Bir uçak daha hayallerimi alıp bulutlara karışırken iç çektim. Her yaz olduğu gibi oturmuş köyden 25 km uzaklıkta olan hava alanından kalkan uçakları izlerken dalmıştım. Çocukluktan beri vazgeçilmez huzur kaymağım. Havada süzüle süzüle yükselen uçaklar her zaman hayal dünyamın en güzel köşesinde oldular. Belki bir gün ben de içinde olurdum o motorlu kuşların. Tabii ki bu hayaller iki yıl öncesine kadar çocukluğuma ait olan huzurumdu. İki yıldır uçakların hayalini kurmayı hatırlamayacak kadar büyüdüm ben. Olgunlaştım yaşantılarımla, umutlarımla. Umut... Tabii ya, o da kendini göstermiyor zaten son zamanlarda.
"Elif, hadi kızım uyu artık. Sabah erken uyanacaksın." Annemin sesiyle gri dünyamdan ayrılıp yatağıma uzandım.
Elif Gürel. 19 yaşındayım. 4 kız, 1 erkek, anne babalarının en güzel varlıkları olan 5 kardeşin en küçüğüyüm. Özgürlüğüm, hayatım tek bir hastalığın pençesinde saklı. Elif kalkamıyor ayağa. Umutları tükeniyor. İçinde kalan son umut kırıntıları ile sığınıyor yaratıcısına.
Güneş ışınları odamın penceresinden sızarken ömrümden eksilen bir güne daha açtım gözlerimi. Bugün yine hastaneye yatacaktım. İki yıllık tedavi sürecinde olduğu gibi bazen gidip geldiğim bazen de günlerce yattığım hastaneye. Sanırım bu sefer biraz daha geç gidecektim evime. Belki de hiç dönemezdim. Bana artık imkansızlaşan iyileşme süreci bile uzun zaman alacaktı. Maddi manevî ailemi yıpratması yetmiyormuş gibi bir de iyileşme süreci için umut besliyorduk.
Hastanenin uzun ve soğuk koridorunda yanımda babam, iki adım arkamızda annem kalacağım odaya doğdu ilerliyorduk. Babamın elinde eşyalarim, her zaman olduğu gibi annemin ellerinde umut. Benim ellerimde ise kocaman bir boşluk... Bugün yeni doktorumla tanışacaktım. Yeni doktora falan ihtiyacım yoktu ki benim. Nasıl olsa hazırlamıştım kendimi ölüme. Öyle alışmıştım ki bu hisse şuan ölsem kılım kıpırdamayacakmış gibi bekliyordum ölümü. En kötüsü de bu durumu artık ailem de kabullenmiş gibi görünüyordu. Aramızda hep en iyisini düşünen annemin bile bakışlarında vardı kabulleniş. Öyle ki babamın bugünkü boş bakışları hiç iyi beklentiler vermiyordu.
İşlemleri hallettikten sonra kalacağım odaya doğru yürümeye başladık oda geçen sefer yattığım odanın yan tarafındaydı. Bu katın görevlilerini az çok tanıyordum. Yabancı gibi hissetmedim en azından.
Odaya girer girmez pencereye yöneldim. Son kez bakıyormuş gibi uzun uzun baktım her zaman olduğu gibi. İçeri sarı saçlarını ensesinde örgü yapmış doğal güzellikte bir hemşire girdi. Yeni doktorumun birazdan burada olacağını söyleyip çıktı. Ne heyecanlı ama (!) Doktorla daha sonra da tanışabilirdik. Yorgunluğumu almasını dileyerek kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.
Uyandığımda doktor çoktan gelip gitmişti. Pek umursanacak bir durum değildi benim için. Nasıl olsa yine aynı ilaçlar, aynı makinaler, aynı psikolojik destekler, yine ve yine aynı şeyler işte. Babam gitmişti. Annem ve benden iki yaş büyük olan Nazlı Anlam vardı yanımda.
Anne biraz koridorda dolaşabilir miyim?" Dedim ayağa kalkarken.
"Peki ama uzaklaşma olur mu kuzum?"
"Tamam."
Koridor boyunca üç defa gidip geldikten sonra konuşarak benim olduğum yöne doğru gelen iki adam çekti dikkatimi.
Bana yaklaştıklarında önlüklü olan adam beni farketti ve kocaman gülümsedi.
"Merhaba Elif. Ben yeni doktorun Deniz Çevik."
Ben şaşkın şaşkın bir elini bana uzatmış olan beyaz önlüklü adama bakarken o beni gördüğüne çok sevinmiş bir yakınım gibi gülümsüyordu. Şaşkınlığımdan sıyrılıp elini sıktığımda yanındaki adam da hızlıca elini uzatarak.
"Ben de Ali Yıldırım, hastanenin sahibi."
Tekrar şaşkınlığımdan sıyrılıp Ali Bey'in elini sıktığımda ben de gülümsüyordum. Çünkü öyle samimi ve içten bir gülümseyişi vardı ki senin de öyle gülümseyişin geliyordu. Bakışları acıma değil de şefkat doluydu. Kendine yakın hissettiriyordu.
"Ben de Elif."
"Çok memnun oldum Elif."
"Hadi sen biraz dinlen Elifciğim. Ben tekrar yanına gelirim."
Doktoruma dönüp başımı evet anlamında salladıktan sonra odama doğru yürüdüm. Odaya girdiğimde annem ellerini açmış dua ediyordu sessizce ben de yalvardım Allah'a Annemi bu kadar üzen illetten kurtar beni ya da al canımı diye.
Akşamüstü doktorum ve Ali Bey geldi yanlarında babamla. Babam biraz tedirgin görünüyordu.
"Nasılsın Elif?" Dikkatimi bana gülümseyerek bakan doktoruma verdim.
"İyiyim, teşekkürler."
"Ali Bey'in seninle konuşmak istediği bir konu var. "
"Senin için harika bir teklifim var desek daha doğru olur." Bakışlarımı Deniz Bey'i cevaplayan Ali Bey'e geçirdiğimde o sıcacık gülümseme karşıladı beni. Ama bu nedense beni rahatlatmamıştı.
"Sizi dinliyordum Ali Bey?" Dedim sorarcasına.
"Bugün Deniz Bey ile biraz hastalığın hakkında konuştuk. Aslında iyileşmen için pek bir engel yokmuş. Kök hücre nakli ile tedavinin büyük bir aşamasını atlatmış olacaksın. Bu nakli yapacak olan bir doktor arkadaşım var. Sana daha iyi imkanlar sunacak olan bir hastanem daha var üstelik. İstanbul'da yaşıyorum. Daha çok oradaki hastanelerimle ilgilenirim. Eğer sen de istersen tedavinin maddi manevî bütün gereksinimlerini karşılamaya hazırım. Kabul edersen seni de kendi evimde misafir etmek isterim."
Şaşkın bakışlarımı babama çevirdim. O şaşırmış gibi durmuyordu.
"Babanla da konuştuk. Ailem senin için ne gerekiriyorsa kabul etmeye hazırlar."
Anneme baktım, bana bakmıyordu. Üzgün müydü? Hadi ama, üzgünse neden kabul etti ki. Hiçbir yere gidemezdim. Benim evim, ailem, hayallerim, çocukluğum buradayken nasıl gidebilirdim?
"Tedavi sürecin Gaziantep'e gidip gelmeni engelleyebilir. Ama ailen her zaman gelebilecekler seni görmeye "
"Hiçbir yere gitmiyorum. Yaşamayacağımı bilsem bile."
"Böyle düşünmemelisin. Hepimiz senin iyiliğin iç..."
"İyiliğim mi bana, gerçekten iyiliğim için senden uzaklaşmam sorun olmayacak mı?" Ali Bey'in sözünü keserken babama bağırıyordum. O ise sesini bile çıkarmadan bana bakıyordu. Böyle bir durumda yüzünü ifadesiz tutmak bu kadar kolay mıydı yani?
"Hayır, hayır. İyiliğimi düşünseniz bana sormaya gerek kalmazdı, çünkü en başından bunu kabul etmezsiniz." Babam bu sefer sessiz kalmadı.
"Hayır küçük hanım, sana sormadan kabul ettik çünkü artık eskisi gibi neşeli olmanı istiyoruz. Evin küçük şımarık kızını özlüyoruz. İyi olman için itiraz etmeden gideceksin."
"Ben gitmek zorundaysam siz de şartımı kabul etmek zorundasınız o halde." Diye mırıldandım pencerecen dışarı bakarken. Kimse bir şey söylemeyince annem ve babamın oturduğu koltuğa doğru döndüm.
"Ben gidince tek bir gün bile aramayacaksınız. Nasıl olduğumu merak etmeyeceksiniz. İyileşip dönene kadar."
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek merak etmeyeceksiniz! Ceza mı veriyorsun aklınca bize?" Annem ilk defa konuşuyordu. Kızgındı. Küçükken yaramazlık yapıp evdeki bibloları kırdığımdaki gibi değildi kızgınlığı. Kırılan da biblolar değildi zaten.
"İyiligim için benden uzaklaşmayı göze alan siz değil miydiniz anne? Ben de kendi iyiliğim için benden tamamen uzaklaşmanızı istiyorum."
Eğer gideceksem geride birilerini bıraktığımı unutmalıydım. Eğer gideceksem onlardan kopmalıydım. Ben onlardan uzaktayken onlar beni aradıkça özlerdim. Özledikçe içime atardım, içime attıkça iyileşemezdim. Bu hastalıktan kurtulmamı zorlaştıran da bu değil miydi zaten. Annemin gözyaşları, babamın yorgun bakışları, kardeşlerimin acımaları ... Ben gideceksem bunları yanımda götüremezdim.
Gözümden bir damla yaş akarken odayı babamın keskin sesi doldurduğuda başladı benim hikayem.
"Biz senin için senden uzak kalmayı bile göze alırız yavrum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkınla Dindir Acımı
Teen FictionHiçbir tutunağım yok benim. Umutlarım bile geri getiremez ardımda bıraktığım hayallerimi. Umut... Tabii ya o da kendini göstermiyor zaten son zamanlarda. Elif Gürel. 19 yaşındayım. 4 kız, 1 erkek, anne babalarının en güzel varlıkları olan 5 kardeş...