Velhâsıl-ı kelâm, ölüyoruz, azizim.Dibi kırık camlarla dolu bir kuyunun dibinde, sonumuzun başlangıç, dünyaya gelişimizin bitiş olduğu bir adaletsizlikte, hiç acele etmeden azizim, yavaş yavaş ölüyoruz.
Hava öylesine soğuk ki, şaşıp kalıyor ve gözlerimi kısarak izliyorum etrafımı zira bu yaşıma kadar sensizlikten daha soğuk olanını görmüyorum hayatta. Sen'in için, sensizliği görmüyorum.
Yine de yürüyorum.
Bir deniz çıkıyor karşıma fakat öyle büyük bir tahakkümle gözlerimi kaçırıyor, gönlümü saklıyorum ki, seni sakladığım derin dalgalardan sana ait herhangi bir şeyin çıkacağından korkuyorum.
Gözlerimi kaçırsam da fısıltılarını dinliyorum, kıyıya vuran çaresizliğimin.
"Ab-ı hayat gibi," diyor, fütursuzca. "Ab-ı hayat gibiydi, ömürsüz çiçeğin. Ömrü bitti, lakin ölen sen, hayat bulan o oldu."
Kulaklarımı kapatıyorum, yalanları duymak gözlerimi yaşartıyor ki, mütemadiyen kalbimin boşluğunu hissediyorum. Durmuyor, acıtıyor her vuruşta. "Temyiz edemezsin acılarını," diye usulca saçlarımın arasında dolanıyor. "Yeryüzü bir intihaptan ibaretse, senin hiçbir seçeneğin kalmadı. Yaşayacağın ve yaşayabileceğin tek şey, ölüm, Piraye. Mor leylaklar gibi, kimsesiz kalmış yıldızlar gibi, ekseriya durup izleyen zaman gibi, senin de yapabileceğin tek şey, o."
Kafamı iki yana sallıyor ve bölük pörçük yaralanmış dudaklarıma küçük bir tebessüm konduruyorum. Yalan söylüyor dalgalar, denizler, rüzgarlar. Biliyorum.
Avutuyorum.
Gözlerimden yaşlar, gittiğinde geride kalan cümlelerim mürekkebimden dökülüyor. Kafamı iki yana sallıyorum, gitmiyor. Olduğum yer öylesine tenha ve öylesine buruk ki, yine hatırlıyorum her şeyimizi. Her şeyimi hatırlıyorum, aklımdasın. Ölemiyorum, zira o vakit geldiğinde aklımdan çıkabileceğin düşüncesi bir zehir gibi hücrelerimden akıp giderken bu fikirden vazgeçiyorum.
Kuyunun dibinden, merhabalar, azizim.
Cam kırıklarında merhabalar.
Öldüğünden habersiz yaşamaya çabalayan bir kadından merhabalar.
Sabahlardan, sonsuzluktan merhabalar.
Saat, 04:01. Eve yürüyorum. Yanımda gözyaşları, kulağımda gerçekler, lakin kalbimde hala sen.
Her şeye rağmen. Yürüyorum.
Ben Piraye, Ömürsüz çiçeğim.
Üsküp'de sabah doğuyor; hayallerimde satırlardan kopma çizgiler, tuvalimde siyah ve kırmızıdan kopan ince bir rötuş, kanımda senden kalan hatıraların son demleri, evvelki senelerin akşamından kalma birkaç fotoğraf, sana gelen yollarda adına yaşam denen bir engel.
Üsküp'de sabah oluyor, azizim.
Ben ölüyorum, sen uyan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üsküp'te Sabah
غير روائيBen Piraye. Sıcacık esen meltemi kalbiyle soğutan, soğuk rüzgarları beyaz telli saçlarıyla ısıtan kadın. Ömürlü kelimelerin serzenişlerine rağmen bir an bile tereddüt etmeden onların cinayetine şahit olup, ortada kalan cesede 'Acı' diyen kadın. Bile...