Anılar yavaş yavaş bulanıklaşıyordu. Gözümden akan her yaş, yeni bir anının geçmişimden silinmesi demekti. Ağladıkça unutuyordum. Akan gözyaşları gözlerimin altından süzülüp boynuma inerken eski hayatımı özlediğimi fark ettim. O'ndan önceki hayatımı.
Anında bir gözyaşı daha düştü ve onu unutmamı sağlayacak olan gözyaşının bu olduğunu anlamam uzun sürmedi. Gitmişti.
***
Hastanenin büyük binasında gözlerimi aralayıp ne kadar zamandır nefesimi tuttuğumu hatırlamayarak, nefesimi bıraktım. Yavaşça soluklanmaya çalıştım fakat kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor, soluklanmamı engelliyordu.
Aniden önümde beliren uzun boylu siluete gözlerimi kısarak baktıktan sonra bulanıklığı geçirmek için gözlerimi kırptım. O bir saniyelik süre zarfında kaybolan siluetin bende bıraktığı etkiyle ona bakmak için kollarımı hastane yatağına koyup güç alarak kafamı kaldırmamla acı bütün bedenimi kapladı. Yanıma koşan hemşireleri görmek istemiyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve tekrar nefesim daraldı, ardından kalp atışlarım hızlandı. Gözlerimi uzun süre kapalı tutarak acıyı hissetmemeye çabaladım. Ama sonuç alamadım ve kendimi kalp ritmimi dinlemeye odakladım. Kollarıma batırdıkları iğneler ve sakinleştiriciler bile hiçbir işe yaramadı. Dayanamayıp çığlık attım. Doktora seslendiler ve hastane yatağı hareket etmeden önce son kez gözlerimi açıp etrafa bakındım. Her yer bulanıktı ve kan kokuyordu. Gözlerimi yavaşça tekrar kapattım ve kafamdaki müziğe odaklandım. Avril Lavigne'nin When You're Gone parçası kafamın içinde yankılanırken sol tarafımda bir boşluk hissettim. "Bu bizim şarkımız olsun mu?" diye mırıldandı bir erkek sesi. Kalbimin tekrar hızlı hızlı atmasıyla nefesim kesildi. Nefes alamıyordum! Hastane arabası durdu ve ağzıma hava üflenmesiyle nefes almam kolaylaştı. Al ver, al ver, al ver, al ver diye beynime komut yolladım. Kalp atışlarım gittikçe düzeldi. Nefes alırken kendimi zorlamama rağmen nefessizlikten iyiydi. Hastane arabası tekrar hareket etti. Gözlerimi aralayıp etrafı kontrol etmem gerektiğini düşünerek vücudumu kaplayan acıya rağmen gözlerimi kirpiklerimin arasından yavaşça araladım, gözlerim yanmaya başladı. Gözlerimi sımsıkı birbirine bastırdım. Bu sırada kaşlarımı da çatmış olmalıydım. Çünkü kaşlarım kirpiklerime değiyordu. Hastane arabasını karanlık bir odaya getirdiler. Birbirine dolanmış kirpiklerimi açmak istercesine gözlerim aralandı. Hemşireler doktora yer verdiler.
"Beni duyabiliyor musun?" Diye fısıldadı kulağımın dibinde. Yavaşça başımı salladım. Gözlerim hala kapalıydı.
Göz kapaklarımda küçük dokunuşlar hissettiğimde yeni bir uykudan uyanmışçasına gözlerimi açtım. Karşımda durmuş, göz kapaklarımı okşuyordu. Bulanık görüntü yüzünden gözlerimi kırpıştırma gereği duydum. Görüntü düzelmedi. Karşımdaki kişi ellerimi tutup avucumu okşamaya başladı. Dokunuşları karşısında vücuduma titreşimler giderken ellerini hastane yatağının iki tarafına yerleştirdi. Üzerime doğru ağır çekimle eğildi ve nefesini yüzüme üfledi. Dudaklarını dudaklarıma bir santim kala durdurdu ve piercinginin soğukluğunu hissetmeme izin verdi. Son anda vazgeçmişçesine dudaklarını dudaklarımın önünden çekti ve kulak mememe sürttü. "Seni seviyorum."
Nefesimi tuttum. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Soluklanmak için gözlerimi kapattım ve derin derin nefesler aldım. Gözlerimi tekrar açacağım sırada bir ses duydum. Kalp ritmi sesi.
***
"Bir saattir baygın, hiçbir şey duymuyor. Gözlerini açmadı ve.. Bir ara nefes almadı," diyor yanı başımdaki erkek sesi. Yavaşça kirpiklerimin arasından gözlerimi kırpıştırıyorum. "Neler oluyor?" Yanı başımdaki doktor bana bakıyor. "Uyandı. Uyandı!" diye sevinç nidaları atıyor. Bu mutluluğuna şaşırıyorum. Sol yanımdaki ekrandan kalp ritmimin çizgilerini görüyorum. Ardından kalbimin atış sesini duyuyorum. "Bunun ne kadar garip olduğu hakkında bir fikri olan var mı?" diye soruyor genç bir doktor. Neler oluyor? O kadar garip olan ne? Başımda bir ağrı hissediyorum. Başımı ovalıyorum ve somurtan suratımı buruşturuyorum. "Garip olan ne?" Bir anda bütün kafalar bana dönüyor. Herkes gözleriyle beni süzüyor ve birkaç uzman yanımda biterken bir diğeri serumlarımı kontrol ediyor. Koluma yeniden iğneler batırılıyor. Aklıma o geliyor. Gördüğüm şey her ne ise o da oradaydı, diyor bilinçaltım.
Koridordan hızlı adımlarla bir doktor geliyor. Tahminlerime göre buranın en kıdemlisi o. Onu gören hemşireler ve alt kademe doktorlar kenara çekilip yol açıyorlar. Yavaş adımlarla gelmek yerine, hayatıma gördüğüm en hızlı ve büyük adımları atarak geliyor. Yüzünde endişe tohumlarından çok kızgınlık var. Odaya girer girmez kızgınlıkla etrafına bakınıyor. Hemşireler ve alt kademeli doktorlar endişeli bakışlarla bana dönüyor. Uzman doktor dönüyor ve yanımda gördüğü masaya doğru tek adımda geliyor. Yumruk yaptığı eli hızlı ve sesli bir şekilde masaya iniyor. İrkiliyorum. Kulağıma eğiliyor. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" İçimde bir yerlerde doktorun sesiyle bir titreşim oluşuyor. Sesimin titremesini önleyemeden titrek ve tiz bir sesle konuşuyorum. "Ne yaptığımı sanıyorum?" Yüzünde alaycı bir gülümseme oluşuyor. "Herkes dışarı," diye gürlüyor. Genç bir hemşire yerinde duruyor. "Onu seninle yalnız bırakmayacağım," diyor. Şaşırıyorum. Bu doktor bana ne yapabilir ki? Bu kadın benim kendimi koruyamayacağımı mı düşünüyor? "Pardon, ben kendimi her türlü şeye karşı koruyabilirim hanımefendi," diye kızgınlıkla fısıldıyorum. "Ona karşı değil," diye meydan okumayla cevap veriyor. "Herkese karşı," diye düzeltiyorum. Doktor, hemşireyi itekliyor. Hemşire birkaç adım geriliyor ve doktora karşı koyamıyor. Doktor suratına kapıyı kapatıyor. "O'nu unut," diyor. Nereden biliyor? O'nu nereden biliyor, diye haykırıyor bilinçaltım.
***
1.5 sene önce falan yazmıştım bunu, nasıl devam edecek hiç bilmiyorum xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember
Teen FictionBilinmezliğin içinde boğuluyordum. Nefesimi tutmaktan ciğerlerim birbirine yapışıyordu sanki, dayanmaya çalıştıkça unutuyordum. Ölmeden önce, en sevdiğin gözünün önünden geçer, demişlerdi. Haklılardı. Şimdi onu, binlerce film şeridinin arasında görü...