1

6 1 0
                                    


Tavana yıldızlar yapıştırmak...onun için yapmama izin verilen son şeydi...

İşte benim küçük meleğim... Terasta odasına çıktığımda bana dönüyordu. Toz pembe, tüllü elbisesiyle pencerenin önünde duruyordu. Kahverengine boyanan kısa ve dalgalı saçları; ay ışığında pırıl pırıl parlıyordu. O kadar harika görünüyordu ki... Yanına gidip sımsıkı sarıldığımda beni sevdiğini söyledi:

- Ben de...

Kapının çalınmasıyla uyandım. İki polis memuruydu kapıyı çalanlar. Salih amcanın arabasıyla ilgiliydi. Arabası kapının önünde değildi...çalınmış mıydı? Ege abi kalkıp gelince vestiyerdeki anahtarların oradan alınmış olduğunu fark edip koşar adım Ahsen'in odasına gittim. Odasında yoktu. Ege abi seslenince aşağı indim. Trafik kazasından bahsediyorlardı. Üstümüze ceket alıp; Ege abi araba için memurlarla emniyete, ben ise onun yanına hastaneye gitmiştim. Ahsen ameliyattaydı.Trafik kazası geçirmişti. Saatler sonra bulunmuş, ambulansla gelirlerken defalarca kalbi durmuştu.

Bir erkeğin ağlamasını göremezdiniz. Garip gelirdi. Ama o haberle dünyam durdu. Neden yapmıştı? Benden hoşlanmadığını biliyordum, ama böyle yapmamalıydı. Tamam ilk gördüğümde gözüme çirkin gelmişti. Turuncu kıvırcık saçlı, biraz şişman, makyajsız, erkek tipli bir kızdı. Ama o hala benim ilk aşkım Ahsen'di. Bunu odasına girince anlamıştım. Şey...onun evden kaçtığı gün. Böyle bir delilik yapacağını hissedip yarı yolda Salih amcayı ikna etmiştim. Ama geri döndüğümüzde çoktan gitmişti. "Belki odasındadır." bahanesiyle girmiştim odasına. Tavandaki yıldızlarıyla anladım, hala eskisi gibi olduğunu. Kitaplığındaki kitaplar milyonlarca hayatı barındırıyordu. Odasını beyaz mobilyalar sarmıştı. Penceresinin önünde hala beyaz bir zambak vardı; zambağı gelinlik eteğine benzetip, bana " Biz evlenirken gelinliğim böyle olmazsa senle evlenmem bak!" diye tehdit ederdi. İşte o zaman tekrar aşık olmuştum ona. Ama şimdi, her şey değişmişti. O ameliyathanede iken ben kapıdaydım. Yere oturup düşünmeye başlamıştım; sınavdan sonra evin kapısındayken dönüp bana sarıldığı anı hatırladım mesela. Sahilde ben beline sarılınca, dönüp ittirmesini...kıpkırmızı olmuştu. Evlerinde pervazların arasına sıkıştırdığımda masum masum gözlerime bakmıştı. Şuan ise lanet hastanede yaşam mücadelesi vermekten başka bir şey yapmıyordu. Ya ben? Sadece onu bekliyordum. Tüm bunları düşündükçe boğazım acıyordu. O acı dayanılmaz hale geldiğinde ağlamaya başlamıştım...yalnızdım. Onun da yalnız olmasına izin veremezdim. Hayallerine ihtiyacı vardı. Koşar adım hastaneden çıkıp dışarıdaki marketleri gezmeye başladım. Ona yıldızlardan almalıydım. Onun yıldızlarına benzeyen, bir sürü, minik, fosforlu yıldızlardan.

Bir buçuk saat süren araştırmadan sonra bulmuştum. Tıpkı onun hayalleri gibi hayat dolu yıldızlar. Onu yatıracakları yoğun bakım odasına gizlice girip yıldızları yapıştırmaya başlamıştım. Odanın tavanını doldurmuştum. Lambaları kapatınca parlayıp neşe saçan onlarca yıldızla bir gülümseme oluşmuştu yüzümde. Ben yıldızları kontrol ederken odanın lambaları açıldı. Yüz hatları fazlaca belli olan, uzun boylu, üçgen vücutlu, kumral saçlı; Jamie Dornan benzeri beyaz önlüklü birisi içeri girip beni azarlamaya başladı. "N'aptığını sanıyorsun,sök hemen şunları, sen kimsin, birazdan hasta gelecek, bunları yapıştırmana kim izin verdi, hastamız ziyaretçi kabul edecek durumda olmayacak..." gibi sözler sarf ederken bende kendimi savunuyordum. Derken Ahsen'i bir sedyede getirdiler...tanıyamadım. Kafasında beyaz sargılar vardı, yüzü soyulmuş, göz altları şişip kan toplamıştı. Elleri, Kolları sargılıydı. Çıplak bedenini, incecik beyaz bir örtünün altına saklamışlardı. Her yeri kablo dolu ve iki tane farklı serumu vardı. Ufak tefek hemşire, kafasına maskeyi takarken dizlerimin tutmadığını hissettim. Olduğum yere çöküp ağlamaya başladım. O istemedikçe hiçbir şey onu bu hale getiremezdi. Peki, o neden bunu istemişti?

@JB

AŞIK CESUR APTAL AMA SENSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin