İlkin kırık bir ayak parmağıydı sorun, sonra kırık bir yüz ifadesi ,en sonunda da kırık bir kalp. Ancak bir yerde de söylediğim gibi insan kalbi çok dayanıklıdır, yok edilemez; kırıldığını ancak belleğinde canlandırabilirsin. Asıl tokadı yiyen insanın ruhudur ama ruh da güçlüdür, istenirse eski canlılığı kazandırabilir ona. Evet işte o kırık parmağı her sabah üçe doğru uyandırıyordu beni. "Cinli Perili saat " diyorum buna, çünkü en çok bu saatte aklıma dusuyordu o . Kadının ne yaptığı . Gecenin ve sabah alacasının kadındı o . Sabah solucan avlamaya çıkan değil , şarkısı ortalığı karıştırıp ürkü yaratan erkenci kuşun biriydi;
yastığı niza hüzün tohumları düşüren erkenci bir kuş
Arkadaslar işte burası da ömer in okuduğu yer ben yaziyim mi ? Bilemedim ama bence siz tekrar da olsa o bölümün o anını dinlemek isteyeceksiniz ben size kısaca o anı anlatcam zaten dinlemek isterseniz youtube de 45. Bölüm "küstun sen " bölümü fazla konuştum galiba vote ve yorumlar lütfen size iyi okumalar kiralık aşk ailesi ☺☺☺
Ömer:ne okuyosun bakalım
Defne: uykusuzluk bunu buldum
Omer: Henry Miller adamı felç eder
Defne: allah allah e ozaman okuda senden dinleyim
Ömer: olur dur o zaman bulabilirsem
Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın ucunde , özellikle onun orada , yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi gururunu yediremiyorsan ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın ; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamiyacağan mektuplar yazarsın ona ya da odanda volta atarsın, hem küfür eder hem dua edersin, sarhoş olursun, ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırsın. Bu gidişat bir süre sonra tatsızlaşır , bıktırır insanı. Yaratıcı- biriysenburada küfür var yalnız ömer okumamış o yüzden yazmıyorum
Acılı anılardan ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine. Ve işte bir gece saat üç sularında başıma gelen tam da buydu . Birden karar vermiştim Çektiğim acıyı tuvale dökecektim .
Arkadaşlar ömer in okuduğu yer buraya kadar vote ve yorumlarınızı bekliyorum
O günlerde sıkı bir teşhirci olduğumu ancak şimdi, bu satırları yazarken anlıyorum. Tabii ki suluboyayla delidolu renkler serpiştirerek betimlediğim acının anlamına herkes varamazdı. Hatta kimileri düpedüz şen Şakrak çizimler diye bakıyordu onlara. Ne dersiniz buna ? Evet, gerçekten öyleler , ama içler acısı bir Şenlik bu . Bütün o delidolu sözcüklerle tumcelere esin kaynağı olan şey çarpık bir mizah duygusu değilse nedir ki? (Bu tür davranışlarım belki de çok önceden bir başkasıyla , ilk sevgilimle başlamıştı. İlk menekşe demet imi onun için almıştım; tam ona uzatırken çiçekler elimden kayıvermiş, o da farkında olmadan ? Üzerlerine basıp ezmisti) insan gençken bu gibi küçük olaylar çok can sıkıcı olabiliyor . Kuşkusuz genç değilim artık - bu da her şeyi daha da can sıkıcı , söylemeye gerek yok belki, daha da gülünç yapıyor . Tek fark , sözlerime kulak verin , işin içine aşk girdiğinde hiç bir şey , hiç kimse , hiçbir durum o denli gülünç olamaz . Aziyla yetinemedigimiz tek şey aşktır .
Ve yeterince veremedigimiz de odur
"Aşkta yalvarmak ve istemek olmamalıdır ..." (Herman Hesse)(devamını sonra söylerim . Odamın duvarına yazdığım için bu sözü , unutma tehlikesi de yok. ) evet , kimilerinin bayagi ve basmakalip bulabilecegi bu kısa tumce çok kritik bir anda çıkmıştı karşıma. "Aşkta yalvarmak ve istemek olmamalıdır ." Elleri ve ayakları bağlı birinden merdiven çıkmasını istemek gibi bir şey bu. Böylesi yüce bir gerçeğine bul etmeden önce acıların en zoruna göğüs gerekir. Kınık biri , bunun azizler ve melekler için ortaya atıldığını , ölümlü insanlar için sözü bile edilemeyeceğini ileri sürecektir . Gerçek şu ki , biz sıradan insanlar hep erişilemezi isteriz . Baştan çıkarmanın ozgurlestirilecegi yalnızca biz insanlar için geçerli. Ateşlerini arasından geçmesi gereken bizleriz -aziz mertebesine ulaşmak için değil , var olduğumuz sürece iliklerimize dek insan kalmak için. En önemli edebi eserleri hatalarimiz ve zayıflıklarımızdan ilham alıp ortaya çıkaran sa bizleriz . En kötü halimizde bile umut doluyum biz
(Amin! Soloyu kes ) ve böylece 75 lik (fazlası var azı yok ) yaşlı adama geliyoruz ; ünlü olduğu söylenen ve olmayacak duayı amin demek gibi bir serüvene girişen adama. Çok duygusal biri yaşlı adam . Oysa şarkıcı genç kadının ayakları yere basıyor . Öyle olmak zorunda , çünkü işi erkekleri kendine aşık etmek, onlara aptalca şeyler yaptırmak m pahali giysiler ve takılar aldırmak . Kalbinin sesini dinlemeyi San Francisco'da değil, Shinjuku , Alaska, chiyido- ku gibi yerlerde bırakmış o . Başka bir deyişle hayatını kazanmaya başladığında
Yaşlı adam (c'est à dire moi , monsiuer Henri) tüm sahneyi kırk yıl kadar önce prova etmişti aslında. Sahnede yankilanan notaları bilmeli ve kulaktan cikartabilmeliydi . Ama ne de olsa kendisi deneyimlerden ders almayi bir türlü beceremeyen şu âdemoglu kabilesinin bir üyesidir; zayifligindan pişmanlık duymaz , çünkü ruhu deneyimden ders almaz . Ah "ruh" !!! Kim bilir hakkında kaç mektup yazmışımdır . O kadınının konuştuğu dilde ruh için bir sözcük olduğunu sanmıyorum . Kalp sözcüğü var ,evet , ama ruh ( yinede inanmak isterdim var olduğuna.) Böyle söylüyorum ama söyler söylemez de âşık olduğum şeyin onun "ruhu" olduğunu animasiyorum . O bunu anlamamisti tabii. Galiba yalnızca erkekler ruhtan söz ediyor. (Ruhtan söz ettiğinde kadın elden gitti demektir. ) şimdi biraz da Şeytan' dan söz edelim, adı batasıca! Çünkü işin içinde onun da rolü var , adım gibi biliyorum bunu , hem de önemli bir rolü var diyebilirim . ( Thomas Mann izlenimini birakiyorsam, "icgudulerine güvenme sezgilerinden uzak dur ", der o. Bizim insan kalmamızı ister
- hemde insan fazla insan . Düşüşe geçmişsin bunu sürdürmen için itici gücünü kullanır uçurumdan aşağı itmez seni-yalnızca kenarına dek getirir . Ve orada artık onun elindesindir , ne yapacağı insafına bağlı demektir ben iyi tanırım şeytanı yollarimiz çok sık kesişti onunla beceriksiz bir ip cambazı gibi ipte yürümeni keyifle izler . Ayağının kayması seyirci kalır ama düşmene izin vermez . Sözünü ettiğim, kadının içindeki şeytanın ta kendisi kuşkusuz . Kadını böylesine anlaşılmaz , şaşırtıcı yapan da oydu . Tanrı yardimcim olsun. Kadının ruhu bende meleksi, benliği de en azından açık ettiği kadarıyla şeytani bir izlenim bırakmıştı . Oluşumunda neler var diye sık sık soruyordum kendime. Ve her gün farklı yanıtlar veriyordum . Bazen ait olduğu ırkla, geçmişiyle , kalıtımından gelen özellikleriyle , Savaşla , yoksullukla , vitamin eksikligiyle, sevgiden yeterince nasibini alamamış olmasıyla, aklıma gelen herhangi bir şeyle ve her şeyle tanımlıyordum onu.Ama bir türlü sonuca varamıyordum. Söylemek uygun düşerse o bir insolite idi . Peki ben niçin onu bir kelebek gibi iğneyle tahtayı mıhlayıp kendini açık etmeye zorluyordumki ? Olduğu gibi görünmesi yeterli değilmiydi? Hayır ,değildi . Daha fazlası ya da daha azı olmalıydı . Algılanabilir ve anlaşılabilir olmalıydı
Biraz saçma gelebilir ama benden başka herkes onun" içyüzünü"
Biliyor gibiydi . Oysa o benim çözülmesi zor bir bilmece ydi . Kendimi tanıdığım kadarıyla bu durumun tamamen kadınlar karşısında takındıgım gibi her zaman ki davranış biçiminin bir parçası olduğuna inanmaya çalışıyordum. Nasıl da severim ulaşılmaz olanı ! Ama bu tür hesaplamalar işe yaramiyordu . Bölünemeyen sayılar gibiydi o, karakökü yoktu . Dedigim gibi , yinede başkaları okuyabiliyordu onu .Arkadaşlar tabiki kendi hayal gücüm felan değil bu hikaye düz bakarak yazdıgım bi hikaye bunu biliyorum ki genel olarak kiralık aşk hayranları okuyor ömer in yani ( barış arduç un ) okuduğu tarafı geçtim eğer hala okumak istiyorsanız yorumlara yazmanızı rica ediyorum.
Ona göre hikayeyi yazıcam. Bu arada İNSTAGRAM hesabım; melike 1362_ 9 ekim buradan bana yorum ve önerilerinizi atabilirsiniz ayrıca ayriyeten kiralık aşk kitabı yazıyorum onada bakıp yorum ve Votelerinizi bekliyorum sizi cok seviyorum kiralık aşk ailesi iyi okumalar☺☺19. Sayfa