×1×

29 3 0
                                    

    Sabah sinir bozucu alarmın sesiyle uyandım. Cidden, bir alarm neden "Uyan seni minik pırt!" (Ninja Vivi yafrım) diye çalardı ki?

    Alarmı kapatıp doğruldum. Kendime gelmek için ağzımı şapırdatırken kalkıp yatağımın karşısındaki boy aynasına doğru yürüdüm. Aynadaki görüntüye dehşetle baktım. Salyalarım akmış ve pijamamın yakasını ıslatmıştı.

    Oflayarak pembe üstünde minik beyaz bulutlar olan pijamamı çıkardım ve siyah dar pantolonumla açık mavi üstünde panda resmi olan sweatimi giydim. Saçlarımı düzelttikten ve olmazsa olmazım olan eyelinerımı sürdükten sonra hazırdım. Üstüme siyah kapişonlu hırkamı alıp odamdan çıkıp aşağıya indim. Kahvaltı masası hazırdı. Masadan bir dilim salam alıp ağzıma attıktan sonra mutfağa girdim. "Günaydın Heiley. "   
"Günaydın efendim." "Lütfen ama, ben sizden küçüğüm. Bana sadece Baekhyun diyin." Diyip orta yaşlı hizmetliye gülümsedikten sonra dolaptan bir bardak çıkarıp süt doldurdum. Sütü bir dikşte bitirdikten sonra çantamı almak için üst kata çıkarken telefonum çalmaya başladı. Kim olduğuna bakmadan telefonu açtım. Keşke açmasaymışım.

    "Ne zaman şu lanet evden çıkıp lanet okula geliceksiniz Baek hazretleri?!" Kullandığı cümle her ne kadar kibar görünse de minik Sehunnie bağırmayı sevdiği için korkutucu olmuştu.

    "Sakin ol minik şey çıkıyorum işte." Biliyordum ki Sehun her ne kadar en küçüğümüz olsa da en büyük olan Minseok ve beni hiç zorlanmadan komaya sokabilirdi. Ama bize kıyamazdı o. Bunu bilerek Minseok ve ben onu sinir etmeye bayılıyorduk.

    Bir bıkmadınız şundan! Acele et sınıfınıza hoca girdi." diyip telefonu yüzüme kapattı. Kıkırdayarak evden çıktım ve pembe Mini Cooper'ıma binip okula doğru sürmeye başladım. Yol birazcık uzundu bu yüzden hareketli bir şarkı açtım ve elimle direksiyonda ritim tutmaya başladım. Sonunda okula vardığımda bir şeyin eksik olduğunu farkettim ve arabada kahkahalara boğuldum. KYUNGSOO'YU EVDE UNUTMUŞTUM! Kahkaha atmaya devam ederken bir anda durdum. Tanrım, beni öldürecekti. Korkudan ve stresten karnım ağrımaya başlamıştı bile. Aceleyle arabayı parkedip hemen okula girdim. Ders çoktan başlamıştı. Bu koridorların boş olmasını açıklıyordu.

    Yaklaşık yirmi dakika gecikmiştim ve çok pis tuvaletim vardı (çok pis bir tuvaletin varsa o zaman tuvaletini temizle Kskskkdkfkf bu espiri Ninja Vivi'den sevgili okuyuculara). 'Bir şey olmaz, nasılsa geciktim.' diye düşünüp tuvalete girdim.

    Dün çok fazla muz yemiştim ve bu yüzden kabız olmuştum (yazarlar burda anırdı eğer bize ne be yazarlardan diyorsanız o zaman... -_-). Biliyorum çok utanç verici.

    İlk ders bitene kadar tuvaletten çıkamadım. Zil çaldığında ellerimi yıkıyordum. İşimi hallettikten sonra tuvaletten Sehun'un üstüme atlaması ve yüzüme tükürmeye çalışması bir oldu. Yemin ederim doğuştan keriz. "Ne yapıyorsun ulan!" diyerek Sehun'u ittirmeye çalıştım. "Ananı yapıyorum, ananı!" dedi ve üstümden kalkıp kahkaha attı. Bu söyledikten sonra yüzüm asılmıştı. Minseok'un omzuna attığı yumrukla ne dediğini anlayan Sehun anında ciddileşti.

    "Üzgünüm, hyung. Amacım cidden o değildi." diyip kafasını önüne eğdi. Görüşümün bulanıklaşmasından ağlayacığımı  anladığımda yüzüme buruk bir gülümse yerleştirip "Sorun değil. Ben kantine gidiyorum. Siz sınıflarınıza gitseniz iyi olur şimdi zil çalabilir." dedim ve yavaşça tuvaletten çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Aldığım nefes göğsüme baskı yapıyordu. Kendimi tutamayacağımı farkettiğimde daha hızlı ilerleyip bahçeye çıktım. Kuytu bir köşede bulunan boş banklardan birine oturdum ve dizlerimi kendime çekip ağlamaya başladım.

     Ağır geliyordu artık, kaldıramıyordum. Annesiz büyümek zor geliyordu. Dayanamıyordum. Her şey iki yıl önce anneme akciğer kanseri teşhisi konulduğunda başladı. O zaman da anlamıştım zaten dayanamayacağını. Onun
zayıf bedeni böylesine boktan bir hastalığı kaldıramazdı. Kaldıramamıştı zaten. Teşhis konulduktan yaklaşık bir ay sonra bize veda etmeden gitti. O gün okuldaydım. Dersin ortasında bir öğrenci geldi ve beni çağırdığını söyledi. Bir bokluk olduğunu anlamıştım zaten. Haberi müdürden aldığımda ilk önce inanamadım, o gitmez, o bizi öylece bırakmaz dedim. Bıraktı.

    O günden sonra dışarıda daha çok gülümsemeye başladım. Gözyaşlarımı ancak bu şekilde neşeli olan ben, eve döndüğümde odama kapanıp saatlerce duvarı izlemekten başka bir şey yapmıyordum.

    Kardeşim Kyungsoo da bundan çok fazla etkilenmişti fakat o çok güçlüydü. Atlatması çok uzun sürmemişti. Ama o acıyı taptaze bir şekilde kalbinin derinliklerine gömdüğünü çok iyi biliyordum çünkü acıyı yok etmemişti. Yüzleşmekten korktuğu için gömmüştü sadece. O acıyı taşıyabilecek kadar güçlü değildi belki de. Ama benim yaşadıklarımı yaşamadığı için mutluydum.

    Çalan zili duyunca düşüncelerimden sıyrıldım ve ayağa kalkıp sweatimin koluyla gözlerimi sildim. "Kahretsin eyelinerım akmıştır şimdi, gitti güzelim sweat!" Oflayarak lavaboya gitmek için hareketlendim. Orta kattaki lavabo benim yüzümden koktuğu için alt kattaki lavaboya yöneldim. Merdivenlerden inerken bir anlık dalgınlık ile bağcığıma bastım ve slow motion bir şekilde uçmaya başladım. Sonunda yere ulaştığımda kafama aldığım büyük darbeyle gözlerim karardı.

-O SIRADA-
   Beş genç koridorda gülüşerek yürürlerken yerde başında kan lekesiyle yerde yatan çocuğu gördüler. Merakı kabaran Tao hemen çocuğun yanına gitti. "Aman tanrım! Bu Chanyeol'ün takıntılı olduğu çocuk değil mi? Adı neydi? Hah! Baek-" ağzını kapatan Chanyeol ile konuşması mırıltılara dönüşen Tao sonunda sustu. "Azcık sussana sen!"
ama artık çok geçti, hepsi duymuştu. Kai şaşkın bir şekilde konuştu. "Bunu nedem bize söylemedin hyung?" Chanyeol utançla kafasını yere eğdi. Sonra hemen kafasını kaldırdı "Şu an konumuz yerde baygın yatan Baekhyun olmalı, değil mi?" Lay, Kris, Kai ve Tao aynı anda başlarını salladılar. "Yaşıyor mu ki?" Tao yere eğilip Baekhyun'a yaklaşırken Baekhyun bir anda gözlerini açtı ve 'Aduuket!' diye bağırırken aynı anda tekmelerini savuşturmaya başladı.

-Baekhyun'a geri dönelim-
    Başımdaki yoğun acıyla gözlerimi gözlerimi açtım ve karşımda bana merakla bakan bir çift göz gördüm, gerçekten bunu beklemiyordum. O anki şokla tekmeler savurmaya başladım ve aynı anda 'Aduuket!' diye bağırdım. Afallamış suratla üstümden kalkmaya çalışan (pandaya benzeyen sarı saçlı çocuk) ama dengesini kaybedip adını Kris olarak hatırladığım çocuğu kendine çektiğini gördüm. Kris'te korkmuş olacak ki o da uzun boylu kafasında cap olan çocuğu tutup kendine çekti. VE BOOM! Daha ne olduğunu idrak edemeden capli çocuğu üzerimde buldum. Üzerimdeki çocuğu daha yakından görünce küçük çaplı bir kalp krizi geçirdim galiba. OKULUN SAHİBİNİN OĞLU POPÜLER PARK CHANYEOL ÜZERİMDEYDİ! "Siktir, siktir, siktir..." Diyerek kalkmaya çalışırken bir kaç çocuğun kahkahalarını duydum. Cidden komik görünüyor olmalıydık.

    Ben kalkmak için çırpınırken Chanyeol hiç birşey yapmıyordu. Bir çeşit şoka girmiş gibiydi. Hiç tepki vermiyordu. Sonra hemen gözlerini kırpıştırdı ve kalkmaya çalışırken bana kafa attı. BANA! BANA BYUN BAEKHYUN'A KAFA ATTI! 'really biç' bakışımı attım ve o sinirle Chanyeol'ün üstüne çıkıp onu boğazlamaya başladım. "Sen. Bana. Kafa. Atmak? DIE BİTCH!" Chanyeol baya afallamış görünüyordu ve "Neden senin kafanda twerk yapan Nicki Minaj vücutlu bir Chanyeol var?" dedim ve kafamda giderek yükselen ağrıyla tekrar -_- bayıldım. Hemde Chanyeol'ün üzerinde.

   

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 14, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YEOLI EATS BACONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin