Part 2

9.7K 561 46
                                    

“Niyetim bu değildi. Özür dilerim!”
“Kabul edilmedi!” diye homurdandı, Ayaz ve elinden tuttuğu gibi peşi sıra sürükledi. O akşam neredeyse gece yarısına kadar deli gibi alışveriş yapmışlardı. Genç kız aldıklarını dolaba yerleştirirken, kocasının arkasından sokulmasını severek izledi aynadan. Daha ne olduğunu anlamadan da kendini yatakta buldu. Böylesine kullanılmak canını da yaksa, elinden bir şey gelmiyordu. O muhtaçtı. Hem de her türlü ilgiye.

Günler haftaları kovalarken, haftalar da ayları kovalıyordu. Genç kızın karnı gittikçe büyürken, oturup kalkması da zorlaşıyordu. Ayaz pek ilgi göstermiyordu kendisine. Bebek ilk kıpırdadığında sevinir gibi olmuştu, ama hemen geriye eski haline dönmüştü. Fadime bunu anlayışla karşılıyordu, kırılsa da kendini o’nun yerine koyup, düşüncelerini o’nun açısından tartıyordu. Bebek o’ndan değildi. Hangi erkek başkasından çocuğu olan bir kadınla ilgilenirdi ki?

O gün Ayaz eve döndüğünde çok sinirliydi. Şirkette istediği hiçbir şey yolunda gitmemişti. Bir an evvel eve gidip soğuk bir duş almak istiyordu.
Eve vardığında tatlı karısının güler yüzü ile karşılaşınca rahatladı. Aylardır böyle oluyordu. Genç kadın bütün stresini bir çırpıda alıveriyordu. Üstelik hiçbir şey yapmıyordu; gülümsemek dışında. Bu nasıl bir büyüydü acaba? Fadime daha fazla para koparmak için büyü yaptırmış olablilir miydi? Yoksa neden onu gördüğünde bütün sinir kasları donuyor ve pamuk gibi bir insan oluyordu? Oysa o esip gürlemek istiyordu..

Duşa girmeden önce koşmaya gitti. Belki yorulunca kafasını işe vermek zorunda kalmazdı. O geri dönene kadar sofra da hazırlanmıştı. Genç adam bahçeye kurulan sofraya yanaşıp, ilerde duran sürahideki soğuk suya uzandı, fakat genç karısı o an da tam önünde belirdi. Narin avucunu sarmalayan, kocaman bir bardağın içindeki suyu kocasına uzattı. 
“Terli terli soğuk içmemelisin. Hastalanabilirsin!” dedi endişeli gözlerle, Ayaz’ın elinden bardağı almasını izlerken. Genç adam suyunu yudumlarken kısılı gözlerini bir saniye olsun karısından ayırmıyordu. Fadime böyle davrandıkça o’ndan uzak durma planı suya düşüyordu. Böyle ilgi görmek pek sevdiği bir şey değildi. Genç kadın tıpkı annesi gibi konuşmuştu. Normalde sinirlenmesi gerekirken, neden içinde bir yerler gıdıklanıyordu? Bu çıtı pıtı kadından ilgi görmek kötü bir alışkanlık haline gelebilirdi, bunu önlemesi gerekiyordu..

Ayaz’ın saçlarından bir tanesi asice alnına döküldü. Fadime doğal bir tavırla kocası gibi asi perçemi ince parmaklarıyla gözünün önünden çekti. Boynuna süs diye taktığı fularıyla Ayaz’ın alnındaki terleri sildi “duş alsan iyi olur. Rüzgâr çarpabilir!” dedi usulca, Ayaz’ın elinden boş bardağı alırken. Genç adam Fadime’nin kendisinden uzaklaşmasına izin vermeden onu, karnının izin verdiğince, iri bedenine yapıştırdı. Genç kız ellerini kaslı kollarına yerleştirdi. Düşmemek için onlardan destek alıyordu. Az sonra adamın nefesi kulağını okşadı “Beraber yapalım mı?” 

Fadime kıpkırmızı kesilirken “Sanırım bunu tek başına halledebilirsin!” diye yanıtladı kocasını. 
“Hmm..Doğru. Ama seninle daha eğlenceli olabilirdi...” die mırıldandı genç adam, karısını ikna etmek isterken. Dudakları gülse de, içten içe bu dileğinin gerçekleşmesini çok istiyordu. Fadime’nin duru güzelliğini seyretti bir an için.

“Seni sıkıyor muyum? Yani bu ilgi..canını sıkıyorsa eğer..” Ayaz, karısının rüzgârla savaşan saçlarını kurtamak istercesine, o ipeksi tutamları kulağının arkasından omuzlarına attı ve “Sanırım bu hoşuma gidiyor!” diye yanıtladı Fadime’yi, dürüstçe. Bu cevaba karşılık genç kadın, kocasına kocaman bir tebessüm armağan etti. Ayaz bu hediyeden büyülenmiş gibi kollarındaki varlığa baktı. Karnı kocaman olmasına rağmen mükemmel görünüyordu. Usulca karısının dudaklarına uzandı ve kendide kaybolmak dahilinde güzel karısına ateşli bir öpücük verdi...

Ayaz köpürerek içeri girdi. Sinirli adımlarla odasına çıkarken önüne gelen her şeyi deviriyordu. Hızla odasına yöneldi ve öncelikle karısının bu sabah seçtiği o lanet kravatından kurtuldu. Bu sefer güzel karısının güler yüzü öfkesini dindirmeye kâfi değildi.

“İyi misin?” 
“Değilim!” Diye, sertçe yanıtladı Fadime’yi.
“Sorun ne?”
“Sorun; senin o Emir olacak piç sevgilin!” Diyordu, adı gibi buz olmuş bakışlarla karısını süzerken.
“O benim sevgilim değil!” diye hafif öfkeyle yanıtladı Fadime, köpüren kocasını. Nasıl hâlâ böyle saçma düşünebiliyordu? Genç adam karısının bakışlarından hiç hoşlanmadı.
“Ama şu karnındaki bebeğin babası!” diye, açıkca bebeğini dışlayarak karşı çıktı karısına. 
“Kızımın” diye düzeltti genç kadın “kızımın babası!” Ayaz bu sefer daha da öfkelendi. Ateşe, barutla yaklaşmak ne kadar doğruydu?
“İyi, boşandığımızda koşarak o’na gidersin. Tabii seni kabul ederse!” diyerek, karısını yeniden kırdığını fark etti. Hayır. Lanet olsun, parçalamıştı! O gözler paramparça olmuş, ışıl ışıl kendi gözlerinin içine bakıyordu. Kendisine lanetler yağdırdı içinden. Şu sivri diline bir türlü hakim olamıyordu. Hele de o adamın ismi genç kadının dudaklarından dökülünce. 

“Neden bu kadar kırıcısın?” diye sordu genç kadın bıkmışcasına, titreyen sesine hakım olmaya çalışarak.
“Ben hep böyleydim!” diye omuz silkti genç adam. Biraz daha sakince cevaplamıştı karısını, fakat onu böyle üzgün görmek daha da hırçınlaşmasına sebep oluyordu. Lakin şu an tek yapmak istediği, genç kadını kollarının arasına almak ve dolan gözlerinden yansıyan acıyı yok etmek için deli gibi çabalamaktı.

“İhaleyi mi kaybettiniz?” Fadime bu sorunun cevabını bile bile sordu kocasına. Ayaz eve gelmeden önce Nazlı onu aramış ve durumdan haberdâr etmişti. Hatta Ayaz’ın çok sinirli olduğunu ve buna hazırlıklı olmasını söylemişti. Fakat Ayaz’ın bu kadar kırıcı olacağı aklının ucundan dahi geçmemişti. Yine sakinleşir diye düşündü, lakin genç adam her fırsatta daha da sinirleniyordu sanki. Galiba Ayaz’a artık gerçekten ağır geliyordu bu yük.

“Emir’den ve bebeğimden nefret ediyor olabilirsin...Sevmek zorunda da değilsin, ama bunu niye her seferinde yüzüme vuruyorsun? Acı çektiğimi görmek bu kadar mı hoşuna gidiyor? Boşanmak istiyorsan, durma. Karşı çıkmam! Ama söyler misin; neden bütün her şeyden beni sorumlu tutuyorsun? Benim suçum ne?” diye haykırdı genç kız usulca. Asla o’na karşı sesini yükseltmek istemiyordu. Ama yüreği bilmediği acılara kapıyı açmışken, isyankâr olmamak işten değildi. Genç kadının kendisini sevdiğini göremiyor muydu bu aptal?

Ayaz delice bir sakinlikle cevapladı karısını “Güzelim, senin suçun o pislikle yatmaktı!” dedi sertçe, karısının dolan gözlerinin akmasına izlerken. Birden şelale gibi akmaya başlamıştı o inciler. Ayaz onları görmemek için sırtını çevirdi. Onlar aktıça kendi yüreğinden bir şeyler kopup gidiyordu sanki.

“A..anladım!” dedi genç kız titreyen dudaklarıyla, Ayaz’ı yanıtlarken. Genç adamın geniş sırtına baktı iç çekerek. Ne kadar da erişilmez duruyordu. İstese bir takım şeyleri değiştirebilirdi. Ama çok inattı. Gururunun her şeyi yıkmasını zevkle izliyordu. Usulca kapanan kapının ardından yeniden arkasını döndü, Ayaz. Öfkeyle ceketini çıkarıp yatağa fırlattı.
“Sen tam bir ahmaksın, Ayaz Karadağ!”

Fadime bahçede içini çeke çeke ağlıyordu. Sesinin çıkmamasına özen gösteriyordu, fakat hıçkırıkları çok gürültülüydü. O narin omuzlarını sarsan lanet hıçkırıklar, şu an için yapabildiği tek şeydi. Genç kadın öyle dalmıştı ki ağlamaya, Nazlı’nın geldiğini bile fark etmemişti. Kim bilir kaç saattir böyle rezil bir durumdaydı. 
“Keşke abimle gelseydim!” dedi Nazlı, fakat yengesi cevap verecek durumda değildi. Nazlı cebinden bir mendil çıkardı ve Fadime'nin gözyaşlarını silmeye başladı. “Yeter artık! Yorulmadın mı?” diyordu Fadime’nin kan çanağına dönmüş gözlerine bakarken. Kesinlikle bir saatten fazla ağladığına emindi.

Nazlı, Fadime’nin boynuna atılmasıyla sarsıldı. Bunu beklemiyordu, fakat o’na her zaman ağlayacağı bir omuz verebileceğini defalarca dile getirmişti. Fadime yükünü o’nun omuzuna bırakırken, konuşmaya başladı.
“Ben o’ndan çok hoşlanmıştım....dört ay peşimden koştu, benden çok etkilendiğini söyledi. Her gün çiçek aldı, hediyeler aldı...” diye hıçkırıklar eşliğinde anlatıyordu “...ama hiç birini kabul etmedim, sevdiğim hal de almadım! Beni sevdiğini bile haykırdı. O’na inanmıştım. Beni öpmesinden hoşlanmıştım..” dedi burnunu çekerek. “O ilkti. İlk elimi tutan, ilk saçımı okşayan. Benim gibi her hangi köylü kızına..” dedi kocasının laflarını hatırlayarak “...değer veren ilk insan. Ailem bile bana bu kadar ilgi göstermemişti!” Dedi, yeniden hıçkırarak. 

“Beni arayıp hastalandığını söyledi. O’na çorba yapmıştım, sadece bakıp gelecektim!” Diye devam etti, Nazlı’dan ayrılarak. “Ama beni göndermedi. Film izleyelim dedi. Kabul etmedim. ‘Hiç değilse içecek ikram edeyim’ dedi. Kabul etmez olaydım. Meğer verdiği şarapmış. Hiç içmemiştim ki...Sabah uyandığımda çırılçıplak yataktaydım. Ben...bana o şeyi nasıl yaptığını bile hatırlamıyorum!” Diye devam etti utanarak, Nazlı’nın gözlerine bakarken. O’nu inandırmak istercesine derin bakıyordu gözlerine. Yeniden ağlamaya başlamıştı. “Bana evleniriz dedi. Gelinlik bile aldı, ama hamile olduğumu öğrenince beni görmemezlikten gelmeye başladı. Bebeğin kendisinden olduğuna bile şüphe etti. Aldırmamı bile söyledi. ‘O’nu öldür’ dedi” genç kadının eli refleksle düz karnına gitti. Sanki o anı yeniden yaşıyormuş gibi mahvolmuştu. “Başkasıyla çıktığını öğrendiğimde dünyam başıma yıkıldı....ama sana yemin ederim altında zevkle yatmadım...Hatırlamıyorum bile! Nazlı, ben o’na masumiyetimi verdim...ben o’ndan gerçekten hoşlanmıştım..” 

Fadime yeniden hıçkırıklara boğulurken, Nazlı o’nu göğsüne yasladı “İsteyerek vermedin, canım. Aldı!” dedi usulca burnunu çekerken. Bir yandan da Fadime’nin başını okşuyordu. Fakat bütün bunlara şahit olan üçüncü biri, aynı fikirde değildi. Hiç kimse bu kadar aptal olamazdı. Alkola alışık biri olmayarak, içeceği ilk kadehin o’nu çarpacağını bilmeliydi. Hem paragözdü de. Aylardır hesabına yüklenen para, yüklenildiği gün çekiliyor ve deli gibi harcanıyordu. Tek kuruş bile kalmıyordu. Bunlar da şüphe uyandırmaya birebirdi...

Sabah evden çıktığında Fadime uyuyordu. Ayaz uzunca karısını seyrettikten sonra ‘acaba dün fazla mı ileri gittim?’ diye düşünmeye başladı. Zira karısı bütün gece iç çekerek uyumuştu. Oflayarak odadan çıktığında Nazlı çoktan çıkmıştı. İş yerine vardığında Japonya’dan gelen bir grup iş adamlarını karşıladılar. Önce onlarla toplantı yapmış, daha sonra da güzelce yemek yemişlerdi. Eğlenmek içinse bir kulüpe gitmeye karar vermişlerdi.

Emir denilen o alçakta arkadaşlarıyla oradaydı. Ayaz o’nun yüzünden sıkıntılı dönemden geçtiği hal de genç adamın böyle pervasızca eğlenmesi kanına dokunuyordu. Hâlâ o’nun tarafından tehdit edilmiş olmak zoruna gidiyordu. Bir kaç gün önce evleneceğini duymuştu. Galiba bekarlığa veda partisi veriyordu. 

Şans eseri genç adam Ayaz’ı fark etmemişti. Zaten fark etmesi de imkânsızdı. Emir anlattığı şeye öyle dalmıştı ki, neredeyse bağıra bağıra konuşuyordu. Yaptığı hovardalıkları anlatmaya her zaman bayılırdı. Nazlı’nın yanına geçen Ayaz’ın sırtı Emir’e dönük olduğu hal de, anlattıklarını duyabiliyordu. 

“Abi onu bunu bırak..Yengenizden önce bir kız tanıdım...hüüüp, bir içim su. Adı Fadime’ydi!” 
Ayaz ile Nazlı bir an için göz göze geldiler.

“Wuhuuu, bugüne kadar tanıdığım en güzel şeydi. Bütün hatunları, açık arayla nakavt edecek güzelliğe sahip!”
“Eee..N’oldu o’na?” diye sordu arkadaşı. “Ne olacak. Bıraktım. Biraz salaktı. Ne kadar güzel olursa olsun zeki kadınları daha çok severim. Çok uysaldı üstelik. Pek karşı çıkmayı bilmiyordu..” Oysa Ayaz’ın tanıdığı Fadime bu anlatılandan çok uzaktı. İnadı tuttuğu zaman o küçük burnu itinayla hava kalkardı. Kaç kere öperek indirmişti karısının o minik burnunu. 

“...köylü güzeli işte. Zaten iş için gittiğimde tanıdım. Sanırım benimle ilgilenmemesi ve aldığım bütün pahalı hediyeleri geri çevirmesi heycanlandırdı beni..” diye devam etti, içkisine uzanırken. Önemsiz bir konudan bahsediyormuş gibi rahat görünüyordu. Fakat nedense anlata anlata bitiremiyordu.
“Tam dört ay peşinde koştum. Zordu, güzeldi, bir de zeki olsaydı evlenirdim o’nunla..”
“Aptal olduğunu nerden biliyorsun?” diye sordu bir başka arkadaşı. 
“Hamile kaldı...sence yeterince açık değil mi?” dedı kısılı gözlerle, sanki maziye dalmıştı bir an.
“Devam et!” diye emretti en yakın arkadaşı, o da hoşlanmıştı Emir’in bir türlü dilinden düşürmediği bu kadından.
“Sonra...” dedi Emir, yeniden içkisinden bir yudum alırken. Hepsi dikkatle dinliyordu genç adamı. Tabii Nazlı da. Ağabeyinin bütün kaslarının gerildiğine yemin edebilirdi. Yanak kasları sinirden oynarken, çenesi muhtemelen kasılmaktan ağrımaya başlamıştı. Daha ne kadar dinleyecekti bu saçmalığı, çok merak ediyordu.

“...Gece gece evime geldi. Sen saf mısın? Bir de inat yapıyor, o saatte gelmiş. Merhametliydi bak, bunu söylemeden geçemeyecegim” dedi arkadaşlarını güldürürken “Hastayım diye yalan attım, hemen çorba yapmış. Tadı güzeldi..her ikisininde!” dedi muzipçe ve hemen devam etti “Buna şarap uzattım. İlk kahdehde kafayı buldu..sonrası şahaneydi. Hemen kollarıma bayıldı ve sabaha kadar sev...” diyemeden yüzüne sert bir yumruk yedi. Ayaz genç adamı yakasından tutup ayağa kaldırdı ve boş bir alana getirdi. Sertçe kafa atarak yere yığdı genç adamı. Emir afallamış bir halde yerde yatarken, deli gibi tekmelerini savurmaya başladı. Meydan dayağı çekiyordu genç adama, tıpkı tatlı karısının yediği o acımasız dayak gibi, sert ve acımasız tekmelerini Emir’in sol bacağına indiriyordu hayvani bir güçle.

“Demek adı Fadime’ydi!” dedi bu sefer de yumruklarını ard ardına yüzüne geçirerek. Daha demin kahkaha atan o biçimsiz çenesini kırmak istiyordu.
“O ismi ve o’na dair bütün anıları unutacaksın? Anladın mı?” Diye kükredi Ayaz, korkunçca. Emir’den ‘Evet’ cevabını duyana dek, bütün ayların sıkıntısını çıkarana kadar hırpaladı genç adamı. Fadime’nin bu adi heriften hoşlandığını hatırladıkça daha da öfkeli vuruyordu. 

Misafirleri Nazlı’ya emanet ederek, hızla arabasına yöneldi ve son sürat eve sürdü. Şu an dizlerinin üstüne çöküp, genç kıza o’nu nasıl sevdiğini söylemek istiyordu. Aslında Emir’in kendisini tehdit ederken masasına bıraktığı resimden o’na aşık olup, sırf bu yüzden o tehditi yediğini ve evlenmeyi kabul ettiğini. O’nu Emir’den deli gibi kıskandığını, ilk öpücüğünü kendisine değilde o aşşağılık herife verdiği için çıldırdığını ve bu yüzden o’na eziyet ettiğini haykırmak istiyordu. Artık bunları içinde tutamıyordu. Her şeyi ile o küçük kadına aitti. Fakat bilmediği ise, genç kadının gerçek sevgiyi ve mutluluğu ilk kendinde tattığıydı.

Hızla arabasından indi ve heves dolu, koşar adımlarla odalarına çıktı. Fakat Fadime yoktu. Önce bütün evi aradı, bulamayınca bahçeye çıktı. Lakin genç kadın orada da yoktu. Sakinleşmeye çalışarak tekrar odalarına çıktı ve dolap kapağının açık olduğunu gördü. Fadime’nin kol çantası da yoktu. O çantasında kimlik ve pasaportun olduğunu biliyordu, genç adam.
“Kahretsin!” diye, çaresizce tısladı.

Ayaz sakin kalmaya uğraşırken korkunun hain tohumları çoktan yüreğine serpilmişti. O Köhne yüreği sonunda lüks bir bir kadın bulmuştu; hesapsız kitapsız kendisini seven...Fakat nankörlüğü ve öfkesi onları geri tepmişti. Hemen Nazlı’yı aradı. Son zamanlarda o’nunla çok yakınlaşmışlardı, öyleyse Nazlı karısının nereye gidebileceğini bilirdi. Fakat genç kız da yengesinden bihaberdi.

İki gündür aramadıkları hastahane, sormadıkları karakol kalmamıştı. Bu elbet iç açıcı bir haber değildi, fakat en azından yaşıyordu. Belki de cesedi henüz bulunamamıştı, ki bu olasılğı düşünmek bile istemiyordu. 

Ayaz en son gittikleri hastahanede çıldırmıştı. Çaresizliği ilk defa iliklerine kadar hisseden genç adam, bu akşam da eli boş döndü o hiç gitmek istemediği evine. Karısı olmadan ne evin tadı vardı ne de yaşamanın. Yatak odasında bile yatmak işkence gibi geliyordu, cünkü her yerde karısının kokusu vardı; duvarlarda bile...

Kapının önündeki merdivenlere oturuverdi birden. Dizinin birini yukarı kırmış, dirseğini de üstüne koymuştu. Omuzları çökük, bakışları mahzundu. O’nu bu kadar kolay kaybettiğine inanamıyordu. Nasıl bu kadar aptal olabilmişti. Şu lanet gururunu parçalamak istedi. 

Az sonra baş ve işaret parmağını gözlerine bastırdı. Buğulanmış gözbebeklerinden önünü göremiyordu. Nazlı birden yıkılan ağabeyine çevirdi bakışlarını. Tanıdığı Ayaz’dan öyle uzaktı ki. Avutulmayı bekler gibiydi. O an anladı ki, bu sersem karısına sırılsıklam aşıktı..

Ayaz, gözünün ucundan minik ayakkabılar gördü. “Fadime!” Diye ayağa fırlamıştı. Kendi karısı en fazla 36 numara ayakkabı giyiyordu, tıpkı bahçeye dolan bazı çocuklar gibi. Aralarında daha küçükleri de vardı. Ayaz ilk önce Nazlı’ya baktı ve sonra da bahçesine dalan kırk yaşlarındaki hafif kel adama. 

“Ben Asım Koçak. Fadime Karadağ burada mı?” dedi adam etrafına bakınarak. Ayaz kaşlarını çattı. Gözleri bir an için ellerinde çiçek tutan çocuklara kaydı. “Karımı neden soruyorsunuz?”
“Teşekkür etmek için..” dedi adam bir çocuğun başını okşarken “Karınız son yedi aydır çocuk yetiştirme yurdu için uğraşıyor. Eğer o yangından sonra bir destek almasaydık, ayağa kalkmamız mümkün olmazdı. Fadime hanım yurda yeni bilgisayarlar bile aldırttı, şu gördüğünüz çocukların her birini tek tek giydirdi. O, garipleri sevindirmekten çekinmedi. Dilerim Allah’ta o’nun yüzünü güldürür! Karınız gerçekten harika bir insan!” Diye övgülerini sonlandırdı, Asım. Ayaz o yurdun yandığını duymuştu, fakat küçük bir şey diye aldırmamıştı. Şimdi ise duydukları karşısında şoka uğramıştı. Genç kadın bütün hesabındaki parayı buraya harcıyordu demek..

