•Başlangıç

13 1 3
                                    

"Gelmek istemediğine emin misin?" dedi bir numaralı kardeş. Kafamı inandırıcı olması için sallarken konuştum.

"Evet eminim," dedim son harfi uzatarak. Ardından ekledim. "Ayrıca sizle gelmem için duş almam lazım. Saçımın yağlı olduğu neredeyse 10 metre öteden anlaşılıyor. Ve sizin beni beklemeye zamanınız yok."

"Tamam o zaman." dedi içinin rahat etmediğini belli eden Uygar. Uygar aynı zamanda bir numaralı dediğim kardeş oluyordu. İlk o doğmuştu, sonra ben ve ardından da Uzay. Hepimizin arasında yaklaşık bir dakika vardı. Mesela ben Uzay'dan kırk üç saniye büyüktüm ama yeri geldiğinde bunu kullanıyordum elbette. Birde abimiz Çağan vardı. Biz üçüzdük, Çağan ise bizden beş yaş büyüktü. Eminim bizim üçüz doğmamız en çok annemleri şaşırtmıştı. Düşünsenize ikinci bir çocuğunuz olacağını düşünürken bir bakıyorsunuz toplam dört çocuğa sahipsiniz. Ama annemlerin bunu hiç sıkıntı yaptığını zannetmiyorum. Hatta her seferinde böyle olmasının çok daha iyi olduğunu söylerdi. Tabi hamilelik döneminde çok zorlanmış. Sonuçta üç tane can var içinde ve doğum gerçekleşirken de annem için riskliymiş. Ama çok şükür ki hepimiz sağlıklı bir şekilde hayattaydık. Gelir durumumuz da iyi olduğu için biz üniversiteye başladığımızda bir sıkıntımız olmayacaktı. Bu açıdan şanslıydık. Hem de çok şanslıydık. Ailem çok sıkı çalışıyordu. İşkolik bir babam var diyebilirdim. Annem de sürekli vakıf yemekleriydi, gerektiğinde çağrıldığı şirket toplantılarıydı derken anne ve babamızı çok görememiştik. Klasik zengin aile çocuklarıydık belki. Ama abim her zaman daha şanslı olduğumuzu söylerdi. Biz doğmadan önce daha çok çalışıyorlarmış. Ama biz üçümüz beraber büyüdüğümüz için özellikle şanslıydık bence. Tabi birde evin tek kızı olduğum için evimizin prensesiydim. Bundan hiçbir zaman şikayetçi olmamıştım hatta hep çok memnundum. Ama bunun bazı sıkıntıları vardı. Aslında benim için çok büyük sıkıntıları vardı. Üçüz olduğumuz için okulumuzda dikkat çekiyorduk demek isterdim. Ama sanırım bu anaokulunda kalmıştı. Abim nedense kimliğimi gizlememi istiyordu. Yani sınıf arkadaşlarım hariç kimse bizim üçüz olduğumuzu bilmiyordu. Bunun sebebini ona sorduğumda ise ona zarar vermek isteyenlerin beni kullanabileceğini öne sürüyordu. Gerçekten çok kıskançtı ve birde çok sevilen biri olmasına rağmen onu çekemeyenlerin onun eski kız arkadaşlarıyla ya da yanında takıldığı yakın kız arkadaşlarıyla konuşup bir süre beraber vakit geçirdikten sonra yarı yolda bıraktıklarından bahsediyordu. Bunun sebebi de hem gece hayatında sürekli anılan isimlerden biri olması hem de ailemizin katıldığı kokteyllerde ve yemeklerde de aynı şekilde göze çarpan isim olmasıydı. Evet haklıydı belki. Ama beni dünyadaki tüm kötülüklerden koruyamazdı ki. Sırf doğru düzgün arkadaşım yok diye okulun etkinliklerine bile katılmıyordum. Çünkü beraber olabileceğim biri yoktu. Okulda Uygar ve Uzay'la vakit geçiremiyordum. Onlar da abimi haklı buluyorlardı. Bu benim canımı sıkan bir şeydi. Gerçekten canımı sıkıyordu. Bugün de Uzay ve Uygar'ın gittiği her sene yapılan kampa yine gitmemiştim. Gitsem ne değişecekti ki zaten? Aniden sihirli bir perinin gelip birileriyle arkadaş olmamı sağlayacağını sanmıyordum. Aslında tek hata abimlerde de değildi. En azından sınıftakilerle arkadaş olabilirdim. Gerçi sınıftaki çoğu kişi de benim onlarla üçüz olduğumu bilmiyordu ya, neyse. Bilen çok az kişi vardı ve onlar da belli etmiyordu. Özel hayatta da görmediğim için bilen sınıf arkadaşlarım tarafından onlara ikizler gibi muamele yapılıyordu. Gençliğimin en güzel yılları böyle geçip gidiyordu işte. Beni en çok yıpratan şey ise tamamen görünmez olmaktı. Bu ise benim kişiliğimle hiç ama hiç uyuşmuyordu.

*

Son kez aynaya bakıp saçlarımı düzelttim ve sandalyemde duran çantamı alıp odamdan çıktım. Her zaman yaptığım gibi seke seke merdivenlerden inerken yardımcımız Sultan teyze her gün olduğu gibi bana seslendi.

"Deren, dikkatli in! Bir yerine bir şey olursa görürsün."

Kıkırdayıp üçüncü merdivenden aşağı atladım ve koşarak gidip masadaki yerimi aldım.

"Günaydın."

"Günaydın." diye ağzının içinde geveledi Uzay. Uygar'sa her sabahın aksine bugün daha dinçti.

"Günaydın." dedi gereğinden yüksek bir sesle.

"Uygar'cığım seni duyabiliyoruz. Bağırmana gerek yok." dedim gülerek. Onunla dalga geçtiğimi anlayınca ağzındaki zeytin çekirdeğini bana fırlattı. Son anda kenara çekilirken çekirdek yere düştü.

"Terbiyesiz. Görüyor musun ne yaptığını? Sultan teyze!" diye bağırdım yere eğilip çekirdeği alırken. Sultan teyze elleri ıslak bir şekilde yanımıza geldi. "Ne oldu yavrum?" dedi telaşlı sesiyle.

"Uygar bana çekirdek atıyor."

"Yavrum eşek kadar oldunuz hala çocuk gibi davranıyorsunuz. Bak Uzay'ım hiç yapıyor mu öyle?" dedi.

"Ama böyle uyku sersemi olmasa yapar ki o da." dedim omuz silkip. Uygar başıyla beni onaylarken Sultan teyze kafasını iki yana sallayıp mutfağa döndü. Tam o sırada alttan biri bana tekme attı.

"Uygar!" diye bağırdım. Aslında resmen çığırdım. Sesim biraz cırtlaktı da.

"Çığırma kızım ya!" dedi kafama vuran Uzay.

"Bakın bana fiziksel şiddet uyguluyorsunuz. Bunları hep bir kenara yazıyorum günü geldiğinde en güzel şekilde kullanacağım." dedim ve ağzıma bir salatalık attım. Onlarsa bu laflarımı umursamayarak kahvaltılarına döndüler. Göz devirdim. Her zamanki gıcıklıkları.

Kahvaltıdan sonra okula geldiğimde yine onlardan farklı tarafa yürümüştüm. Sınıfa bile beraber gidip gelemiyorduk resmen. Yine de umursamamaya çalışıp çantamı sırama koydum. Ardından da kantine su almaya gittim. Sıkıcı beş dersin ardından öğle arası zili çalınca ayağa kalkıp 'kurtarıcım' diye bağırasım gelmişti ama tabi ki böyle bir rezillik yapmadım. Onun yerine yavaş adımlarla yerimden kalkıp kantine doğru yol aldım. Yemek sırasına girdiğimde çok acıkmadığımı fark edip sadece bir elma aldım. Sabah kahvaltımı iyi yaptığım zaman çok acıkmıyordum. Zaten diğer derslerde acıkırsam inip tost yiyebilirdim. Elmamı yiyerek merdivenlerden çıkmaya başladım. Her çıktığım basamağı sayıyordum. Bu bir işime yaramayacaktı ama maksat vakit geçsindi. Sınıf kapısına geldiğimde tam içeri girecekken bizimkilerin biriyle yaptığı konuşmayı duyunca kenara geçtim. Kapı açık olduğu için konuşulanları net bir şekilde duyabiliyordum.

"Sizin kardeşinizin bizim okulda olduğu söylentileri yayılmış oğlum. Ne iş?" dedi sesinden tanıdığım Cem.

"Saçmalama. Kardeşimiz bu okulda olsa bizle olmaz mıydı sence?" dedi Uygar. Bunu duyunca göz devirip içeri girdim ve yarısını yemiş olduğum elmamı çöpe attım. İştahım kaçmıştı. Elmayı sert atmış olmalıyım ki üçü de dönüp bana baktı ama ben onlara bakmadan sırama geçtim.

"Ne bileyim abi? Magazinlerde bile sır olarak saklıyorsunuz resmen kardeşinizi. Ondan sordum."

Bu da ayrı bir konuydu tabi. Benden "Başaran Ailesinin gizemli kızı" diye bahsediyordu magazinler. İş bu kadar büyüktü işte. Kulaklığımı ve telefonumu çantamın ön gözünden alıp dışarı çıktım. Çıkarken son duyduğum ise Cem'in "Abi siz üçüz değil misiniz? Niye beraber değilsiniz ki..." diye sormasıydı.

###

Merhabaa! Yeni bir hikaye yeni bir heyecanla karşınızdayım. Okuduğunuz gibi biraz daha farklı bir kurgu bu seferki. Böyle tamamen ciddiyet içermiyor. Yani tabi ciddi sahneleri de var ama ben bu sefer kendimi iyi hissetmek için yazıyorum ve ümitliyim bu hikayeden. Umarım güzel olur diyorum. Ben yazarken mutluydum. Sizde okurken mutlu olursunuz inşallah. Başlarda biraz sıkıcı olabilir. Ama ileriki bölümlerde olayları kızıştırmayı düşünüyorum. Oy ve yorumlarınız bekliyorum. Unutmayın her hikaye bir şansı hak eder. Siz bu hikayeye de bir şans verin.

En kısa zamanda görüşmek üzere! Kendinize iyi bakın.

Ay IşığındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin