Turnuvanın ilk günü geldiğinde Drest ve Berengar kendi dövüşlerinin olacağı iki arenaya ayrılmışlardı. Drest, Berengar'ın ilk günü elenmeden geçirebileceğinden emindi. Asıl endişelenmesi gereken kişi kendisiydi. Şu an karşısında kendisi gibi ikinci seviye olan, bir su büyücüsü vardı.
Hakemin dövüşü başlatmasıyla aynı anda en temel büyü olan su topu karşısındaki büyücünün avucunda belirdi. Yirmi santimetre çapında yoğun bir su topuydu.
''Ben Ekone Kishan, seni arenanın dışına sedyeyle postalayacağım!'' dedi su büyücüsü, beklemeden elindeki topu Drest'e doğru savurdu.
Arena geniş, daire şeklindeki bir çemberden ibaretti. Kurallar basitti: Öldürmek yasak, savaşamayacak duruma gelen, pes eden ya da arena dışındaki hendeğe düşen kaybeder...
Drest, kendisine doğru gelen su topundan sıyrıldı. Yana kayarken biraz geride kalan, bir erkek için uzun sayılabilecek olan saçları, omzuna geliyordu, suya yakalanmıştı.
''Sence de böyle konuşmak için erken değil mi, Genç efendi Kishan?'' Drest, suratında pis bir gülümsemeyle Ekone'nin beline kadar inen siyah saçlarına baktı. ''Saçlarını yakacağım.'' Dedi ve yanmaya başlayan ellerini ileriye doğru savurdu. ''Alevlerimin kudretine şahit ol!''
İki mızrak avuç içlerinden Ekone'ye doğru kaymaya başladı. Drest'in alevleri bir ışık büyüsünü kıskandıracak kadar saf bir parlaklığa sahipti. Ekone bir anlığa parlaklığa kapıldığını hissetti. Ellerini iki yana şekilsiz biçimlerde savurmaya başladı. Bir su duvarı önünde belirdiğinde kendinden gayet emindi. Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.
Ama beklemediği bir şey gerçekleşti. Mızraklar ona doğru hızla ilerlerken bir anda parçalanıp onlarca küçük mızrağa dönüştü.
''Mızrak Yağmuru.'' Dedi Drest, alevleri Ekone'nin su duvarına yaklaşmadan önce. Gülümsemesi hala yerindeydi.
''Benimle kafa bulma!'' Ekone şiddetle haykırdı ve ellerini tekrar harekete geçirdi. Su duvarı incelirken genişlemeye başladı. Drest'in mızrakları, Ekone'nin dört yanını kaplayan su duvarıyla çarpıştığı anda söndü. ''Alevlerin benim karşımda etkisiz ahmak.'' Dedi ve alaycı bir bakış attı Drest'e.
Drest'in şeytani gibi gözüken gülümsemesi hala yerindeydi. ''Hedefim seni yaralamak değildi, fakat sana saçlarını yakacağımı söylemiştim genç efendi.''
O an seyircilerden biri bağırdı, ''Ekone'nin saçı yanıyor!''
Gerçekten Ekone'nin saçları yanmaya başlamıştı. Ekone dört bir yanını kapattığı anda unuttuğu bir şey vardı. Gökler hala açıktaydı ve oradan giren ufak bir mızrağı fark edememişti. Şimdi saçları yanıyordu, yıllardır gururla baktığı saçları... ''Sen! Seni pislik, bunu ödeyeceksin!'' Hızla başından aşağı yoğun olmayan ufak bir su topu bıraktı ve yanan saçlarını söndürdü.
Daha az önce beline kadar inen saçları, omzuna kadar kısalmıştı. Drest'inkinden bile kısaydı. ''Seni öldüreceğim!''
''Öldürmek yasak, genç efendi.'' Drest pişkin pişkin sırıtıyordu. ''Sizin için bile kurallar geçerlidir, kurallara karşı gelemezsiniz.''
''Umurumda değil!'' Ekone tüm öfkesini elindeki su topuna biriktirdi. Daha önce attığından ufak ama daha yoğun görünüyordu.
Su topu, sağ elinden çıktıktan birkaç saniye sonra bir başka su topu sol elini terk etti. İkisini sekiz su topu daha takip etti. Durmadan yaptığı su toplarının ardından beklemeye niyeti yoktu. Ellerini yine şekilsiz bir biçimde salladı. Ufak, keskin bir su dalgası Drest'e doğru uçtu.
