Cüzdandaki Fotoğraf

26 4 5
                                    

Güne güzel başlanılan nadir günlerden biriydi.Gülümseyerek uyarmıştım ve kendimi oldukça iyi hissediyordum.Hava pırıl pırıldı, her yer taptaze çimen kokuyordu.Her şeyin iyi gideceğine inanıyordum.
İzin günüm olduğu için bütün gün yemek yapıp evi temizlemeyi planlıyordum.Bir hastanede iyileştirme uzmanı olarak çalışıyordum ve izin günlerimde evimle ilgilenmek hoşuma gidiyordu.Kafamı dağıtıyor, hafta içinde biriktirdiğim bütün stresi atıyordum.
Tam işlere başlamışken, saat 9 gibi telefon çaldı.Telefonun öbür ucundan annemin sesi geliyordu ama oldukça buruk bir ses tonu duyuyordum.İçgüdülerim bana bir şeylerin yolunda olmadığını söylüyordu.Annem nerdeyse ağlamak üzereydi.
Dedemden bahsetmeye başlamıştı.Dedemi bir-iki hafta önce anneannemin olduğu bakımevine yerleştirmiştik ancak henüz ikisi aynı odaya alınmamıştı.Dedeme bu konuda bir söz vermiştik ve bu sözü henüz tutamamış olmak annemin moralini bozuyordu.
Anneanneme yaklaşık 8 yıl önce Alzheimer teşhisi konulmuştu.Dedem ona bakacak durumda olmadığı için anneannemi bu bakımevine yerleştirmiştik ve dedem her gün 2 kilometre yol yürüyüp onun yanına gidiyordu.Birlikte televizyon izliyorlardı.Dedem anneannemin saçlarını tarıyor, ona yemeğimi yediriyordu.Anneannemin dedemi tanımlamasına rağmen, dedem bu günlük ziyaretlerini hiç mi hiç rahatlamıştı.
Ne zaman dedeme ziyarete gitsem bana anneannemi gördüğü ilk günü, hiç unutamadığı o günü anlatırdı.Onu bir panayırda görmüş,'simsiyah saçlarına taktığı kırmızı kurdeleye' vurulmuştu.Bu kısmı anlattıktan sonra cüzdanını çıkarıp anneannemin o gün panayırda çekildiği fotoğrafı gösterirdi.O fotoğraf her daim dedemin yanındaydı.
Zaman ilerledikçe dedem de kendine anlamayacak kadar yaşlandı.Bazen yemek yemek aklına bile gelmiyordu.Onun da bir gün bakıma muhtaç hale geleceğini biliyorduk ancak kabullenmek istemiyorduk.Bu gerçeği kolayca kabullenememiştik.Tüm hayatı boyunca özgürlüğüne düşkün bir adam olarak yaşamıştı.Şimdi bir bakımevine kapatılma düşüncesine katlanamiyordu.98 yaşına gelene kadar evinde yemeğini kendi yapıp yedi, bulaşığını kendi yıkadı, faturalarını kendi ödedi.Ancak 98 yaşına geldiğinde artik bunların hiçbirini yapamıyordu.
Uzun uzun dil döküp, bunu onun iyiliği için istediğimizi güzelce anlattıktan sonra anneannemle aynı odada olmak şartıyla bakımevine gitmeyi kabul etti.Tüm aile bu şartı kolayca kabul etmişti.Dedem 'sevgilisiyle birlikte olmak' istediğini söyleyip duruyordu.
Bakımevi yöneticisi de bu ricayi olumlu karşıladı ve dedemi bakımevine yerleştirdik.Anneannemin odasındaki kadının başka bir odaya yerleştirilmesi ve dedemin onun yanına taşınması birkaç gün sürecekti.
Fakat günler haftaları izledi.Dedem anneannemin yanına bir türlü taşınamadı.Giderek sinirleniyor ve bize bozuluyordu.Karısının yanına yerleşememesini anlamıyordu.Üstelik aynı katta bile değillerdi.Her seferinde odayı bulayım derken kayboluyordu.Annem sık sık bakımevini aramasına rağmen tatmin edici bir cevap alamıyordu.Sonunda bakimevinin yöneticisi anneme bir arada kalmaları fikrinin çok da iyi olmadığını söyledi.Dedemin, anneanneme daha iyi bakabilmek için bir şeyler yapmaya çalışırken düşebilir, bir yerini incitebilirdi.
Aslında haksız da sayılmazlardı.Bu yüzden annem ve teyzelerin bu kararı önce kabul etti ama sonra her biri çok üzüldü.Dedemi karısından ayırmak hiç de mantıklı bir karar değildi.O sadece hayat arkadaşıyla, 68 yıllık sevgilisiyle birlikte olmak istiyordu.Çok mutsuzdu.Sürekli bu konuyla ilgili yakınıyordu.Gözlerindeki hayat enerjisi gün geçtikçe sönüyordu.
O sabah annemle telefonda konuşurken dede mi uzun zamandır görmediğimi hatırladım.Gözyaşları içinde babasının mutsuzluğundan bahseden annemi dinledikçe ben de içleniyordum.Dedemin anneannemle birlikte olması gerektiğini düşünüyor, ona hak veriyordum.
Annemle konuştuktan sonra bu duruma bir el atmayı karar verdim ve bakımevinin yöneticisini aradım.Durum hakkında bilgi almak istediğimi söylediğimde anneme söylenenler yinelendi.Ben de yöneticiye dedeme verdiğimiz sözü anlattım ve ikisinin aynı odada olması gerektiğini açıkladım.Sebeplerini yinelediler ama ben de kararlıydım.
68 yıl birlikte geçiren bu iki sevgiliyi ayırmaya hakları yoktu.Hem birlikte olduklarında duygusal olarak büyük ölçüde rahatlayacaklardı.
Uzun uzun tartıştıktan sonra artik kendimi tutamadım ve patladım."Ne dememi istiyorsunuz artık? 98 yaşındaki dedemin, gözlerinde hayat ışığını kaybetmesi mi yoksa sevdiği kadına yardım ederken bileğini incitmesi mi daha önemli? Dedem kalan zamanını karısıyla geçirmek istiyor ve doğru olan da bu!"
Telefonun ucundaki sessizlikten bakımevi yöneticisinin de bana bak verdiğini hissediyordum.Bu konuşmayı yaptığımızda saat sabahın onuydu ve eğer öğleden sonra üçe kadar onları aynı odaya yerleştirmezse ikisini de o bakımevinden alacağımı sözlerine eklemiştim.
Konuşmamız bittikten sonra hemen annemi aradım ve dedemle anneannemi görmeye gideceğimizi söyledim.
Bakımevine vardığımızda anneannem uyuyordu.Dedem de yanı başına oturmuş onun saçlarını okşuyordu.Bizi görünce heyecanlandı.Gözlerindeki pırıltı geri gelmişti.Hemen bana 'sevgilisiyle' nasıl tanışmaya anlatmaya başladı.Siyah saçlarına tutturduğu kırmızı kurdeleyi anlattıktan sonra cüzdanını çıkarıp fotoğrafı göstermeyi de ihmal etmedi. Ardından anneanneme bakıp gülümsedi.En sonunda olması gereken yerdeydi.

Cüzdandaki FotoğrafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin