Her zaman ki gibi uyanmış ve pencereye yaklaştım. baktığımda yeni açmış o bembe çiçekler, ağaçlardaki meyveler uzaktan gelen martı sesleri , insanların o sessiz mutlulukları, hafiften gelen o utangaç rüzgar ve güneşten korkan bulutlar hepsi yazın geldiğini anlatmıştı bana. Merakla pencereden izliyordum bütün bu olayları dünya sanki yabancıydı bana .Hafiften esen rüzgarı tanımıyordum. Kendi odamdaki dünya beni alıp sürüklemişti.bu güzeklerin farkına varma umuduyla odadan çıkıp bahçeye giden yolda ilerlemeye başladım. Koridordaki karamalar bir çocuk elinden çıkmış gibiydi,yırtık duvar kağıtları beynimde birşeyler canlardırdı. Tam algılayamadığım o görüntüler nedense beni mutlu etmişti.bu mutluluğun keyfiyle bahçeye vardım . yalnız kalmış o utangaç rüzgar bi anda yüzümü yaladı ve korkup ürperdim . etraf taze çimen kokuyordu.bütün o yaz kokusunu ciğerlerime çektim bir daha hiç koklayamayacak düşüncesiyle. Gözüme çarpan bahçedeki o küçük masaya doğru ilerledim üç tane sandalyeyle birlikte bir aile görüntüsü veriyordu.masadaki solmuş mor sümbüller yaza hakaretti bir dahaki sefere taze çiçekler olmalıydı o masada bunları planlarken, bir sesle irkildim biri arkamdan mustafa bey diye bagrıyordu.acaba benimi çağırıyordu yoksa yanlış mı duymuştum bu sorulara cevap veremeden ,saçları taranmış yeni tıraş olmuş ama bıyıklarına dokunmamış takım elbiseli otuz yaşlarında kalıplı bey beni işaret ediyordu . yanıma geldi ve mustafa bey -Günaydın dedi.ne zamandır bahçeye çıkmıyordunuz dedi.sadece günaydın demek zorunda kaldım.adamın kim olduğunu düşünürken,beynimdeki O küşük görüntüler bir rüyaya dönüştü biranda herşeye anımsamış ve bi o kadar çabuk da afallamıştım.ne olmuştu yada neler olmuştu. Gördüğüm herşey bir anlam kazanmıştı artık.