2

2 0 0
                                    


Jamie özentisi doktor ve başka bir doktor kollarımdan tutarak bana destek olmaya çalıştılar. Dışarı çıkıp biraz hava almamı ve moralimi yüksek tutmamı öğütlüyordu. O anki hırsla doğrulup Dr Jamie'ye bir tane yumruk sallayıp odadan çıktım. Belki de haklılardı, temiz hava iyi gelebilirdi. Bahçedeki bankların birisine oturup ağlamaya devam ettim. Bunların sebebi bendim. Onun yıldızlarını söndüren bendim işte. Kızın hayatını mahvetmiştim.

Sonraki gün Salih amca ve annem gelmişti. Salih amca gerçekten korkunç görünüyordu; hayata bağlanmasını sağlayan eşinden sonra, hayatının amacı olan kızını kaybetmek.Gözleri kan çanağı gibi kırmızı, göz altı torbaları morarmış, teni sapsarı ve bakışları ölü gibiydi. Acı verici olmalıydı...hayal edemeyeceğim kadar. Ne kadar bitkin olsada memurların araması üzerine Ege abiyle emniyete gidip araba hakkında sorgulandılar. Annem odanın camından Ahsen'e bakıp ağlarken bende koridorun karşı duvarına yaslanmış yerde boş boş oturuyordum. Onun için bir şey yapamamak gerçekten çok can sıkıcıydı. Annem peçeteye gözlerini sildikten sonra;

- Yorugun olmalisin, lavaboya gidip elini yüzünü yika istersen. Sonra birseyler yemelisin.

- Sence uyuyabilir miyim, yemek yiyebilir miyim ya da biraz suyla kendime gelebilir miyim?

- Doğru aksim, ama ben burdayim bekliyorum. Ama benim icin iyi olmayi deneyemez misin?

- ...peki.

Annemin isteği üzerine ilk önce lavaboya gittim. Başım zonkluyor, etraf dönüyor ve her yeri kırçıllı görüyordum. Korkunç görünüyordum; saçlarım dağılmış, dudaklarım kurumuş, rengim sararmış, gözlerim kırmızılaşıp şişmişti. Belki de eve gidip duş almalıydım. Belki sonraydı...benim için her şey "belki sonra"laşmıştı. Yüzüme soğuk suyun değmesiyle irkildim. Yüzümü ıslatan su, boğazımdan t-shirtime damlayıp siyahın içinde kayboluyordu.

Biraz daha oyalandıktan sonra hastanenin kantinine yöneldim. Özel hastane olmadığı için garip yemek kokuları beni karşıladı. Tiksintiyle bakmış olmalıyım ki orada oturan bir kız yanıma gelerek iki çay ve üç beş çeşit bisküvi söyleyip beni bahçedeki masadına davet etti. Peşinden giderken kim olduğunu düşünüyordum. Acaba tanıdık mıydı? Dağılmış, siyah renkli, beline kadar uzamış düz saçlarının bir tutamı maviydi. Tıpkı iri gözleri gibi. Göz altları günlerdir uyumadığının sinyalini bariz bir şekilde açıklayacak kadar şişip morarmıştı. Kızın hareketlerinden yaşayıp yaşamadığı belli olmuyordu. Anlayacağınız karşımda duran kız; uzun boylu, zayıf, kıvrımlı bir beli olan, paçaları uzun geldiği halde çıplak ayaklarının zarif parmaklarının gözüktüğü ince kumaşlı beyaz renkli eşofman ve vücudunu saran yazlık askılısının açılan belini umursamayan, siyah renkli bol bir kapşonluyu üzerine atmakla yetinen zombi kılıklı biriydi. Bankta karşıma oturup dakikalarca gözlerimin içine baktı. Tamam benim gözlerimde maviydi...koyu. Ama nun gözlerinin mavisinde kaybolmuştum. Sonunda rengi kaçmış uçuk pembe dudakları gerildi ve inci gibi dişler ortaya çıkarak;

- Artık çayını içebilirsin, bana öyle bakmayı kes, utanıyorum.

- Ah! Özür dilerim. Getirdiklerini fark etmedim.

- Birisi getirmedi gidip ben aldım. Sen dalmıştın tabii.

- Özür dilerim.

- Eee seni bu denli derin düşüncelere atan şanslı kız kim? Çok güzel olmalı.

- Adı Ahsen. Evet...küçükken çok çirkindi ama şimdi o kadar güzelleşmiş ki. Neden gülüyorsun?

- Seni yoğun bakımdan çıkarken gördüm. Yoğun bakımda çoktan ölmüş sayılan bir hastan var ve sen gelmiş burada Romeoculuk oynuyorsun. Bu fazlasıyla komik. Çok düşüncesizsin, bu düşüncesizlikle o kız sana bakmaz benden söylemesi.

- Evet. O kadar düşüncesizim ki onu yoğun bakımda yalnız bırakıp, hiç görmediğim, adını bile bilmediğim bir kızla çay içiyorum.Sanırım gitmeliyim...

Gitmek için ayaklandım. Tam bahçeden çıkacakken sesi geldi;

- Adım Deniz!

Yoğun bakıma doğru koşmaya başladım. Koşarken çarptığım insanlardan özür dilemeden koşmaya devam ettim. Zaman geçtikçe hızlanıyordum. Koridorun sonunda annemi ağlarken gördüm. Salih Amca sinir krizine girmiş kapıyı tekmelerken, Ege Abi bir yandan ağlayıp bir yandan da Salih Amcayı tutuyordu. Derken kapı açıldı ve odadan bir sedye çıkarttılar. Sedyede biri yatıyordu ve üstüne bembeyaz bir örtü örtülmüştü. İşte o an orada kaldım. Gözümü sedyeden ayırmadan dizlerimin üzerine çöktüm. Bitmişti...hepsi. Boğazıma tarifsiz bir acı saplandı ve gözlerim dolmaya başladı. Her beş saniyede bir görüntü bulanıklaşıp bozuluyordu. Gözümü kapatıp açınca görüntü düzeliyor ve tuzlu-tatlı ılık bir sıvı yanağımdan çeneme kayıyor, son olarak üstüme ve ya yere damlıyordu. Yerde öylece kalmıştım. Doktorlar sedyeyi bana doğru sürüyordu ama ben o anla karşılaşmamayı ne kadar istesem de kıpırdayamıyordum.

Sedyeyle aramda az bir mesafe kaldığında zar zor ayağa kalktım. Ve o acı an gelmişti...ben yüzleşmeye hazır değildim, ama gelmişti. Yavaş adımlarla sedyeye yaklaştım. Ve korkumla yüzleşip, beyaz örtünün köşesini tutup çektim... O an ki duygularım anlatılamaz...hiçbir şekilde.

#&F>

AŞIK CESUR APTAL AMA SENSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin