"Gün bitiyor, sen başlıyorsun."
*
Kollarımı önümde birleştirdikten sonra gözlerimi denize doğru çevirdim. Bu kadar mükemmel olması, fazla değil miydi? Uçsuz bucaksız olması ise, tamamiyle mucizeydi. Düşüncelere dalmak için zihnimi açmıştım ki, arkamda duran beden ilgi alanıma girdi.
Elinde tuttuğu sigarasını yere atıp söndürdü ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Sarı saçları ve karanlıktan rengi algılayamasam da güzel gözleri vardı. Yanıma oturduktan sonra o da gözlerini denize doğru çevirdi.
Denizi seven bir erkek, diye geçirdim içimden.
Cebinden çıkardığı sigara paketini bana doğru uzattığın da siyah ojeli parmaklarımı, hırkadan çıkarmam gerektiğini farkettim. Parmaklarım sigarayı almak için uzandığın da eline dokunmuştum. Ne soğuk, ne de sıcaktı. Hiç tanımadığım birisinden sigara alıyordum ve bu kesinlikle harikaydı.
Çakmağı uzatıp yakmam için yardım ettiğinde gülümsedim. Gözleri bir anlığına da olsa gülümsememi buldu. Eski pozisyonumu aldığımda onunda aynı şekilde oturduğunu farketmiştim.
Soru sormak için kafamı kurcalıyordum ki, o önce davrandı, "Ölmekten korkuyor musun, suskun." Diye sordu. Ne cevap vermem gerektiğini düşünmeden yanıtladım, "Hayır. Ya sen?" Bakışları anında gözlerimi buldu. Hızla verdiğim cevaptan etkilenmişe benziyordu.
Dumanı içime çekip, havaya üfledim. Ölmekten korkmak, benim için kesinlikle saçmalıktı.
Yaşamak bu kadar güzel ise, ölümü düşünebiliyor musunuz?
Gözlerim ona doğru çevrildiğinde bakışları tekrardan beni buldu. Önce omuz silkip, sonra da gökyüzüne baktı. Eliyle gökyüzünü işaret ettiğinde, bakışlarım istemsizce oraya doğru yöneldi.
"Yıldızları görüyor musun?" Diye fısıldadı. Birilerinin birazdan söyleyeceği şeyi duymasından korkuyormuş gibi bir hali vardı. Kafamı olumlu şekilde salladığım da mırıldandı, "Ölmekten değilde, bir gün onları göremeyeceğimden korkuyorum."
Ve ben, hayatımda ilk defa ölümden korkup en güzel bahaneyi uyduran erkekle tanışmıştım.