1.BÖLÜM

26 1 0
                                    

Aslında hayatımın harika olduğu söylenemezdi, hiç bir zamanda öyle olmamıştı zaten. Ben hem okuyan hem çalışan bir ALYA'YIM evet ben ALYA GÖKSU'YUM. Babam her zaman bizi en iyi hayat şartlarında yaşatmak için didinip durdu onu hakkını asla ödeyemem ama maddi olarak her zaman sıkıntılı bir geçimimiz vardı. Bu günler de geçecekti biliyorum sadece biraz sabır gerekliydi.

Güneş çoktan doğmuştu ve odamın içine girmeyi başarmıştı bile yatağımdan kalktım ve sabahın o müthiş güneşini içime daha çok işlemesini sağlamak için perdeyi araladım. Perdeyi açıp dışarıya baktığımda o mis gibi havanın yanı sıra mahallemizin Polat Alemdar'ını görmem bir oldu.Bu adamı görmem bile sinir sistemlerimi alt üst etmeye yetiyordu. Böyle tüm kötü pis işleri düşünün ve birde o işleri yapan bir kişiyi işte o kişi tam olarak da ARAS DEMİRKAN. Mahallenin tescilli kötü adamı ve işin kötü yanı bu yaptığı lanet işlerin hepsini bende dahil olmak üzere tüm mahalle biliyordu fakat elden ne çare gelebiliyordu ki... Mahallede Aras'ı polise şikayet etmeye yeltenenlere sadece "Götün yiyorsa polis orada git ve Aras'ı şikayet et ve sonuçlarına hazırlan" diyorlardı. Bence bu cümle bir tehdit kadar etkiliydi ki şuana kadar Allah'ın bir kulu gidip de Aras'ı şikayet etmemişti.

Odamdan ağır adımlarla çıkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp uyku mahmurluğundan kurtulduktan sonra tekrar odama çıktım. Pijamalarımı çıkartım üzerime yırtık bir kot ve pudra rengi salaş bir bluz geçirdim ve pijamalarımı katlayıp dolabıma yerleştirdim.Yatağımı toplamadığımı ve annemden azar işitmemek için toplamam gerektiğini fark edince bir çırpıda düzenledim. Saçımı yapmamış olmamın tek bir açıklaması vardı o da kurt gibi acıkmış olmamdı. Tekrar aşağıya indim ve o anda burnuma dolan menemen kokusuyla aşk yaşadım. Hemen mutfağa gidip "Günaydın Valide Sultan" dedim. Kafasını kaldırmadan "Sana da günaydın prensesim" dedi annemde. Doğradığı peynirden alınca Sema Sultandan iyi bir azar işitsem de buna aldırış etmedim ve arakladığım peynir yedim. Hiç bir zaman masaya düzgün bir şekilde oturup Allah'ın verdiği nimetleri doğru düzgün yemedim hep hazırlanırken bir peynirden iki zeytinden beş domatesten derken karnımı doyururdum ve yine öyle yaptım. Kimse masaya oturmadan ben doyduğum için odama çıkıp saçımı basit bir şekilde dağını bir topuz yaptım. Aşağıya inip mutfağa geçtim abim ve babamda uyanmışlardı.Abim beni görünce "Kız sen yine ayak üstü bir şeyler yedin değil mi?" diye çemkirdi. Suçlu çocuklar gibi masumca kafamı sallamakla yetindim.Masanın başındaki babam dikkatimi çekti.Oldukça düşünceli gözüküyordu.Yanına gidip yanağına bir buse kondurdum ve " Babacığım bir şeye mi moralin bozuk? Ne oldu? Neden böylesin?" diye sorularımı sıralayınca yandan çarpık bir gülüş attı "Yok bir şeyim kızım" dedi. Tabii ben bunu yer miyim? Babamın kolundan tutup "Gel baba kız biraz sohbet edelim"dedim. Salona geçtiğimizde babama anlat dinliyorum dercesine kafamı salladım ve gülümsedim. Anlamış olacak ki" Kızım Adana'da her yer pastahane oldu iş yok denecek kadar az kendi yerleri olan mülk sahipleri bile perişan" dedi ve yutkundu "Onu da geçtim artık A dan Z ye her şeyleri makineler yapıyor artık hiç bir  ustaya gerek bile kalmadı e tabii durum böyle olunca iş yeri sahipleri bizleri işten çıkartıp makineler almaya başladılar" dedi.Yani anlayacağım babam işsiz kalmıştı ve yeni iş bulması anlattığı bu olaydan ötürü çok zordu. Bende çalışıyordum ama yarım gün olduğu için aldığım miktar azdı tüm gün çalışamıyordum çünkü okulum vardı. Aslında okulların bitmesine çok az kalmıştı artık lise mezunu olacaktım daha elle tutulur bir işe girme zamanı gelmişti.Hem daha iyi bir iş demek daha fazla maaş demekti ve bende kendi maaşımla aileme katkıda bulunabilirdim.

Daha düzgün bir işte çalışıp aileme katkı sağlamayı okul bittikten sonra yapacağım en önemli iş olarak aklımın bir köşesine kazıdım. Aslına bakarsanız eğer abim de çalışıp kazandığı parayı çarçur etmeden getirse benim de aldığım yarım günlük para bir de babamın çalıştığı ile gül gibi geçinir gideriz ama abim karı kız peşinde koşup Aras'a özendiği için onun kazandığı para nah girerdi bu eve. Babamla konuşmamız bittikten sonra çantamı ve telefonumu alıp evden işe doğru yürümeye başladım. Evimize çok uzak olmasa da çarşı da bir kıyafet mağazasın da çalışıyordum. Bundan bir ay öncesine kadar eski külüstür bir telefonum vardı. Mahallemizin yan keseni dükkanlardan bir tanesinin üzerine kavgaya giderken o hışımla elime deydi ve telefonum yere düşüp kırıldı. Tamam eskiydi ama haberleşmem için işe yarıyordu da yani...Beyefendi arkasına dahi bakmadı ama onun kötü ve taş kalpli olduğu kadar temiz kalpli pamuk gibi bir babası vardı Sedat amca durumu görünce ertesi gün elinde son model bir telefonla yanıma geldi ve oğlu adına özür dileyip bunu telafi etmesi için bu telefonu kabul etmemi istedi. Bende hem o altın kalpli Sedat amcayı kırmamak için hem de eğer bu telefonu kabul etmezsem telefonsuz kalacağımı bildiğimden dolayı kabul etmiştim.İşte bir aya yakındır da bu telefonu kullanıyordum.Ben bunları düşünüp salak salak yürürken birden önüme benim bir tanecik arkadaşım Ceren çıktı."Güzellik böyle Leyla gibi ne düşünüyorsun?" dedi.Ne Leylası? ne diyordu bu kız? Hem Leyla gibi gezsem aşık olurdum ama ben kimseye aşık değildim sıkıntı orada. "Seni düşünüyordum bitanem seni" dedim.Bu sadece susması içindi. "Ayy tahmin etmiştim zaten" deyip sevincinden dört köşe oldu.Ceren'in telefonu çaldı ve arayanın Çağla olduğunu tahmin etmek pek de zor olmadı. Zaten bizi bizden başka kim arardı ki...Yoksa olmayan sevgililerimiz mi? Hoş Çağla günün birinde ruh ikizimizi bulacağımızı ve çok mutlu olacağımızın kanaatinde olsa da bu benim için kesinlikle geçerli değildi. Zaten benim yapım gereği evlilikmiş sevgiliymiş nişanıymış kınasıymış bunlar çok banal şeyler gibi geliyor. Benim içimde bir dolmuş şoförü,bir trafik canavarı var böylesini kim ister ki? Ama ben de çareler tükenmez "Beni istemeyeni ben dünden istemem kendi kaybeder" diyorum.Nihayet çalıştığımız butiğin önüne geldiğimizde çemkirmeye hazır bir şekilde bekleyen Çağla karşıladı bizi."Kaç saattir sizi bekliyorum neredesiniz siz ya? Bizi burada bekleyen bir Çağla var demeyin siz." diye atar yapmaya başladı.Çağlaya sarılıp" özür dileriz kuzum hadi içeri geçelim" dedikten hemen sonra yumuşadı ve içeriye doğru yürüdü.Personel kabinine girip üzerimize mağazanın üniformasını giydikten sonra çıkıp müşterilerle ilgilenmeye başladık.Çok yorucu bir gün olsa da oradan oraya bağırıp köşeden köşeye dedikodu yaptığımız için sıkılmadık. Hafta sonu olduğu için tam gün yaptık ve oldukça yorulmuştuk. Sonunda mesai bitti ve kendi kıyafetlerimizi giymek için kabinlere gittik orada da mezuniyette ne giyebiliriz? Şimdi boş yere elbiseye para vermesek mi? diye konuşurken mağaza sahibi Müge abla geldi yanımıza. Mezuniyetimiz için istediğimiz elbiseyi ayakkabıyı çantayı buradan seçebilirmişiz bizlere mezuniyet hediyeleri olduğunu söyledi.Tam karamsarlığa kapılmış gitmeyelim derken Allah gönderdi sanki... Üçümüzde sevinçten dört köşe olup birbirimize sarıldık. Müge ablayı çok severdik çok da iyi biriydi bu yaptığı iyiliği de hiç unutmayacaktık.Ona çok teşekkür ederek bizi çok mutlu ettiğini söyledik. Yarın çıkışta birazcık geç çıkıp kendi kombinlerimizi yapmak için sözleştik ve evlerimize doğru yola koyulduk. Herkes teker teker ayrılıp evine gitti ben ise tek başıma biraz daha yürüdüm çünkü evim ile butik arası cerenin ve çağlanın evine göre daha uzaktı. Eve geldiğimde girişte ki ayakkabılığın önünde durup ayakkabılarımı güzelce yerleştirdim ve kapıyı açıp salona doğru adım attım.Evin her tarafını annemin o mükemmel yemeklerinin kokusu sarmıştı. Çantamı portmantoya bırakıp annemin yanına gittim.Yanağına öpücük kondurarak "ben geldim sultanım" dedim. Annem de kocaman sulu bir öpücükle bana karşılık verdi." Hoşgeldin yavrum. Yoruldun mu? Şimdi sofra hazır olur baban da gelir birazdan." dedi."Ne yalan söyleyeyim anne cidden baya yoruldum. Müşteriler geliyorlar almasalar bile her şeyi dağıtıp gidiyorlar. Kabinleri boşalt,reyonları düzenle,katla,ütüle derken canımız çıkıyor.Ama yapacak bir şey yok anneciğim bu devirde çalışmayana ekmek yok. Hem Allah'a şükür elim ayağım tutuyor sağlığım yerinde neden çalışmayayım ki? Çalışmak ayıp mı sanki. Kendi emeğimle kendi paramı kazanıyorum" dedim ve gülümsedim.Annem gözleri dolu dolu bana bakarken "Oyy annem kurban olurum ben sana senin canım ne ki sen bir de bu işleri yapıyorsun. Ama dediğin doğru çalışacaksın ki para kazanacaksın. Aferin sana kızım  bu olgun düşüncelerin sana her zaman kazandıracak.Ah keşke Sinan da senden bir şeyler kapsa be yavrucum. Ben ne yapacağım bu çocukla. Hadi ben bizi geçtim yarın bir gün evlenince ne yapacak çoluğunun çocuğunun rızkını çar- çur mu edecek?"dediğin de anneme hak verdim cidden doğruydu dedikleri. Annemin sırtını sıvazlayıp "Geçecek annem o da elbet düzelecek toparlanacak" dedim ona umut verircesine. "İnşallah kuzum inşallah" dedi. O sırada kapı yumruklanmaya başladı. Peki ya neden zil değil de yumruk? Bu kesinlikle kötü ve acil bir şeyin habercisiydi... 

KARANLIK AŞK OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin