Ruhumun gıdasının mavi olması ve derinliklerde bir yerde siyahında aslında beyaz olduğunu bilmek mutlu ediyor insanı. Ellerim titrerken gökyüzüne karşı, Tanrının gerçekten var olup olmadığını bilmek isterim. Karşımda bulunan sürgülü kapıp yavaş yavaş açıldığı o saniyeler, hayatımı ve geride bıraktığım her şeyi birer birer düşündüm. Korkma kızım, duvarların siyah olması unutturmaz bana güllerin rengini. Yahut unutturmaz bana vurulan kırbaçlar yanan tüm yahudileri. Şeytan olarak gelinen her şey yok oldu umutsuzlukla kızım. Zaman damarlarından bile yakınken ruhuna, sen Tanrının gerçekten var olabileceğine inandın. Üzülüyorum aslında ufak güneş saçlı altın yanıklı kızım. Dünyanın siyah perdeler gösterip, pembe cesetler yaratmasına üzülüyorum. Gardiyan kirlenmiş ayakkabıları ile içeri girerken nefret kokan o ağızlarından 24 saat sonra idam edileceğimi öğrendim. Haklıydı, ölmek her ruhun tatması gereken bir özgürlüktü. Ama bedenim bu aciz karardan kendisi kadar aciz bir şekilde korkuyordu. Işığın yansıması tozları kaldırırken odamda dünyada ki herşeyin basit bir kurgu üzerine kurulduğunu gördüm. Mutluluk... Bu kurgu mutluluktu kızım. Dünyada bugüne dek katrilyonlarca insan mutlu yaşadı ve mutlu öldü. Unutma kızım bir gün baban gibi ellerin eğer yanık izmarit kokar ise yorulmuşsun demektir. Fakat sen yorulma. Çünkü galaksi ve evreni tamamen içine yutan bir boyut var yukarıda. Ben her gün bakıyorum ona. Son 24 saatim'de de...
Son 15 saatim kaldı, uzun bir koridorun uzandığı anlamsız seslere anlamsız cevaplar veriyorum. İşlediğim günahları düşünürken Şeytanın tamamiyle ben olduğunu ruhumun inanç doğrultuları eşliğinde buna inanıyorum. Hatırlar mısın kızım ? Yeşil çimenlerin uzandığı mavi okyanusu. Her akşam orada oturur piknik yapardık. Gözlerinin anlamı o kadar güzeldi ki senden özür dilerim... Aslında bu yapılabilen her şeyden önce bir nevi son yaşam fıkratı. Her şair dünyaya elveda cümleciklerini söylemeden önce son bir dilek tutar. Ben dileğimi sana veriyorum melek tanem. Her kış geldiğinde karların cenneti hatırlatması ne kadar güzel değil mi ? İçimde kaybolan tanrı inancını tekrardan getiriyor bana. Ruhum susar iken ruhsuzluğa ölümün kanımın karışmasını izliyordum. Karşımda çalışan o dandik televizyonun renkli gözleri, renksiz bedenimi tahriş ediyordu. Özür dilerim kızım... Yüzünü unuttum... Sesini unuttum. Her şeyi unuttum. En acıklı olan ise senin bana " Baba ! " diyişini unuttum. Düşüne biliyor musun ? Bir babanın, kızının ses tellerinde ki o narin zarifliği unutması. Bunun için bile ölmek isterim. Utanç tamamen...
13 saatim kaldı, beni öldürecekleri o aptal kokuşmuş ipe gerek yok, ben ruhumun genişliği ile hayalimdeki bir mekanda rüyalarımın siyahı ile bedenimi öldürdüm. Yemek tadını özledim. Eski evimizde her pazar yapılan tavuk kızartmasını özledim. Hemde soslu... Hatırlıyorsun dimi ? O kokan lezziz duyguyu... O lezziz tadı... İnsanı bir kaç saniyeliğine ruhundan çıkarıp içinde bulunduğumuz evrenin dışarısına çıkarıyordu. Ellerim kirli, tırnaklarım ise uzun... O yemeği ben daha yiyemem. Ama sen benim yerime ye olur mu kızım ? Gözlerimden akan yaşı aldırma, onlar sadece su... Bedenimde kalan tek şey ...
10 saatim kaldı kapıların ardındaki sessizlik ürpertiyor beni... Güneş yavaş yavaş batıyor. Sıcaklığı hissediyor bedenim. Kulağımın içindeki fısıltılar beni sana çağırıyor. Pembe elbisen geliyor aklıma. Üzeri çiçek desenli ince bir kumaştan yapılmıştı. Yıllar geçse bile unutmam onu. Çünkü ben yapmıştım... Arkasına o çok istediğin sarı bir çicek vardı ya hani. Onu bügün bahçede buldum. Koskocaman bahçede sadece bir tane çicek vardı. O çiçekte senin sevdiğin çiçekti... Cebimde şu an... Her koklayışımda seni hatırlıyorum. Gözümde ki akan yaşlar ile ona can veriyor ve son tekrardan karanlıkta kendisini dinlemesi için bırakıyorum. Belki de karanlıktır ışıkları yayan ? Belkide karanlıktır asıl ışığın kendisi... Çiçekler konuşur biliyor musun kızım ? Onlara uzun uzun bak, ruhunla konuşurlar bedeninle değil. Bedenin,ruhunu kısaltmasın kızım çiçekler seni bekliyor. Haydi git !
7 saatim kaldı kızım, bu benim dokunduğum kağıda dokunuş anının geldiğini gösterir. Ölüyorum diye sakın üzülme, bu sadece benim için bambaşka bir başlangıç olacak meleklerin kanatları altındaki pırıltılar ile yürüdüğüm. Sakın korkma kızım, ölü bedenime olurda bir şekilde ulaşıp bakmak istersen... Bakma... O ben değilim çünkü. Unuttun mu bizler bu diyarda kalan son mutlu insanlardık. Ölü bedenim gülmez benim, ben hep gülerim. Unutma kızım o ben değilim. Her akşam saat 12 de televizyon programın başlar, izle onu. Dolapta bol bol fındık ezmesi var. Senin için aldım. Eğer ki olurda içkilerimi görüp denemek istersen. İzin veriyorum kızım. Tek günahın bu olsun beyaz bedeninde. Gözlerin meleklerin kalbi kadar anlatılamaz bir güzelliğe sahip. Dilek ağaçımızı yak kızım... Bundan sonra dilek etmek boşa umut olur. Ben sen gelene kadar her gün Tanrıya dua ettim. O bana yardım etmedi, bir ip ise boşlukta uçtu gitti... Yak gitsin kızım...
5 saat kaldı, fısıltılar bedenime küçük öpücükler verirken bunların hepsi zehirli farkındayım. İnanma sakın senin etrafında olan ve para ile seni mutlu etmeye calışan insanlara. Para ile yaşayan herkes fahişedir kızım. İnanma devletlere, onlar çıkarları için binlerce hikayeyi masallaştıran insanlardır. Sistemde olma kızım ! Sistemin dışında olup sistemin çöküşünü izle. Sonra ise çökülmüş her şeyi... Buna bende dahilim.
Son 2 saat kızım, ölümümü onlarca insan el alkışlamaları ile izleyecek. Sence ben bu kadar kötü müyümdür ? Sence ben bu kadar aciz, bu kadar ölü müyümdür ? İsa'nın hikayesine göre her insan bir kelebek gibidir. Doğduğu gün yaşar ve diğer her gün ölür... Sence biz mutlu insanlar, kandırıldık mı kızım ? Karamsarlık bile karamsarsızlık yaşarken, bizler çok mu karamsarız ? Son kağıttaki son tütünüm olsun hecelerim. Gecenin dokunuşu ile aydınlansın rüyalar. Elveda kızım benim ...
Ölüm kokan o kapı yavaş yavaş açılırken içeriye senle olan anılarımız döküldü. İki adam kolumdan tutup götürdükten sonra beni. Yüzleri belli olamayan ve yahut olmayan insanların karşısına çıktım. Önümde onlara göre kurumuş kan izi ile kaplı bir merdiven bana göre ise onur suyu akmış ve diğer sefaletlerden orada kurumak zorunda kalmış tahta bir merdiven vardı önümde. Onlarca kamera beni çekerken, dünyada ki son sözlerim yankılansın diye yürüğemdeki telleri son bir kez daha sıkılaştırdım. Merdivenden yavaş yavaş çıkıyorum kızım... İp aciz boynumun, eşimin güzel kokan dudakları sayesinde şerefleniyor. Cellat, şerife dönüp işaret alıyor.
" Suçu ne ?! "
" Kızını taciz edip öldüren 3 kişiyi ve o kişilerin ailesini öldürmek. Kızının cesedini saklayarak etrafta rahatsız olduğunu dile getiren komşulara ise yaralamak. "
Şerif son kez bana bakıyor. Biliyor haklı olduğumu ama sistem yalan söylüyor. Asılmamın sebebi sadece bu değil oda biliyor. Ben sistem değilim kızım ! Sistemdekiler değilim ! Bu yüzden asılıyorum ! Yoksa senin narin bedenine zarar veren köpekleri huzura kavuşturduğum için değil.
" Son sözünü söyle ! "
Kameralara bakıyorum ve sesimin son doruklarını tekrardan kontrol ederek sesleniyorum kuklalara
" Mutu yaşayın ve şerefli ölün şeref yoksunu insanlar ! "
Elveda kızım... Artık kağıdımın yolculuğu yazdığım mürekkep ile son buluyor.
Ben Baban, Jack Sam.
Görüşürüz kızım...
1990 LightBorn TW - Kart Hapishanesi - Jack Sam' in son sözleri
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAKTAN SESLER
Short Story**************************************************************************************************************************************************************************************************