boşluğu doldurmak istiyordu. Ama biliyordu bu çaresizlik onu hiç de istediği sonuca vardıramaz konumunu dahi etkilemezdi. Şu an adamın sırtına bir ceket bırakmasını herşeyden çok nasıl da isterdi. Ama adam gelmezdi. Adam uyurdu gelmezdi, adam yemek yer gelmezdi, adam televizyon izler, kahve içer yine de gelmezdi. Kadın biliyordu. Bu yüzden susyordu ama sadece dıştan. Yine de adama içinden bir şeyler söylemekten geri durmadı: 'Sen benim hüznümün birikmiş halisin. Sana ne demeli bilinmez. Belki sessizliğe gömüldü adının baş harfi. Bütün cümlelerimi toplasam sana edecek bir kelimem yok. Hatırımda kalan bir hatıra olmanı istemem ama seni bana katacak ne bir gülüş ne de bir sabah günaydını biliyorum. Bunlar anımız için senin benimle olan halinde ortaya çıkacak bir biz ihtimali için. Sana net bir şeyler olarak ne denir o şeyler nasıl, neyle doldurulur bilmiyorum. Benim bile hayatım gidişata kurban. Sana gel şunu yapalım diyemem. Ben böyleyim de diyemem. Uyarsan seninleyim sadece bu kadar. Ben ihtimalleri yaşanmışlıklardan daha çok sevdim. Çünkü onlar umudu barındırır hala bir üç nokta umudunu. İşte benim o noktalı boşluklarımı sen doldur isterim tabi sende istersen. Ama doğrusunu istersen bende yalan yok sadece susma var olabildiğince, alabildiğine. Şimdi sen gelirsen demem o ki burda bir ben var seni bekleyen. Adı olmayan bir kimse ama sana seni sen olarak bırakıp kendince yanında bir ben olabilecek bir kimse. Şimdi şöyle söylüyorum sana bunların hiçbiri duyamayacağın bir imkansızlıkla asla ulaşmayacak ve sen beni duymasan bilmesen de seni bana bağlayan gülüşlerim ve sitemlerim var. Sen hangini istersen ben o olurum. Sana karşı ama geldiğin gibi yanında. Gözlerimi kapatıp adım atmanı hissedeceğim. Hissetmek bilmenin yarısıdır. Tıpkı adım atmanın gelmenin başlangıcı olması gibi. Sen anlarsın ama yeter ki gel.' Kadın son sitemiyle rüzgara boyun eğdi. Sanki söyleme ona bunları değdirme der gibiydi ve en hafif adımlarıyla köprü yıkılacakmış gibi süzüldü."

***
"Düşünce ziyanlığından başka bir şey değildi. Adam duvarı yumruklamaktan kendini alamıyordu. Soluk soluğa koşmuştan beter bir durumdaydı. Gece yarısı aklından çıkmıyordu. Resmen bir hiçle savaşıyordu. Onun önüne geçtiği an olanlar olmuştu. En kötü ihtimalle onu afallatmayı bekliyordu. Ama sanki bekliyormuş gibi bir küçümsemeyle onu süzmüş sonrasında yanından geçip girmişti içeri. Değmezdi işte bitmesine rağmen bi ihtimal vermiş ama verdiği an o da sönmüştü. Bir kez olsun bakışmaktan fazlası olabileceğini hayal etmişti. İnanmıştı. Geriye dönüp düşündü, bütün geceyi gözden geçirdi: Direk bara dalmış ve onu bulmuştu. 'Sustukça bir şey olmasını bekliyorsan yanılıyorsun.' dedi adam. Bu sefer onu afallatmayı başarmıştı. Ama yine de 'O halde sen de konuş.' dedi kadın. Birbirlerinin gözlerine uzunca baktılar. Adam iç geçirir gibi derin nefesler alıp vermeye başladı. Alışkanlık olmuştu artık. Burnundan soluyordu resmen. Kadına baktı ve bir anlık dürtüyle 'Neden!' diye bağırdı gözlerini gözlerine diktiğinde o gözlerde hayal kırıklığı gördü. Yutkundu ve bir hışımla bardan çıktı.
"Kadın ise orada öylece durmuş adamın dönmesini bekler gibi bir hal almıştı. Gözlerinde hayal kırıklığı vardı doğruydu ve adamın bunu gördüğünü farketmişti. Ama bu bütün yaşanabileceklerin yaşanmamasından kaynaklıydı. O buruklukla bakmıştı adamın gözlerine. Yine de her şeye rağmen adamın dönmesini bekledi, umut etti. Ama adam dönmedi. Kadın derin bir nefes alıp gözlerini kapattı ve içinden beş kez adamı sevdiğini tekrar etti. Bu adamın gelmeyişine bir ilaç niteliğindeydi. Sonra ağır ve yorgun adımlarla çıkışa yöneldi ve aklında bulunan tek eylemi gerçekleştirdi. 'Gitmek.' "

"Adam aldığı solukları verirken hızlı adımlarla eve vardı ve kapıyı kırarcasına kapattı. Kendini duşa attı ve yanan bedeninin aksine buz gibi suyun acımasızca tenini titretmesine izin verdi. Duştan çıktığında üzerine her zamanki kıyafetlerinden birini geçirip kendini koltuğa attı. Soluk alıp vermesi bir türlü eski halini almıyordu. Bitmiyordu öfkesi, dinmiyordu kızgınlığı. Ama seviyorum da demiyordu. Bir kabulleniş vardı ama her kabulleniş de bir sözcüğe karşılık gelecek diye bir kural yoktu. O da bu yüzden ne seviyorum diyebilirdi ne de aşktan bahsedebilirdi. Onun tabiriyle duygular sözcüğe karşılık gelmezdi, yaşanırdı hissedilirdi. O da bundan yanaydı ve sırf bu yüzden dilinin ucuna hiçbir kelime gelmiyordu. Televizyonu açtı ve gözleri ekranda kendi içindeki duygu karışıklığına odaklandı. Kendini sakinleştirip bugünün stresiyle uykunun kollarına bırakmadan önce dışarıda yağmur aklında tek düşündüğü eylemi gerçekleştirmek vardı: 'Gitmek.' "

Bir Kadın Bir Erkek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin