Is Zayn Javadd?
Etraf baya karanlıktı. İçeriden biraz ışık görür gibi oldum, elimdeki çantayı sıkı sıkı tutarak o tarafa yöneldim. Karşımda bir adam duruyordu fakat arkası dönüktü.
"Ben, şey, malları getirdim." Hızlıca arkasını döndü. Işığın ona vurmasıyla birlikte yüzü aydınlandı. Nefesim kesilmişti.
"Z-Zayn?"Gözlerimi kırpıştırarak gördüğüm kişinin Zayn olmaması için dua ettim ama çok geçti. O yanıma doğru geliyordu bile.
"Tanrı aşkına burada ne yapıyorsun Kimberly!" Bir adım gerileyip elimi çantaya sıkıca sardım.
"A-asıl sen ne yapıyorsun burada? Londra'da olduğunu sa-sanıyordum." Elimdeki çantayı alıp arkadaki adamlara uzattı ve sessizce kolumdan tutup beni deponun dışına çıkardı."Bak, bunu sana söyleyecektim. Ailemin beni buradan uzaklaştırma sebebi buydu. Uyuşturucu satışı yapıyordum, aynı senin gibi." Kafam karışmışçasına gözlerine baktım.
"Ben sana kütüphanede yaşadıklarımı anlattığımda çok fazla sinirlenip tepki göstermiştin. Uzun süredir bu işi yapan biri gibi değil de ilk defa böyle bir şey duyan biri gibi tepki veriyordun." Yolda ileri geri yürüyerek stresini atmaya çalıştığını düşündüm.
"Bu işin nasıl bir pislik olduğunu bildiğim için öyle tepki verdim. Girdiğinde kurtulamıyorsun. Sana her seferinde bu son işin diyorlar fakat asla son olmuyor." Joseph'in bana dediklerini düşündüm. Bu işten kurtulamayacağımı bilmem gerekiyordu.
"Bu benim son teslimatım. Patrondan söz aldım bir daha beni işe çağırmayacak." Kahkahası sinir bozucuydu.
"Eminim öyledir. Her neyse bu da benim son işim. Öyle olacağını umalım. Sen teslimatı yaptın ben de malı teslim aldım. İş bitti. Eve beraber dönelim." Adamların kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra elimi tutarak beni arabasına götürdü. Sessizce yol alıyorduk, otelin adını sorması dışında ikimiz de konuşmuyorduk. Otele geldiğimizde eşyalarımı hızlıca topladım. Pazar gününe olan biletimi bir şekilde cumartesi akşamına alabileceğimi düşünmüştüm, Zayn de bunu sormak için havaalanıyla görüşme yapıyordu.
"Pekala en erken ne zaman dönebiliriz?" Odada gidip gelirken çantamı omzuma takıp söyleyeceklerini dikkatle dinledim.
"Teşekkürler." Telefonu ön cebine sokup yanıma yürüdü.
"Gidiyor muyuz?" Onun konuşmasını bekleyemeden soruyu bir anda soruverdim.
"Malesef en erken yarın sabah 10'a verebiliyorlarmış bileti. Bu gece burada kalmak zorundayız." Elimi saçlarımın arasında gezdirip yatağa oturdum. Saati kontrol ettim, gece 11'e geliyordu. Zayn de biraz dolandıktan sonra yanıma oturdu.
"Madem Bradford'dayız o zaman eğlenelim. Sana nasıl kötü kız olunur onu göstereyim." Çarpık gülümsemesini yüzüne yerleştirip başını hafifçe yana eğdi. Bu hareketi beni benden almıştı adeta. Zayn'e gün geçtikçe daha da çok ısınıyordum. Hayatımda hiç kimseyle tatile çıkmış değildim fakat daha 1 hafta önce tanıştığım bir çocukla tanımadığım bir otelde yalnız başıma oturuyordum.
Sessizliği bozarak ayağa kalktım.
"Ben kötü kız olurum ama sen bununla başa çıkabilir misin onu bilmiyorum." Göz kırpıp çantama yürüdüm.
"Vaay fazla iddialı, sevdim!" Gülümsedim, valiz demeye dilimin varmayacağı çantamı odamda bırakıp sadece biraz parayı arka cebime tıkıştırdım, telefonumu da alıp dışarı çıktım. Zayn de peşimden geliyordu.
"Seni hep takıldığım bir pub'a götüreceğim. Biraz içer sohbet ederiz birkaç saate de otele dönersin, sabaha yetişmemiz gerek." Koluna girip yürümeye devam ettim.
"Pekala, bu gece tamamen sana uyuyorum, Bradford'un kralı sensin." Bu söylediğim hoşuna gitmiş olacak ki durup kahkaha attı.The Fighting Cock'a geldiğimizde etraf epey kararmıştı, sokak lambaları bile yanmıyordu diyebilirim. Zayn beni belimden tutarak kalabalığın arasında ilerletti ve barmene doğru yürüdük.
"Selam Mark, bize benim her zamanki özel kokteylden. Kimmy'ninki alkolsüz olsun." Kafamı hızla çevirip gözlerimi yüzüne diktim.
"Ne yapıyorsun Zayn? Ne sanıyorsun beni 10 yaşında filan mı? Barmene dönerek müdahale ettim. "O kokteyli alkollü istiyorum." Zayn şok olmuş bir biçimde bana bakarken tabureye oturdu.
"Bad girl olayını biraz fazla mı abartıyorsun acaba?" Onu saçlarımı savurarak cevapladım.
Bir süre kokteyli beklerken sessizce oturduk. Konuşacak konu bulamıyordum. Aslında içkiyi istememin sebebi buydu, biraz daha cesaret kazanabilmek için.. Mark bize içkileri uzatınca kocaman bir yudum aldım. Tanrım.. Kokteyl nefisti. Alkol tadı hariç tabii.
Zayn direkt içti, nefes bile almamıştı. Çok mu gergindi yoksa tadını mı seviyordu anlamamıştım. İçkimden bol bol yudum alıp kendimi sarhoş etmeye çalıştım. Böylece o uzun zamandır sormak istediğim soruyu sorma cesaretine erişebilecektim. Biraz daha olduğum taburede döndüm ve dayanamayarak sordum.
"Zayn, beni evinden kovduğun o günü hatırlıyor musun?" Başını hızla çevirip gözlerime baktı.
"Ahh yapma yine mi o konu?" Yüzünde memnuniyetsizlik vardı.
"Hayır hayır sadece, o fotoğrafta ne vardı bilmek istiyorum." Bardakla oynamayı bırakıp konuştu.
"Bugün her şeyi açığa kavuşturacağım Kimberly." Kaşlarımı anlamadığımı belirtir şekilde kırıştırdım.
"Neden bahsediyorsun Zayn?"
Bir anda ayağa kalkıp sahneye doğru yürüdü. Canlı müzik olduğunu bilmediğim pub'da bir anda sahne ortaya çıkmış gibiydi. Sanırım karanlıkta kalan yeri Mark az önce aydınlatmıştı ve bu sayede görülebiliyordu. Zayn eline bir gitar alıp sahnedeki tabureye oturdu, mikrofonu kendine göre ayarlayıp sessizliğin oluşmasını bekledi.Loving can hurt
Sevmek acıtırLoving can hurt sometimes
Sevmek bazen acıtırBut it's the only thing that I know
Fakat bildiğim tek şey şu kiWhen it gets hard
İşler zorlaştığındaYou know it can get hard sometimes
Biliyorsun işler bazen zorlaşırIt is the only thing that makes us feel alive
Bizi canlı tutan tek şey budurWe keep this love in a photograph
Aşkımızı bir fotoğrafta saklıyoruzWe made these memories for ourselves
Bu hatıraları kendimiz için oluşturdukWhere our eyes are never closing
Gözlerimizin asla kapanmadığı o yerdeHearts are never broken
Kalplerimizin asla kırılmadığı o zamandaTimes forever frozen still
Ve zaman sonsuza kadar donmuş haldeSo you can keep me
Ve beni saklayabilirsinInside the pocket
Of your ripped jeans
O yırtık kotunun cebindeHoldin' me closer
'Til our eyes meet
Beni gözlerimiz kesişene kadar yakında tutYou won't ever be alone
Asla yalnız olmayacaksınWait for me to come home
Eve gelişimi bekleAnd if you hurt me
Ve eğer beni incitirsenThat's OK, baby, only words bleed
Soeun değil bebeğim, daha kötüsü olabilirdiInside these pages you just hold me
Bu sayfaların içinde sakla beniAnd I won't ever let you go
Ve asla gitmene izin vermeyeceğimWhen I'm away
Ben uzaktaykenI will remember how you kissed me
Beni nasıl öptüğünü hatırlayacağımUnder the lamppost
Back on 6th street
Altıncı sokakta, sokak lambasının altındaHearing you whisper through the phone,
Telefondaki fısıltını duyacağım"Wait for me to come home"
"Eve dönüşümü bekle"Tanrım... Sesi çok güzeldi.. Kadife gibi.. Sallana sallana bana doğru yürüdü, yanıma ulaştığında deri montunun cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıt değil, bir resimdi bu. Hep yanında taşıyordu demek. Bana uzatınca kısa bir an tereddüt ettim fakat alıp resme baktım. Birbirlerine bakıp dil çıkaran iki küçük çocuk vardı. Boya içindeydiler. Resme iyice baktığımda küçük kızın ben olduğunu anladım.
"A-ama na-nasıl olur? Bu be-nim." Gülümseyerek yanıma iyice yaklaştı.
"Evet, o diğeri de ben." Hışımla başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Javadd? Jay-Jay?"İyi okumalaaar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deep Breath
RandomKaranlıkların içinde bir kız.. Ondan daha karanlıkta olan bir çocuk.. Karşılaşmaları sadece basit bir tesadüf müydü yoksa... Hayat tesadüflerle doludur. Ama ya bu bir tesadüf değilse?