''Lanet.'' Dedi Drest üçüncü su topundan sıyrılırken. Altı toptan basitçe, yana kayarak kaçmasına rağmen Yedinci top göğsünün tam ortasına çarpmıştı. Onun ardından gelen üç top, kollarına ve sağ bacağına gelmişti. ''Berengar ile o kadar antrenman yaptıktan sonra bile bu kadar basit seviye saldırılardan sıyrılmak için yeterli değil.''
''Ahmak! Sen bir büyücüsün tabi ki çevik olamazsın. Ve senin büyün benim büyük karşısında kullanışsız! Hahahaha!'' Ekone kendini üstün gören bakışlarını kahkahayla tamamladı.
''Çok sıkıcı.'' Dedi Drest, onu umursamadan. Gözlerini Ekone'ye bakmadan arenanın dışındaki, kürsüye benzeyen yerde duran hakeme çevirdi. Hakem, klasik bir büyücü cüppesi giyiyordu. Yaşlı görüntüsüne rağmen yedinci seviye sıradan bir büyücü gibi görünüyordu. Beyaz saçları ve yüzündeki yaralarının olgun görüntüsünü tamamlayan mavi gözleri Drest'inkilerle birleşti. ''Hey hakem, çıldırmak serbest, değil mi?''
Hakemin dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. ''Öldürmek yasak.'' Dedi sadece.
''Anlıyorum, öldürmek yasak. O halde yaşayacak'' Drest sakince kaşlarını kaldırdı. Ellerini iki yana açıp gözlerini Ekone'ye dikti. ''Üzgünüm genç efendi. Sana cehennem alevlerini tattıracağım.''
İki koca yılan Drest'in ellerinden göğe fırladı. Yere doğru inerken yılanlar Ekone'ye yöneldi. Şiddetli bir gürültü karşısında Ekone'nin gözlerinden tek bir şey okunuyordu, ölüm korkusu...
Aceleyle kalan gücünün tamamını bir su kalkanı yapmak için kullandı. Bu sefer önceki gibi olmayacaktı. Sıfır açığı olan bir kalkan yapacaktı! Dördüncü seviyenin zirvesindeki bir alev büyücüsün alevleri bile su kalkanı karşısında sönecekti! 'Kesinlikle kazanacağım!' diye haykırdı içinden.
Alevler Ekone'nin kalkanıyla buluştuğunda umulmadık bir şey oldu. Yılanlar genişlemeyi kesip inceldi ve sanki iğne deliğinden geçer gibi kalkanın içinden geçti. Sonra saniyeler içinde birbiri ardına patlama ve çığlık sesleri kapladı gökyüzünü.
Su kalkanı kısa sürede yok oldu ve ortaya çıkan sahnede seyircilerin şok olmuş gözlerinin hedefinde yerde kömür gibi kararmış bedeniyle Ekone bulunuyordu. Drest ise sakin bir şekilde ayakta dikiliyordu.
Hakem çıldırmanın serbest olduğunu söylerken böylesine harika bir hamle beklemiyordu. Muhtemelen Ekone'nin bedeni pek kalıcı olmasa da büyük bir hasar almıştı. Bu klasik bir ikinci seviyeler arasındaki mücadeleden ötedeydi. ''Su Kalesi Birliğinden Ekone Kishan kaybetti. Kazanan Lumin Şehri Garnizon Okulu öğrencisi Drest Traidha!'' diye haykırdı.
Arenanın içindeki izleyicilerin neredeyse tamamı sadece ikinci seviye bir ateş büyücüsünün sönmeyen ateşi kullandığını düşünmüştü.
Sadece kıdemli ve özel izleyicilere ayrılmış bölümdekiler gerçeğin farkına varabilmişti. Onların dışında bir de doğu tribününün en uzak köşesinde sinmiş kırmızı pelerinli bir adam, görmüştü Drest'in yaptığı şeyleri.
''Tıpkı bir Traidha'ya yakışır biçimde.'' Dedi kırmızı pelerinli adam. Yanındakiler neyden bahsettiğini anlamışlardı tabi ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldırım Efendisi
FantasyGücün, büyünün ve iksirlerin her şey olduğu bir evrende bir çocuk karanlığın içinde oturmuş uzaklaşmakta olan ışığa bakıyordu. ''Neden onlar, neden ben değilim giden? Ölmesi gereken bendim, bir zavallı olan bendim. Neden...'' ''Yıldırımlar aşkı...