“Ah” diye atıldı Nazlı “biz pek kadir, kıymet bilmiyoruz..” diye de ekledi, adamın tuhaf bakışları altında. “Fadime yok.” 
“Öyle mi?”
Bu arada Ayaz öldürücü bakışlarını Nazlı’ya doğrulttu.
“Karım ailesini görmeye gitti bey efendi. Geldiğinde mutlaka uğrarız!”
“Çok seviniriz doğrusu...iyi akşamlar...hadi çocuklar!” 
Asım bey ve çocuklar bahçeden uzaklaşırken, genç adam Fadime’nin taşıdığı varlığı düşündü. O minik şey de böyle tatlı olacak mıyıdı acaba?

“Hadi abi, içeri girelim!” dedi Nazlı, ağabeyinin koluna girerken. Ayaz önden ilerlerken genç kız elinde tuttuğu arabanın anahtarlarını yere düşürdü. Almak için eğildiğinde ise, evlerine doğru gelen minik adımları gördü. Başını yukarı kaldırmasıyla, şok içinde “Fadime?” demesi, bir olmuştu. 

Ayaz hızla başını çevirdi. Bu...bu olabilir miydi? Fadime miydi o kendisine bakan tatlı kadın? Birden kan dolaşımının hızlandığını hissetti. Genç kadının kısılı sesini duyduğunda ise tüyleri ürperdi. Bu o’ydu! 
“Gidecek...başka yerim...yoktu..diye buraya..” diye, mahcubiyet dolu bir sesle konuştu. Başını eğdi ve parmaklarını birbirine geçirdi.

Ayaz hiç düşünmeden, o koca bedeniyle karısına doğru gitti. Tüm gardlarını yıkmış gibi, hızlı ve emin adımlarla karısının yanına vardı. İri elleriyle başından tutup, genç kızı geniş gövdesine, yerinden cıkacakmış gibi atan kalbinin üstüne yasladı. Bir eli ile belinden tutarken, diğer elini genç kadının ipeksi saçlarına daldırdı. İçine sokmak ister gibi sarımştı tatlı karısına.
“Fadime..” diye bir inleme çıktı ağzından, pişmanlık dolu. Dudaklarını şakaklarında ve yanağında gezdirdi. Genç kadını salmadan önce de burnunu saçlarına gömerek, başını öptü sahiplenircesine.
“Çok korktum!” Dedi, kendisinden fazla uzaklaştırmadığı karısına bakarken. Deli gibi özlemişti genç kadını. Hem de sadece iki gün içerisinde. Artık kesinlikle bu kadar ayrı kalmayacaklardı! Ayaz nereye, Fadime oraya.

Fakat genç kadından çıt dahi çıkmıyordu. Ayaz suçlu olduğunu biliyordu. Genç adam alnını karısının alnına yaslandırdı. Elleriyle saçlarını okşarken, bütün pişmanlığını dile getirmek için ağzını araladı.
“O gün ettiğim laflar için..” Demişti, fakat gözlerini bir saniye olsun karısının melek yüzünden ayırmadığı için, durdu. Genç kadının kasılan yüzü kısa sürede, acı dolu bir ifadeye bürününce “İyi misin, birtanem?” diye sordu endişeyle.

Fadime kocaman olmuş gözleriyle kocasına baktı. Yüzü tekrar acıyla kasılırken, zoraki olsa da gülümsedi “Ne dedin sen?” Bu sorunun ardından acısı dahada çoğalmış olacak ki “Ah..” dedi, karnını tutarak. Kocasının endişeli gözleri karısının üzerindeydi “Neyin var, sevgilim? Beni korkutuyorsun!”

Ayaz’ın diline öyle yakışıyordu ki bu kelimeler, Fadime mutluluk dolu gözlerle kocasının endişeli yününe baktı ve boşta kalan diğer elini kocasının erkeksi yüzüne koydu. Genç adam bu sıcaklıkla kendinden geçti.
“Korkma, sevgilim...sanırım kızım artık seni görmek istiyor!”

2 Sene sonra

Genç kadın aynanın karşısında iyice belirginleşmiş karnına baktı. Beş aylık olmuştu oğlu. Babasına benzemesini çok istiyordu. İnatçı, sert, huysuz, ama sevdiklerine deli gibi bağlı bir adam. Banyodan gelen seslere çevirdi başını. Küçük kızı, anlaşılan yine babasının traş oluşunu büyük bir zevkle izliyordu. Ayaz, o doğdu doğalı daha bir titrer olmuştu karısının üzerine. Minik kızının her şeyiyle neredeyse o ilgileniyordu. Kızı da Ayaz için aklını veriyordu. Neredeyse her gün beraber yatıyorlardı, tabii genç kadını aralarından kovarak. 

Fadime Ayaz’ın o’nu dışlamayıp, kendi öz evladı gibi kabul etmesine minettar olmasına rağmen, kendisi dışlanıldığı için çok sinirleniyordu. Zaten geniş gövdesi ile artık koltuklara bile zor sığıyordu. Ama bu akşam onları def edecekti başından. O koca yatakta, tek başına sere serpe uyuyacaktı. Kocasının o’nu yataktan göndermesinin tek sebebi ise küçük kızın uykuda tekme atmasıydı. Karısına ve oğluna bir zarar geleceğinden deli gibi korkuyordu. Tabii bunu karısının bilmesine gerek yoktu. Az eğlenmek o’nunda hakkıydı.

Genç adam az sonra kucağında ki kızı ile dışarı çıktı. Fadime balkona çıkmıştı. Ayaz, geniş adımlarla karısınına yanına gitti saçlarından öptü. Genç kadın bedenini kendisine çevirirken, kocasının güven verici ellerini karnında hissetti. “Annemiz nasıl?” Genç kadının dudakları yukarıya kıvrıldı bu soru karşısında. “İyi. Peki ya babamız?” Ayaz kucağında ki sarışın kıza baktı ve yanağına bir öpücük kondurdu. Gözlerini yavaşça karısına çevirdi. Elini yanağına koydu ve karısının elini öpmesini izledi. 
“Dünya güzeli bir kızım...” diye başladığı cümleyi, muziplikle bitirdi “..ve cadaloz bir karım var!” diye sonlandırdı cümlesini, neredeyse kahkaha atarak. Zira genç kadının bu sefer ki hamileliği biraz zahmetli geçiyordu. 

Genç kadın gözlerini kıstı. “Yani?” Demişti o inatçı burnunu havaya kaldırarak. “Kötü mü hissediyorsun kendini?!” Genç adamın dudaklarına yerleşen tebessüm daha da belirginleşti. Fadime’nin belinden tuttuğu gibi geniş gövdesine yasladı. “Yani....eğer bütün hamileliklerin böyle geçecekse...” 
“Seni oyarım!” Dedi genç kadın, kocasının sözünü bitirmesine izin vermeyerek. Ayaz’ın alay dolu ses tonuna karşın, uyaran, tehlikeli bir ses tonu vardı. Fakat genç adam hâlâ gülüyordu. 
“Seni Seviyorum, köylü kızı!” dedi sesine nazaran, samimiyet dolu gözlerle karısının gözlerine bakarken. Fadime, içini delen bu bakışlardan iliklerine kadar sevgi uzandığını hissetti. Bu şeyin hic bitmemesini diliyordu..
“Ben de seni, uyuz adam!” diye yanıtladı kocasını, genç adamın dudaklarını dudaklarında hissetmeden önce.

Onlar aşkın en yalın halini yüreklerinde barındırarak, mutluluklar diyarına konuk olurken, minik kızları da sevinç çığlıklarıyla ellerini çırpıştırıyordu...

Aşk nasip işidir, hesap işi değil! 
Aşk adayıştır, arayış değil! 
Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, 
aşk seni bulmaya gelir!

Hz. mevlana

************SON**********

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 27, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Eğreti Sevgili - Tek Bölümlük Hikaye [BİTTİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin