BÖLÜM 4

23 8 4
                                    

Kaya

Eve geldiğimde anahtarlarımı vestiyerin üstüne bıraktıktan sonra ayakkabılarımı çıkarırken Gaye'den gelen bir hıçkırma işitmemle onun yanına panikleyerek koşmam bir oldu.

"Gaye! N'oldu, neden ağlıyorsun?"

"Onlar..." dedi ama hıçkırıkları sözlerini böldü.

"Kimler?" dedim yumuşak bir sesle ama cevaplamasına kalmadan annemin attığı küçük bir çığlığı duymuştum. Kahretsin, yine mi?

Hızlı bir şekilde yatak odasına gittim ve bir hışımla kapıyı açarak içeri daldım.

"Kaya, git buradan. Gaye'yi de al yanına." dedi annem sol yanağını tutarak ağlarken. "Git."

"Hayır, hayır." dedim hızlıca ve o baba bozuntusuna dönerek devam ettim. "Sen buna hakkın olduğunu mu sanıyorsun?"

"Kaya..." diye fısıldadı annem ama Kadir onun sözünü böldü.

"Onun kocasıyım. Senin de baban, laflarına ve hitabetine dikkat et."

Kısık, alaycı bir gülüş savurdum. "Ve buna hak kazandığını düşünüyorsun? Ne yani? Bir yüzükle onun kocası ve bir taraflarından çıkan bir salgıyla benim babam olduğunu mu sanıyorsun? Bugüne dek babalık namına bir şey yaptın mı bana ya da Gaye'ye? Hayır. Kendimi bildim bileli de anneme zarar veriyorsun. Ne benim babamsın, ne de onun kocası. Sen sadece evimizde yaşayan birisin, o kadar. Sen şimdi kendini insan falan da sanıyorsundur. Bu tezini de çürütmemi ister misin? Çünkü egonun sanmana izin verdiğinden de basit." Bir alaycı gülüş daha savurdum.

"Sen... Bana bunları nasıl söyleyebiliyorsun?"

"Zoruna mı gitti? Hafif konuşmaya özen göstermiştim oysa ki." dedim alay eder bir şekilde. "Aileme zarar verebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun."

"Kaya doğru konuş!" Şaşırmıştım. Yani bunun olacağını biliyordum ama bu kadar güçlü bir şekilde onu savunacağını düşünmemiştim. Sesin kaynağı babam (!) değil, annemdi. Bu kadar basitleşmiş olmasını aklım almıyordu. "O senin baban!"

Ona hayal kırıklığına bürünmüş bir bakış attım. Bir şey söyleyemedim. Yaşadığım, gözlerime yansıttığım hayal kırıklığının kelimelerle anlatılabilir bir hali yoktu.

"O benim hiçbir şeyim." dedim her kelimenin üzerinde kuvvetli vurgular yaparak. Ve birden sol yanağıma yediğim tokatla başım sağa savrulurken dudaklarımı sinirle birbirine bastırdım. Gözlerimi sıkıca kapadım ve başımı o pozisyonda tuttum. Kadir'in zevk ve alay dolu gülüşlerini duyuyordum. Yavaşça gözlerimi açıp ona dönerken çok yoğun hissettiğim iki duygu vardı. Nefret ve hayal kırıklığı. Sahildeyken o kızın nasıl o kadar nefret dolu olduğunu merak etmiştim. Şimdi anlıyordum. O kızı artık anlıyordum.

"Bir kadının senin yapamadığın bir şeyi yapabilmesine sevinmen ne hoş." Normalde kadınları aşağılamaktan hoşlanmazdım ama şu an için bu bir kozdu. Onun yüz ifadesi sertleşirken iğrenir bir ifadeyle gözlerimi anneme çevirdim. "Ve sen," dedim tükürür gibi. "Basitliğine acıyorum. İkiniz de sefil haldesiniz. Kendiniz gibi zavallı hayatınızda başarılar." diyerek kendi odama yöneldim ve küçük yaşlardan beri çalışarak biriktirdiğim 25 bin lirayı alıp çantama attım. Kalan yere de birkaç parça kıyafet koydum. Ardından sırt çantamın ön gözündeki bölmeye de bilgisayarımı ve şarj aletlerimi koyduktan sonra Gaye'nin yanına gittim.

"Abi? Ne oldu?" dedi titreyen sesiyle.

"Toparlan Gaye, gidiyoruz."

"Nereye?" dedi sesi biraz da çatallaşırken.

"Nereye olursa. Bu evde olmayalım yeter."

"Ama..."

"Aması yok, Gaye. Ben seni bu kargaşanın içinde bırakmam. Onlar adını evlilik koydukları bu şiddet dolu küçük dünyalarında mutlular. Toparlan dedim."

Öyle düşündürtebilirdi ama bu yaptığım, bir tokadın gururu değildi. Yalnızca ikisinden de iğreniyordum. Oraya annemi korumaya gitmiştim ama onun yaptığı kendine eziyet eden bir adamı savunmaktı. Ve bunu haklı çıkaracak bir şey söz konusu bile olamazdı. Ama bana tokat atan kadın annem değildi. O tamamen başka biriydi ve onu tanımıyordum.

Gaye odasına gittiğinde Gaye'yle birlikte gittim. Yavaş ve kararsız adımlarla yürüyordu ama bu kararsızlığı umrumda değildi, onu bu evde bırakmazdım ben. İkisinden de artık her şeyi beklerdim ama her şeyden önce onun psikolojisine bu kadar zarar vermelerine izin veremezdim. Söz konusu Gaye olduğunda çıta her zaman yükselmeye hazırdı.

Ağlamıyordu ama hala hıçkırıyordu. Su yeşili - siyah renklerin kullanıldığı bir çanta aldı ve içine tüm kıyafetlerini tıkmaya çalıştı. Çanta zaten büyük ve üç gözlüydü. Gözlerden biri küçüktü, oraya da şarj aletini koymuştu. Yavaş hazırlanacağını sanıyordum ama Gaye'ye göre fazla hızlı hazırlandı ve çantasının fermuarlarını çekti. Tüm kıyafetlerini alamadığı için bozulmuştu muhtemelen ama sonra gelip alabilirdik onları. Ya da belki de bu gidişin geçici olacağını sanıyordu. Ama öyle değildi.

Ben bir gün onları gelir alırdım, ayakkabılarını da. Hem onları görünce bir nebze de olsa sevinirdi belki.

Annemle Kadir'in mırıltıları geliyordu, bu güzeldi. Onlarla bir daha muhattap olmadan şu evden çıkıp gitmek istiyordum.

"Hazırım." dedi aldığı derin nefesi bırakırken.

"Gidelim o halde." dedim ve ayakkabılarımızı giyip evden çıktık. Biz merdivenleri inerken annem kapı sesini duyma olasılığı kesin olmasına rağmen hiçbir şekilde arkamızdan seslenmemişti. Hah. Tencere kapak işte. Annemin bu kadar büyük bir hayal kırıklığına dönüşebileceğini tahmin etmezdim ama bu olaylar bunun ispatıydı.

"Nereye gideceğiz?" dedi Gaye. Sesindeki titreme ve çatallaşma yoktu. Güçlenmişti. Güçlüydü. Onunla gurur duyuyordum. Benim hiç olamayacağım kadar çok cesur olmuştu. Yalnızca bu olaydan bahsetmiyorum, çoğu şeyde öyleydi.

"Artık ağlamıyor olmana sevindim. Üzülmene katlanamadığımı biliyorsun, değil mi?"

Sorumu duymazdan gelerek bana verdiği cevap "A warrior doesn't mourn the dead until the war is over.*(Bir savaşçı savaş bitene kadar ölülerin yasını tutmaz.)" oldu. Yaptığı göndermeyi anlayarak gülümsedim ve bir taksi çevirdim. İstemeye istemeye şu an için gidebileceğimiz tek adresi verdim: Yankı'ların evini.

*The 100 dizisinden Trikru'ların ve hiçbir yere ait olmayan kız Octavia'nın repliği.

Bölüm sonu açıklamaları gerekli olmadığı sürece yazmayacağım. Sadece şunları söylemek istiyorum. Ben aslında bu kitabı ilk başta normal olarak yazıyordum. Word dosyasına. Wattpad'de yayınlamak planımda yoktu. Bitirince çevremdekilerin fikirlerini alıp edit yaptıktan sonra yazdırıp bir yayıneviyle anlaşmayı düşünüyordum, hatta çalıştığım kitapçı yayınevlerinden mümkün olduğu kadar uygun fiyat vereceğini de söyledi. Ama tanımadığım insanların onayına ihtiyacım olduğunu fark ettim. Çünkü çevremden objektif bir yorumun geleceğini sanmıyordum, hepsi beni kırmamak için güzel diyecek gibi geliyordu. Bir buçuk iki yıldır bir şeyler karalıyorum ama hiç Korkak Adam gibi ciddi bir projeye başlamamıştım. Wattpad'e yazmak istemememin sebebi de artık burada yazılan kitapların basılmasının çok klişe haline gelmesi. Ama buna karar verdim ve ben bu yolda bana eşlik etmenizi istiyorum. Hatalarımı da söyleyin, iyi yanlarımı da. Ancak bu şekilde daha iyi olabilirim. Çünkü her ne kadar bunu buraya yazmak istememiş olsam da bana iyisiyle kötüsüyle her şeyi söyleyecek ve hatta belki fikir alabileceğim en objektif kitlenin bu olduğunu biliyorum. Bunun için şimdiden size teşekkür ederim. Bu arada, daha sahil olayı hariç karakterler birbirinden bihaber. Onları da nasıl tanıştıracağım hakkında özellikle biz kitapseverlerin seveceği sağlam bir fikrim var. Kitabın yalnızca ikisiyle ilgili olmasını istemediğim için daha tanışmadılar. Karakterlerin hayatını bilmemiz, onları tanımamız ve bunun ardından ikisinin hikayesine şahit olmamız gerektiğini düşünüyorum. Merak etmeyin, tanışma fazla uzakta değil. Yalnızca daha zamanı değil. Umarım şu ana kadar beğenmişsinizdir ve bundan sonra da beğenirsiniz. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere!

Korkak AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin