Ağzımdaki sigaram ve bardağımdaki kolam ile yazıyorum bunları. Amerika da ki pisliğin, huzursuzluğun, yasa dışılığın kol gezdiği eyaletlerdeki sıradanlaşmış esrar, eroin, içki ve uyuşturucu maddelerin rahatlıkla kol ezdiği türden bir internet kafe de göz gözü görmüyor cinsten bir duman altında zar zor gördüğüm klavye tuşları ile...
Pek takılmam aslında böyle aşağılık çöplüklere ama zamanında aynı pisliğe boğazıma kadar battığımı düşünürsek çok da yabancı sayılmıyorum buraya.
Dalmış ekrana ne yazacağımı düşünürken kendime getiriyor yan masadan dokunan bir el. "Ateşini versene!" sözlerinin beynimde oluşturduğu anlam karmaşasından kurtulup ne yapacağımı şaşırmış o halimden derhal uzaklaşıyorum ve uzatıyorum 1,5 TL ye aldığım ucuz çakmağımı.
Gazını sonuna kadar açtıktan sonra büyük bir emekle sardığı cigarasını tutuşturmaya başlıyor. Çekip bıraktığı her nefeste sis bombası atılmışçasına etrafı kaplayan cigara dumanı işimi daha da zorlaştırıyor. Etrafım-ız-a toplanmış tiryakiler büyük bir heyecan içinde sıranın onlara geçmesini bekliyorlar.
Bana uzaktan bakan bir genç sıra onu atlamadan hemen önce uzatıyor yarısına gelmiş cigarayı, biliyor eskilerdenim. -Al bir fırt eskilerin anısına! Diyor.
Eskilerin anısına...
Eskilerin anısına alıyorum bende. Bir fırtda ben neden almayayım ki? Elimde heyecanla tuttuğum cigarayı götürüyorum dudaklarımın arasına. Yavaşlattığım kalp atışlarım ve şimdiden hafif hafif dönmeye başlayan başımın ardında çekiyorum içime cigarayı.
Beynimde çakmaya başlayan şimşeklerin vehali hazırda özlem duyduğum bu meret iyiden iyiye uçuruyor beni. Gözlerimden çabucak anlaşılıyor.
Öyle bir hale giriyor ki ruh halim anlatılması zor ancak tahmine açık! Kızarmaya başlayan gözlerimin ardında bambaşka bir dünyanın kapıları açılı veriyor aniden.
Zaten zar zor toplamaya çalıştığım kafam; gökyüzünde serbest atlayış yapan bir paraşütçü, hırçınca avını süzen bir şahin, kilometrelere meydan okuyan bir çita, okyanusların hâkimi balina gibi yalnız...
İyinden iyiye uzaklaşıyordum gerçek zamandan ki bunu idrak etmek çok da zor olmuyordu; akrebe dostluk etmek istermiş gibi yavaşlayan saniyeye baktığım zaman.
Ve sonunda ulaştığım düşünce nirvanasının içinde tek gördüğüm şeyin sen olduğunu fark etmiştim.
Sen...
Sen ki uçuk bir düşünce olarak kalmaya mahkûmbir hayalden öteye gitmeyeceğine and içmiş beynimde bir ur...
Gözlerin cennetten özenle indirilmiş birçift zümrüt.
Tenin melekleri andıran beyaz birçarşaf.
Cennetin yumuşaklığı ellerin...
Kan damlayan dudakların.
Hafif kızarmış yanakların.
Sen ki güzelliğin anlamı olan Hz. Yusuf 'ungölgesi.
Ve bir acıyla şok etkisi yemiş beynim tüm uyarıcılarıyla kendine geliveriyor bu yoğun düşünce selinden.
Ağzımdaki sigaranın külünün düşmüşolduğunu görüyorum klavye üstünde bale yapar gibi süzülen elimin üstüne...
Etrafıma baktığımda ise zamanın bir hayli ilerlemiş olduğunu görüyorum. Şaşkın bir halle o kaplumbağa gibi yavaş ilerleyen saniyelerin bu kadar kısa sürede nasıl da böyle zamanı sırtladığını düşünüyorum.
Oturup ayık kafayla son bir kez olanları düşünürken bir sigara daha yakmaya karar veriyor ve seni hatırlıyorum.
Durduramadığım beynimde yeniden şekillenmeye başlıyor tüm gerçeklikler!
Ya tüm bunlar gibi sende sadece bir hayal ürünüysen...?
Burak Hasan Basri ARSLAN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nirvana'da Seni Yaşamak
ПоэзияEşsiz olanın sen mi, ben mi, yoksa bu yaşadığım şey mi bilmiyorum ama, beni uçuran ne artık bulmak istiyorum...