Sesiz, karanlık ve boş sokakta titreyen bedenimi duvara sürerek yere oturdum. Koşmaktan ciğerlerim hava arayışı içinde, bacaklarım ise tamamen beynimin kontrolünde titremeye başladı. Peşimdeki adamlardan kaçmam şartlanmıştı. İzlenme hissiyle kafamı soluma çevirdiğimde yüzüm yoğun sigara dumanı altında kaldı. Elimle dumanı uzaklaştırmaya çalıştım. "Ne yapıyorsun sen?" diye sorduğumda umursamaz tavırlarla omzunu silkip "Sigara içiyorum." dedi. İçimden iyi halt ediyorsun demek gelse de sokağın başındaki seslerle kolumdan çekilmem bir oldu.
"Kaçıyor!" Kaçtığım adamlardan iki tanesi bize doğru gelirken az önce tüm oksijenimi çalan yabancı ağzında sigarasıyla kolumdan tutmuş çekiştiriyordu. Yorgun olduğumu söylemeye çalışsam da sanki sinek vızıltısı gibi elini havada sallayıp çekmeye devam etti.
Harabe sokaklarda resmen olimpiyat koşusu yapıyorduk. Işıkları sönmüş eski evlerin, dar sokaklarında hiç olmadığı kadar hızlı koşuyordum. Ne yapmaya çalıştığına anlam verememekle beraber tanımadığım birine neden güvendiğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Arkamdaki adamların ne kadar yakınımızda olduklarına bakmaya çalışırken yüzümün sert zeminle bütünleşmesi de cabasıydı. Yerden kalkmak için yaptığım girişimde başarısız olduğumu görünce sigara kokan çocuk arkasını dönüp koşmaya başladı. Beni kaldırma çabasında bile bulunmadan öylece gitmesi oldukça sinirime dokundu, madem yardım etmekten vazgeçtin yerden kaldırıp gitseydin... Adamlar köşeyi dönüp beni yerde gördüklerinde zafer gülüşleri attılar, arkalarından üç kişi daha geliyordu. Bacaklarım uyuştuğundan yerden kalkma eğilimlerim ilk sefer olduğu gibi başarısızdı, üstüne ellerimin ve dizlerimin parçalanmış olması bunu imkansız kılıyordu.
Yerden kalkamadığımı anladıklarında koşmayı bırakıp yürümeye başladılar. "Ne o sevgilin bırakıp kaçmış." Hiçbir şey yokmuş gibi yolun ortasında korkusundan beni bırakıp giden birini sevgilim sanmalarına göz devirdim. Şu an kurtulmam için tüm kapılar kapalıydı. "Patron çok sinirli, güzel kızsın da yazık olacak, tüh bu kadar koşmana da değmedi." Bu dediklerinin ardından ağzımı açıp ne geldiyse söylemeye karar vermiştim ki motor sesi susmama sebep oldu.
Daha ne olduğunu anlamadan köşeyi döner dönmez yavaşlayıp elini bana doğru uzattı. Hemen yanımda durup belimi sıkıca kavradı, zaman kaybetmeden kendimi zorladım, son gücümle de yerden destek alarak doğruldum, hızlı hareketlerle motora binmemi sağladı. Tekrar gaza yüklendi, benim gibi şaşkına dönen adamlar yalnızca izlemekle yetindiler, hızla sokaktan çıktık. Bütün bunların saniyeler içinde olmasıyla kendimi aksiyon filmine konuk olmuş gibi hissetmem gayet normaldi herhalde.
Vücudunun oldukça biçimli olduğu ve bunun için çaba harcadığı bariz belliydi. Motor sürüşü kusursuzdu, yolların boş olması da onun için avantaj olmalıydı. Bacaklarıma rahatsız olmamı sağlayarak bir anlığına bakıp önüne döndü "Dizlerin kötü görünüyorlar, hastaneye gitmek ister misin?" dedi. Kötüydüler, kan pantolonumu ıslatmıştı ellerim de farksız sayılmazdı fakat acısı beni rahatsız etmiyordu. Uzun zaman önce duygularını yitirmiş biri için ciddiye alınacak bir kan akışı değildi. Hali hazırda ona oldukça borçlu kalmış durumdaydım. "Gerek yok ." Diyerek kestirip attım, tatmin edici bir cevap olmalı ki kafa sallamakla yetindi.
Kısa bir sürenin ardından işlek bir caddede durup motordan indi bir ayağıyla kontrolü sağlıyordu "Elini ver." Dedi eş zamanlı benimkilere oranla kusursuz elini uzattı. " Önce şu oturuşunu düzeltelim." Kafamı sallayıp elimi uzattım. Canımı acıtmamak adına büyük uğraş vererek oturmamı düzeltti çünkü bacaklarım motorun tek tarafından sarkıyordu, ardından kendi yerine oturdu. Evimi tarif etmemi istediğinde bunun bana birçok şeye mal olabileceğini bilmiyordum ama itiraz edecek durumda değildim. El mahkum yol tarifi yapıp kanayan ellerimle beline sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYBE
General FictionAnsızın kapı çalınmasıyla içeriye giren ölüm kokusu hayatından üç değerli insanı çaldı. Bedenlerine isabet eden sayısız kurşunla ruhları geri dönmeksizin uzaklaştı. Arkalarında kalan pusmuş kenara, izliyordu yalnızca. Elinizden gelenin hiç olması ço...