Hayatta kendi tünelinin sonundaki ışık olarak benimsediği tek bir şey varsa, o da severek ölmekti. Sevgisinin karşılıklı olması önemli değildi, çünkü eğer seviyorsa ve sevdiği şeyler uğruna ölüyorsa, Alice kendisini yaşamış sayardı. Sevdikleri uğruna canını, yapabilirse bütün dünyayı verirdi.
Kendinden emindi, eğer diğerleri güvendeyse hiçbir sorun yoktu. Ölebilirdi, ölecekti de. Bununla gurur duyacaktı.
Etrafı Ölüm Yiyenler'le çevriliydi. Üç tanesi maskeyle yüzlerini kapatmıştı ve Bellatrix Black, onlara iğrenir bir ifadeyle bakıyordu.O kadar korkaklardı ki, bağlılıklarını bir maskeyle örtebileceklerini sanıyorlardı. Maskeyi çıkarınca normal hayatlarına devam edeceklerini sanıyorlardı. Bilmiyorlardı ki, suç ve ölüm kokardı; ceset kokusu da kolay kolay çıkmazdı.
Alice'in yalnızca birkaç ay önce kestirdiği saçları, hırpalandığı için birbirine karışmıştı. Ayaktaydı, ve dudağının bir kenarı kanıyordu. Kısa bir kahkaha attı. Alice'tan laf alabilecekleri sanıyorlarsa, yanılıyorlardı.Biliyordu ki Frank güvendeydi; Neville de öyle. Kendisi mühim değildi. Ona yapılacak her şey mübahtı. Keskin gözlerini etrafındakilere çevirdi. Korkmuyordu.
Bellatrix, gülmesine sinirlenmiş olacaktı ki sert bir tokat indirdi kızın yer yer morluklarla donatılmış yüzüne. Asasını kullanamıyordu, henüz emir gelmemişti. Yapılacak tek bir şey daha vardı. Düşündükçe Bellatrix'in yüzünü korkutucu bir tebessüm kapladı, bu sefer de o kahkaha atmaya başladı.
Kadının kahkahalarını umursamadı Alice. Kendisi de gülümsedi, sevdiği adam ona gülmeyi yakıştırırdı çünkü. Gününün aydınlandığını söylerdi, ne zaman gülse. O da güldü. Umarım bir yerlerde günün aydınlanmıştır Frankie...
''Acımadı ki!'' Dedi siyah kıyafetleri yüzünden bulundukları mahzende kamufle olan Bella'ya bakarken.
''Tatlım, bu hiç bir şeydi,'' dedi Bellatrix, yüzünü kıza yaklaştırdı ve soğuk nefesini kulağına üfledi. ''Ben senin canını, çok ama çok acıtacağım..''
Mahzenin kapısı müthiş bir gürültü ve gıcırdamayala açıldığında''Harika, ne kadar da mükemmel! Şovumuzun onur konuğu da geldiğine göre başlayabiliriz,'' dedi Bellatix, eğer bu mümkünse, genişleyen gülümsemesiyle.
Alice bu sefer cidden korktuğunu hissediyordu. Açık kapıdan içeriye sızan gün ışığına inat, o yöne bakmaya uğraştı. Kamaşan gözlerini kırpıştırdı.
N'olur Frank olmasın, n'olur Frank olmasın, n'olur Frank olmasın...
Karşısında tıpkı kendisi gibi elleri bağlanmış genç bir adam duruyordu.
Frank'ti.
En az onun kadar hırpalanan, sevdiği adam. Alice, acı bir çığlık attı. Şimdi elinde olsa, yüzündeki her bir kızarıklığı, her bir morluğu teker teker öperdi. Gözlerinin dolduğunu hissetti.
İçinden binlerce kez küfretti.
Bakışları sevdiği adamınkilerle buluşunca ikisinin de kalbine bir ağırlık çöktü. Biliyorlardı ki, çok yakındı. Az sonra her şey bitecekti. İkisi de şaşkınlıkla birbirlerinin adını mırıldanıryordu. İkisi de diğerinin burada olmasını istemiyor, ikisi de birbirini bu bataklıktan kurtarmak için çırpınıyordu ilk andan beri.
Yine bir maskeye bürünmüş Ölüm Yiyenler'den biri, Frank'i itekleyip Alice'in yanına sürüklediğinde, Alice adama bir tekme savurdu. Asası, alınmış olduğundan elinden ancak bu kadarı geliyordu.
İkisi de elleri bağlı bir şekilde soğuk zeminde çömelirken el ele tutuşamıyorlardı bile. Alice, çaresiz, bakmakla yetinebildi kocasına.
YOU ARE READING
Charm'ing| Fralice Fan Fic
Fanfiction°Litstlg ve MrsSchreavee gururla sunar° Alice ve Frank Longbottom'ın hikayesi,anlatılanlardan biraz daha farklı aslında. Daha kaba, daha tehlikeli ve daha karanlık. İyi okumalar.