Sonunda İstanbul'uma, memleketime döndüm. 3 sene boyunca New York'ta yatılı lise okuyunca İstanbul bir değişik gelir herhalde. İnşallah alışmakta o kadar zorlanmam. Telefonum çalıyordu arayan annemdi.
- Eylül, kızım benim çok özledim seni. Kavuşmamıza saatler kaldı.
- Ben de seni çok özledim. Ama en çok Cemre'yi.
- Ayıp ediyorsun ama arkadaş ayrı aile ayrı.
- Cemre de aileden. Cemre de benim kardeşim.
- İyi peki tamam. Öyle olsun. Ne diyecektim ben... He! Hatırladım. Kızım seni havaalanından almaya Güney'in arkadaşı Serkan gelecek.
- Neden Güney gelmiyor da arkadaşı geliyor?
- Kızım abinin arkadaşı da abin sayılır. Neyse çocuk mavi gözlü, sarı saçlı bir çocuk görünce tanırsın.
- Tamam. Kapatıyorum şimdi. Havaalanına gidecem.
- Dikkatli ol kuzum.
- Tamam. Ha! Anne dur kapama!
Annem çoktan kapamıştı. Ona peşimde bir sapık olduğunu söyleyecektim. Neyse ya söylemeyeyim. Şimdi büyütecek. Zaten ülkeme dönüyorum sapık burada kalıyor. Bir taksi çağırdım ve havaalanına gittim. Uçağa ucu ucuna yetiştim. Bindim uçağa. Elimde koca bir bavulla kalabalıkta ilerlemeye, yerimi bulmaya çalışıyordum. Nerde şu F5? Off! He, buldum!ç sonunda! Koca bavulumu bagaja koydum tabi bir hostes ablanın yardımıyla. Oturdum yerime. Yanıma bir adam geçti. Adam soğan gibi kokuyordu. Adama parfüm vermek için elimdeki çantaya yöneldim. Kahretsin! Parfümüm bavulumdaydı. Her şeyi boşverip uyumaya karar verdim. Tam gözlerimi kapattım, pilot anons yaptı. Anonsu bittiğinde uyumak için tekrar gözlerimi kapadım. Yok, olmuyor! Uyuyamıyorum! Bu sefer uyumak için farklı bir yöntem denedim. Çantamdan kitabımı çıkardım ve okumaya başladım. Macera, gizem dolu kitapları pek sevmem ve okuduğum kitap "Yüzüklerin Efendisi" idi. Hiç yoktan iyidir. Kitabı okumaya başladım. Aradan bir saat geçti ve ben hâlâ okuyordum. Göz kapaklarım yavaşça kapandı. Gözlerimi açtığımda herkes bagajdan bavulunu alıyordu ve büyük bir gürültü vardı. Bir teyze beni dürtüyordu.
- Hadi uyan kızım, iniyoruz.
- Teşekkür ederim
Bagajdan bavulunu aldım ve uçaktan indim. Otobüs ile uçak pistinden havaalanına gittik. Havaalanından tam çıkıyordum ki arkamdan biri tuttu. Döndüm arkamı.
- Ne yapıyorsun!
- Tanımadın mı beni kız? New York sapığın ben.
- Kemal! Ya bırak beni! İmdat!
- Bu kalakabalıkta seni kim duyar ki?
- Ya bırak!
Birden yanıma sarışın bir çocuk geldi. Kemal'in elinden kurtardı beni. Bavulumu benim elimden aldı ve elimi sıkıca tuttuğu gibi koşmaya başladı. Havaalanından çıktık. Yorulmuştuk.
- Sen de kimsin!
- Serkan ben. Abinin arkadaşı.
- Hee, Serkan sensin demek.
- Evet benim, daha farklı bir şey mi bekliyordun hadi geç arabaya.
Arabaya bindik.
- Evet, daha farklı birini bekliyordum. Mesela daha kibar birini.
- Bana şimdi terbiyesiz mi diyorsun? Abinin arkadaşına hem de.
- Ya Güney benim abim değil. Benden sadece iki yaş büyük.
- Tamam. Kardeşin o zaman.
- Bu oldu işte.
- Neyse gidelim artık.
Arabayı sürmeye başladı.
- O adam kimdi?
- Hiç...
- Nasıl hiç? Seni baya tutuyordu.
- Tamam söyleyecem ama aileme söylemek yok. Onlar çok büyütür çünkü.
- Tamam söz.
- O adam New York'ta peşime takıldı. Nereye gitsem arkamdaydı. Sapıktı işte.
- Pislik herif. Bir daha sana yaklaşsın gösteririm ona ben.
- Pardon da sen kim oluyorsun? Beni koruyacak bir ailem var merak etme yani. Sana ihtiyacım yok.
- Peki tamam.
Eve ulaştık. Kapıyı çalar çalmaz kapı açıldı. İnanamıyorum her yer en sevdiğim dizi "Teen Wolf" un posterleriyle donatılmıştı. Hemen anneme sarıldım.
- Kızım çok özledim seni. Ne kadar da büyümüşsün.
- E yani reşit oldum artık.
- Acıktın mı?
- Evet ama bir şey yemiyecem diyetteyim.
- Tamam o zaman aç aç, reşit reşit otur sen.
Babam ve Güney geldi.
- Baba!
- Kızım, çok özledim seni.
- Ben de.
Güney bana tip tip bakıyordu.
- Abini özledin mi?
- Hayır.
- Ama ben seni çok özledim. Sen gittiğinden beri kimseyle kavga edemiyorum.
- Ya!
Sarıldık Güney'le de. Annem Serkan'a teşekkür etti ve içeri girdik. Ben hemen merdivenleri hızlı hızlı çıkıp odama girdim. Girdiğimle çığlık atmam bir oldu.
- Cemre!
- Eylül!
İnanamıyordum. 3 senedir göremediğim Cemre yatağımda oturuyordu. Hemen üstüne atladım. Doya doya sarıldık.
- Ya seni çok özledim Cemre ya!
- Ben de seni. E anlat bakalım boyfriend yaptın mı New York'larda? Ay Amerikalılar bir de çok yakışıklıdır. Nasıl biri? Kumral mı sarışın mı?
- Hee yaptım. Yapa yapa peşime bir sapık taktım.
- Ne! Ne diyorsun sen? Ne sapığı? Annenler biliyor mu?
- Hayır, bilmiyorlar.
- Neden?
- Cemre annemi bilmiyor musun? Şimdi karakol karakol gezecek, tüm emniyeti ayağa kaldırır. Anlatıyorum ama annemler söylemek yok.
- Söz.
- Bir okul çıkışı gezeyim biraz dedim. Adamın teki takip ediyor beni. İlk önce umursamadım. Ama bu her gün peşimdeydi. Hiçbir şey yapmıyordu. Bir gün durdurdu beni tanışalım mı adım Kemal falan dedi. Hiçbir şey demeden gittim. Bu her gün böyle devam etti. Havaalanındayken beni köşeye sıkıştırdı, tuttu beni. O sırada da Serkan geldi kurtardı beni işte.
- Bizim Serkan mı?
- Ta kendisi.
- İster mısın sevgili olun?
- Yok ya ne isteyecem.
O sırada Güney geldi. Meğer bizi dinliyormuş.
- Kemal sapığına da selamını söyle.
- Ya sen bizi mi dinliyorsun?
- E yani. Hemen annemlere anlatıyorsun ya da ben anlatıyorum.
Cemre'yle bakıştık.