Giriş €

196 43 88
                                    

Şimdi yalnızdı, yıkılmış hayallerim arasında yapayalnızdı. Ver yansın edecek kimsesi bile yoktu, çünkü seçimi o yapmıştı. Kimsesiz kalmayı o seçmişti.

"Hayat neden bu kadar zalim, İnsanlar neden bu kadar zalim, yaşamak neden bu kadar zor ve güzel."

Ama artık alışmıştı yanlızlığa, çünkü çoktandır böyleydi. Bir tek şey için katlanıyordu buna, onlar mutlu olsun, üzülmesin diye.
-onlar diyor ama yanlızca onun için girmişti bu dipsiz kuyuya, sevmiyordu onu istemiyordu ama bunca zaman her şeye onun için katlanmıştı.-

Yataktan kalktı, terliklerini giydi ve otel'in balkonuna çıktı. Nefes alamıyordu, esen rüzgar bile onu rahatlatmamıştı. Sevmediği bir adamı unutmak neden bu kadar zordu, bir türlü anlamıyordu.


Balkonda otururken telefon çaldı. İçeri girdi, yatağın kenarına oturdu ve bitkin bir şekilde telefonu açtı. Arayan resepsyondu.

"Hanımefendi, bayan bir ziyaretçiniz var, adının "Necla" olduğunu söyledi. Yukarıya gönderelim mi?" dedi.
Ceyda "Necla" ismini duyar duymaz irkilmişti.
Sakin bir sesle "gelsin" dedi.

Bir kaç dakika sonra kapı çaldı.
Endişeliydi ama en sakin haline bürünüp, kapıya yöneldi Ceyda.
Kapının koluna elini uzattı, uzunca bir nefes aldı ve kapıyı açtı.

İçeri orta boylu, hatta kısa ama güzel bir kız girdi.

-------

Koltuğa oturmuş, etrafı izliyordu Necla. Etrafın dağınıklığın dan rahatsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla
"Burda mı kalıyorsun?" dedi. Ceyda gülümsedi.
"Bunu sormak için mi geldin?" dedi. Necla
"Neden geldim biliyor musun? Sana bir davetiye getirdim. Sinan'la ben evleniyoruz. Ben istemedim ama Sinan illa senide çağıralım dedi. Kıramadım onu..." Necla büyük bir zevkle davetiyeyi masaya bırakıp, çıktı.

Ceyda göz yaşları içinde yatağın önüne çöktü. Büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıyaydı. Yusuf bunu nasıl yapardı.

Hayır....

Sinan'ın bir suçu yoktu. Necla'ya bile kızamıyordu. O yanlızlığı seçmişti ve bunu yaparken her şeyi göze almıştı.

Olmuyordu, avutamıyordu kendini. Göz yaşları, birkaç saat yağan yağmurun ardından taşan bir göl gibiydi. Durmuyordu, akıyordu. Kimseyi onun yerine koyamamıştı, ama o...

Öylece duvara bakıyordu. Düşünemiyordu artık aklı yerinden gitmişti, çok uzaklara kalbiyle birlikte.

Gülümsemeye başladı. Bunca olanın içinde gülümseyecek tek bir şey kalmıştı. Artık inkar etmiyordu, sevmiyorum onu demiyordu.

Çok geçti artık, geç kalmıştı. Bir tek hakkı vardı, onu da kullanmıştı. Hem de yine başkalarını düşünerek, boşu boşuna.

Düşündükçe deliye dönüyordu, unutamıyordu. Kalktı, masanın üzerindeki davetiye'yi yırttı. Paramparça etti. Bir ise yaramayacağını bile bile.

Geçmişi hatırladı, onu gördüğünde nasıl da çarpardı kalbi. Gözleri başka bir şey görmezdi.

-----

Artık unutmaya çalışmıyordu çünkü biliyordu ne yaparsa yapsın unutamayacaktı....

"Ağlayışım terk edip gidişine değil. Ben; sensizken senden diye sensizliği de sevmiştim.
Sen; seninle birlikte sessizliği de alıp gittin."

Yanlızlık alıp götürmüştü onu uzaklara. Mutlu olduğu zamanlara, hiç unutamadığı ama bir daha yaşayamayacağı zamanlara....

Son YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin