GİRİŞ BÖLÜMÜ
Barbaros piyanosunun başında duygularından arda kalan bütün kırıntıları hapsettiği müziğini yeniden duyurmaya başladığında, tayfası yüzlerini gökyüzüne kaldırarak ölümün sessizliğiyle birlikte tenlerini usulca okşayan rüzgârı ciğerlerine çektiler ve huzurun lanetli günlerden arda kalanlarla içlerini kaplamasını sağladılar.
Kaptanlarının kurtuluşlarını ona sunacağını bilmediği bu gecede suyun üzerinde gemileri ilerlerken, bununda sıradan bir gün olduğunu ve hissedilen derin yaranının hatırlatılması için çalınan şarkının ritmini kalp atışlarına nakşediyorlardı. Aylarca yaptıkları tek şey gemilerinin suyun üzerinde süzülmesi ve gecenin karanlığı bastırdığında, bu melodinin kulaklarında yankılanması iken onları kurtaracak olanın denizde buldukları bir adamın kirli dudaklarından dökülecek kelimeler olduğunu tahmin etmiyorlardı.
Ama o yaşlı adam kararlıydı. Sonucu neye dayanacaksa dayansın; kaptan o küçük kızı alacak ve kendini lanetin pençesinde sandığı şeyin gerçek aşk olduğunu keşfedecekti. Bu düşünce yaşlı adamın teninin kıvrılmasını sağladığında, kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı ve kafasını tayfaların yaptığı gibi gökyüzüne kaldırarak, sesinin önündeki hırıltıyı vücudunu kaplayan korkuyla birlikte yutkunarak geride bıraktı ve sesinin gemide yankılanmasını için sertçe gürledi.
"Cesaretin varsa düelloya çık, Barbaros!"
Barbaros piyano müziğini bastıran gür sesi kulaklarında işittiğinde, melodisini durdurdu ve deniz kadar hırçın olan mavi gözlerini yavaşça araladı. Kafasını eğdiği önünden kaldırıp sinirle çatılan kaşlarıyla birlikte tuşlar üzerine basmak için emir bekleyen parmaklarını geriye doğru çekti ve oturduğu yerden kalkarak, geminin iç kısmına doğru ilerledi.
Bastığı her yerde lanetinin karanlığı iz bulur gibi gölgesiyle ilerlediğinde, onu gören ve ayak seslerini duyarak hızlıca toparlanan tayfasını umursamadan ilerledi. Saniyelik bir zaman dilimi ardından yaşlı adamın tutsak edildiği direğin önünde adımlarını yavaşlattığında, kafasını yukarı kaldıran ve korkusunu mimiklerine yansıtmamak için yüzüne taktığı maskeyle gözlerini gökyüzüne sabitleyen adamın tam önünde dikildi. Hırçın gözleri adamın kanla ve pislikle hayat bulan yüzünde gezindiğinde, dudakları istemsizce yukarı doğru kıvrıldı.
"Asıl senin benim karşıma çıkmaya cesaretin var mı, yaşlı adam?" Dedi.
Sesinin altında yatan tehditkâr tını gecenin üstüne sinen karanlığı bile korkutacak kadar keskindi. Yaşlı adam kafasını hafifçe eğdi ve Barbaros'un gözlerinin içine baktı.
"Kazanırsan sana lanetini bitirecek sırrı veririm." Dedi Barbaros'un sesindeki tınının onu ürkütmediğini havaya kalkan tek kaşıyla bildirdi ve korkunun esiriyle boğazında oluşan yumruyu yutkunarak sözlerine devam etti. "Ben kazanırsam," Ellerini saran kelepçeyi salladı ve kendi isteğini dile getirmek yerine birbirine çarpan demirleri kendi adına konuşturmayı denedi.
Barbaros sinirle çatılan kaşlarını adamın yırtık elbiseleri üzerinde sözlerinin eri olan bir adamı görmek istermiş gibi gezindirdi. Tayfasının meraklı bakışlarını üzerinde hissederken, herkesin onun neler yapabileceğini ve kendine karşı isyanda bulunan bu yaşlı adamın hayatını bağışlayıp, bağışlamayacağını tahmin etmeye çalıştığını hissedebiliyordu.
Sessizlik karanlığın üzerine çöken korkudan çok daha fazlası olduğunda, kalınlaşan havayla birlikte zaman dilimlerinin ardından kanın kokusuyla uzaktan duyuluyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET
ChickLitSoru işaretlerinin kıvrımlarında yittiğim şu dakikalarda; seni, beni ve hiçbir zaman olmayan "biz'i", yaptıklarımı ve yapmaya çalıştıklarımı, yapmadıklarını ve yapmak için uğraşmaya çalışmadıklarını düşünüyorum. Güneşinin yörüngesinin beni ısıtmadığ...