Sunset Street's

132 4 0
                                    

Mavi ve sarı ışıkların olduğu bir lunapark hayal edin. Balerine biniyorsunuz. Birkaç defa biniyorsunuz. Dönüyor, dönüyor.. Ne kadar dayanabilirsiniz? Orada dönmek zorundasınız belki, sonuçta durdurup da inemezsiniz. Dayanmak zorundasınız. Eğer bırakırsanız kendinizi düşeceksiniz. Bu kadar dayanıksız mısınız? dediğim gibi, dayanmazsak düşeriz. Dayanırsak düşmeyiz, ayakta kalırız. Hayat da böyledir işte. Balerin gibidir. Lunaparkta, herkesi bir oradan bir buraya sürekliyip canını çıkarın bir balerin gibi. Bazen kırılırsınız, bazen korkarsınız, bazense eğlenirsiniz. Hepsini taşırsınız. Hepsinin yükü sizin üzerinizdedir. Eğer balerinde olduğu gibi dayanamayıp bırakırsanız kendinizi, ölürsünüz. Yaşayamazsınız. İntihar etmek budur belki de. Dayanamamak. Güçsüzleşmek. Ama hayat ile yüzleşirseniz eğer, ayakta kalabilir, bunların üstesinden gelebilirsiniz. Düşmezsiniz. Bir diğer ayakta kalma saçmalığı ise bir dayanağın olmasıdır. Hah, ben buna inanmıyorum. Bir dayanağa bağlı kalarak yaşayacağımı hiç sanmıyorum. Kim bilir? Belki de hiçbir zaman gerçekten beni seven birini bulamadığım içindir...

Fransa

"Evet, anne geldim." Dedim telefondaki anneme. "Kendine dikkat et tatlım." Güldüm, "Merak etme anne, burada çok iyiyim. Hem iş görüşmesi kabul edilmezse geri döneceğim zaten, biliyorsun." "Ben senin işi alacağını düşünüyorum, Jaylene." Diye güldü annem, "Her neyse tatlım, başarılar. Ben Raphell'in toplantısına giriyorum. Çıkınca seni arayacağım." "Tamam anne-" Demeden telefon kapanmıştı bile. Güldüm ve bulunduğum taksiden inerek binanın önünde durdum. Demek böyle bir yermiş, dedim içimden. İki yıldır buranın hayalini kuruyordum. Jokens Blance Styles Comp. Bir tür sinema şirketiydi. Binlerce filme ev sahipliği eden, binlerce şubeleri vardı. Tabii şublerin ismi Jokens BS. diye geçiyordu. Her neyse diye içimden geçirdim ve binanın önünde dikilmeyi bırakıp hızla içeri girdim. Solda bulunan danışman bölümne doğru yürdüm. Kahverengi saçlı güzel bayan bana yaklaştı, "Nasıl yardımcı olabilirim efendim?" dedi kadın içten bir gülümsemeyle. Yani, sanırım içtendi. "Eee, ben Jaylene Brokely. İngiltere'den geldim, telefonda görüşmüştük. İş başvurusu için." dedim elimdeki, yaklaşık iki hafta önce bana bir posta aracılığıyla gönderilen JBSC kağıdını gösterirken. "Kiminle görüşmüştünüz telefonda, Bayan Brokely?" dedi kağıdı incelerken. Hatırlamaya çalışarak, "Sanırım.. Seafe Rowley idi." dedim. Kadın bir şey hatırlamış gibi yaparak, "Ah, siz İngiltere'den gelen bayansınız! Bayan Rowley şu tarafta," dedi sağdaki odayı gösteirken. İngiltereliymişmiş, zaten cümlemin başında söylemiştim diye söylendim içimden. "Peki, teşekkürler." Dedim ve hızla gösterdiği odaya girdim. Oda tamamen kırmızı-beyaz üzerine kurulu gibiydi. Kapıyı açtığınızda tam önünüzde bulunan büyük masada telefonda görüştüğüm ve kadının bahsettiği kısa uçları pembe olan sarı saçlı şeker bir bayan oturmaktaydı. Kadın, beni görünce gülümsedi ve yerinden kalktı. Bunların da hepsi gülümsüyormuş. "Jaylene Brokely?" Dedi Seafe Rowley. "Evet, siz de Bayan Rowley olmalısınız?" Kadın kafasını salladı ve, "Lütfen bana Seafe deyin." "Peki o zaman, Seafe" dedim ve kadının önünde bulunan kırmızı koltuklardan birine oturup elimdeki kağıdı uzattım. "Buyrun başvuru belgem." Dedim ve gülümsedim. Seafe, başvurusu belgesini inceledikten sonra ne zaman taktığını fark etmediğin büyük camlı gözlüklerini bir kenara koyup bilgisayara döndü. "20 yaşındaymışsınız. Daha genç duruyorsunuz." Dedi kibar olmaya çalışarak. "Teşekkür ederim." Dedim ve gülümsedim. Seafe birkaç şey daha hallettikten sonra yazıcıdan çıkardığı birkaç kağıdı zımbalayıp bana uzattı. "Bunları dokuzuncu katta bulunan Ronald Drake'e vermenizi isteyeceğim. Daha sonra o ne yapacağını söyleyecektir." Dedi ve ayağa kalktı. Onun ayağa kalkmasıyla masanın üzerine koyduğum çantamı aldım ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. "Teşekkür ederim Seafe." "Umarım işi alırsınız, başarılar." Dedi ve yerine oturdu. Bense hızla asansörün bulunduğu yere doğru yürüdüm. Kapanamak üzereydi. Hızla koştum ve elimi araya doğru koydum. Tam içeri girecektim ki benimle aynı anda içeri girmeye çalışan kıvırcık saçlı çocuk ile çarpışmıştık. Ve bilin bakalım ne oldu? Elimdeki kağıtların bir bir asansör boşluğundan içeri düşmesini izliyordum. Siktir.

Yazan : Serra Zeynep

Sunset Street'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin