Kapkaranlık bir odada oturuyorum. Neredeyim emin olun en ufacık bir fikrim yok. Bir ışık var tepemde, neyin nesi çözemediğim. Bir ses var, çok tanıdık bir ses. Hafızamı zorluyorum biraz, eski bir ses bu ses. Çok eski bir ses. Hatırlıyorum galiba. Dedemin olduğunu tahmin ettiğim ses "Sakın!" Diyor. "Sakın kendini kullandırtma. Bir oyun oynarsan eğer bu ölüm oyunun olabilir yavrum. İnsanlar için fedakarlıktan kaçın biraz. Herkesi mutlu edemeyiz her zaman. Bazı insanları üzmek zorundayız. En sevdiğimiz de olsa, hiç sevmediğimiz de olsa... Onlarla ilişkilerini iyi ölç biç. Üzülmeni istemiyorum yavrum, sana birşey olması fikri beni çok korkutuyor Serena! Nolur sevmediğin veya hiç bir his duymadığın insanlar için kendinden vaz geçme. Seni üzecekler Serena. Ne yapıp edip seni üzecekler. Üzülsen bile ayakta dimdik duracaksın. Hayat karşına ne çıkarırsa çıkartsın dimdik duracaksın. Söz ver bana kuzum, ayakta kalacaksın. Vaz geçmeyeceksin çünkü hiç kimse çabuk giden insanları sevmez. Hayat sana sırtını bile dönse, sen ona sarılacaksın. Ağlayacaksın, uyku girmeyecek gözlerine, vicdan azabı değil de bazen kalıramayacaksın bazı şeyleri. Üzecekler seni yavrum. Kimsenin önünde üzülmeyeceksin. Ailenin önünde bile. Çünkü onlar üstüne fazla titreyecek yada fazla baskı yapacak. Daha çok duygusallaşacaksın. Sana bunu yapmasınlar, yapamasınlar. İzin verme lütfen. Kocaman sevgilerden bir demet kuzum. Sevgilerden bir demet..."
Sıçrayarak uyandım uykudan. Nasıl bir rüya görmüştüm ben. Ellerimle yüzüme deydiğimde ağlamış olduğumu anladım. İçim öyle garip, kafam öyle karışmıştı ki. Ne demek oluyordu bu? İçimdeki o ağlama hissi neden geçmiyordu? Gözyaşlarım artık göz pınarlarıma hücum etmeye başlamıştı ve ben onları durduramıyordum. Komidinimdeki telefonumun tuş kilidine bastım ve saatin sabahın 4.30'u olduğunu gördüm. Birkaç damla yaş düştü gözümden, koluma damladı. Aslında son zamanlarda hiç iyi değilim. Herşey çok üstüme geliyor. Annem ve babam artık bana karşı çok ilgisizleşti. Adam akıllı konuşmuyoruz bile artık. Bunun ağırlığını hangi felsefeci, hangi edebiyatçı anlatabilir ki? İşleriyle o kadar meşguller ki, iki tane çocukları olduğunun farkında değiller. Bugün Doğa'nın yanına giderken Doğa'nın eski sevgilisi Batuhanla karşılaştım. Biraz lafladık. Batuhan çok tatlı bir insandır. Çok efendi, çok kibardır. Konuşmamız bitince Doğa'yı aramaya devam ettim. Tabi ben Doğa'yı bulana kadar öğle arası bitmişti. Zaten çokta aç değildim. Sınıfa geçip Doğa'yı beklemeye başladım. Doğa bir hışımla sınıfa girdi. Elindeki telefonu burnuma kadar uzattı ve
"Lan sen benim kardeşim değil miydin Serena? Bu kahkahalar ne? Ulan beni hiç mi düşünmedin. Neyse Serena hayırlı olsun. Umarım ikiniz mutlu olursunuz!" dedi. Sonra da arkasını döndü ve gitti. Açıklama bile yapamadım. Ama ben hiçbir şey yapmamıştım. Hem o lanet olası fotoğrafı hangi beyinsiz, salak mahluk çekmişolabilir ki? Aklıma gelen ilk kişi Ayris oldu. Ama hemen onu suçlamak istemedim. Ama içim parçalanıyordu. En yakın arkadaşımla aram bozulmuştu. Lanet olası bir fotoğraf yüzünden. Adaletinin çarkına soktuğumun dünyası. Zaten bu beni sabah çok etkilemişti. Bir de şimdi dedeme ait olduğunu düşündüğüm ses gece bana kendini sakın kullandırtma diyor. Mert Yılmaz bana gelip yalandan bir çıkma teklifi ediyor. Bunların hepsi tesadüf mü? Kafam o kadar yorulmuştu ki. Kafamı yastığa koyduğumda beş dakika içinde uyuyakalmıştım.***
Sabah alarmımın tiz sesiyle gözlerimi açtım. Yine soğuktu Ankara, yine ayazdı. Annem kapıyı tıklatarak odama girdi.
"Serena bugün baban ve ben eve biraz geç geleceğiz. Okuldan Selim'i sen al ve anneannene geçin tamam mı kuzum. Zaten o da sizi çok özlemiş."
Dün akşamki rüya geldi birden aklıma. Gözlerim doldu yine. Allahım bu ne lanet bi his böyle. Sanki iki dar duvarın arasına sıkışıp kalmış gibiyim. Ne adım atabiliyorum, ne de duvarları itip yoluma devam ediyorum. Peki Mert konusunda ne yapacaktım? Kabul edip, bir müddet sevgilimmiş gibi mi davranacaktım yoksa kabul etmeyip, ilk duygularımın katilini bir başkası ile mi görecektim? Açıkcası hiçbir fikrim yoktu.
Bunları düşünürken kendimi okulun yangın merdivenlerinde otururken buldum. Gözlerim gene dolmuştu.
Eski günlerimi özlemiştim.
Hani şu sokakta koşup terlediğimiz, annemizden bu yüzden azar işittiğimiz günleri. Saklambaç oynadığımız, seksek oynadığımız günleri özledim. Çocukluğumu özledim işte.
Bunları düşünürken omuzumda bir sıcaklık hissettim.
Arkamı döndüğümde Mert orada dikiliyordu. Islak ve tahminen kızarmış gözlerimi ondan kaçırıp, saklamaya çalışmıştım. En son benimle dalga geçtiklerinde bu kadar ağlamıştım.Sanırım orta okulda idim. Diğer kızlar gayet olgun ve güzellerdi. Benim ise çok sayıda sivilcem ve siyah noktam vardı. Vücut hatlarım da fazla belirgin değildi. Hatta bir gün çok yakın bir arkadaşım " Senin bedenin galiba 45 falan tatlım ya!" diyerek beni herkesin içinde küçük düşürmüştü. Minik bir tip olmak benim suçum değildi. Bunları önemli şeyler değil düşününce ama o zamanlar önemli geliyordu.
Düşüncelerimden sıyrılıp, kendimi toparlarken Mert bana şaşkın ama muazzam bir şekilde bakıyordu.
"Ne oldu sana Serena? Niye o yeşil güzel gözlerin doldu senin? Kim üzdü seni?"
Yeşil güzel gözlerin lafını ilk defa bana Mert söylüyordu. Yanıma oturdu, elini omzuma koyup beni kendi göğsüne yasladı. Bana güç vermeye çalışıyordu, belliydi.
"Hadi anlat bana minik kuş. Kimler üzdü seni?"
Kendimi zar zor toparladım.
"Mert ben artık dayanamıyorum. Her şey çok fazla geliyor artık bana. Ben niye böyle oldum Mert?"
Kelimeler zar zor çıkıyordu ağzımdan. Tutamıyordum göz pınarlarıma dolan göz yaşlarımı.
"Serena artık ben varım tamam mı? Üzemezler artık seni, izin veremezsin seni ağlatmalarına. Söz ver bana şimdi, eğer birşey olursa hemen benim yanıma geleceksin tamam mı?"
Sırf teklifini kabul etmem için bana bunu yapıyordu. Umrundaymışım gibi gösterecekti, iyi davranacaktı ve ben de teklifine evet diyecektim.
İlk duygularımı mahveden Mert Yılmaz'a bir kez daha mı izin verecektim. Hala hatırlıyorum gecelerce ağladığımı.
"Mert, teklifin hala geçerli ise ben evet demeyi düşünüyorum."
"Serena be-ben çok teşekkür ediyorum. Na-Nasıl teşekkür etmeliyim sana?"
"Sadece hep böyle varlığını hissettir. Her zaman yanımda dur, iyi bir arkadaş gibi hep yarım et. Olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM OYUNU
Romance"Yeter artık kahrolası! Her şey lanet oyunun yüzünden oldu. Artık seni istemiyorum Mert Yılmaz. Artık git..."