Tek Bölüm

727 78 59
                                    

#Sara Bareilles&Ingrid Michaelson-Winter Song

Aylardan Haziran olabilirdi. Ama Remus'a soracak olursanız, en çetin kıştan daha çetin, en ayazdan daha ayazdı hava. Remus'a sorarsanız, mevsim kıştı, artık geri dönüşü olmayan bir kış. Ne tepede parlayan güneş, ne bulutsuz gökyüzü, ne tenine değen sıcaklar, hiçbir şey onu aksine ikna edemezdi. Onun mevsimi artık kıştı.. Sonsuza dek sürecek bir kış.

Aralık, takvimden önce onun kalbine gelmişti; karlar çatılara değil, onun saçlarına düşmüştü önce.

Grimmauld Meydanı on iki numaradaki Yoldaşlık karargâhının ön basamağına cisimlendiğinde, yalnızdı. Kapıyı belirlenen şifredeki gibi vurdu, birkaç saniye geçmeden, Tonks'un pembe saçlı yüzü göründü. Genç kadın kapıyı açıp onun girmesine izin verdikten sonra tekrar kapatıp kilitlerken, kaygıyla Remus'u gözledi.

Remus Lupin, ayaklarını ağır ağır sürüyerek yürüdü. Yüzünde, her zamanki sevecen gülümsemesi yoktu, gözlerinde o ışıldayan ve her şeye rağmen hâlâ umut vadedebilen bakış yoktu. Sanki çoktan ölmüş gibi, sanki ruhu buradan çok uzaklardaymış gibi, ağır ağır yürüdü Remus.

"Remus?"

Kendisinde de olağan neşeli halinden eser olmayan Tonks, genç adam merdivenlere doğru adımlarını sürüklerken endişeli bir sesle sordu, Remus hızlıca, gereğinden hızlıca cevap verdi, dönmeden.

"Sirius'un eşyalarının arasından Harry'ye verilecekleri seçmem lazım."dedi kupkuru bir sesle.

Tonks, çaresizlik içinde orada kalır ve arkasından izlemek dışında bir şey yapamaz, "şimdi sırası değil" bile diyemezken, kahverengi saçlarına vaktinden çok önce kırlar düşmüş yorgun adam basamakları çıkmaya başladı. Tonks gibi o da, söylenecek bir şeyin kalmadığını biliyordu ve genç kadın onu takip etmediğinde, içinden ona teşekkür etti.

Çünkü hiçbir teselli, yüreğindeki zalim kışı prangaya vuramazdı.

***

Yarım saat sonra, Sirius'un eski odasında yatağın üstüne oturmuş gözlerinden yaşlar süzülürken, henüz tek bir eşyaya bile dokunamamıştı. Odaya girip de o buram buram Sirius kokan atmosferi içine çekince, yapmayı planladığı iş, eskisinden bin kat daha zor bir hâl almıştı.

Aslında Remus, neden bu işi yapmak için bu kadar acele ettiğini bilmiyordu. Belki bu da bir nevi onun kaçışıydı. O görüntüden, o kahrolasıca görüntüden ve çöreklenmek için göğüs kafesini tırmalayan gerçekten kaçmak için uydurduğu bir şey... Sirius'un, bu hayatta ona kalan son arkadaşının, bu hayatta en çok sevdiği kişinin o tülün arkasında gözden kayboluşunun üzerinden daha bir gün bile geçmemişti. Yalnızca bir gece, acılı, uykusuz, sokaklarda kaybolmaya çalışıp becerememekle geçen tuzlu bir gece...

Ve buradaydı işte. Sirius'un bir vasiyet bıraktığını bilse de -Yoldaşlık'a giren herkes hazırlardı- onun özel eşyaları arasından Harry'ye verebileceği bir şeyler almak için-Bakanlık'taki vasiyette yazmayacak şeyler, özel şeyler. Harry en azından bu kadarını hak ediyordu... Birkaç parça hatıra, çünkü artık kendisinin Sirius'la onlardan yaratma şansı hiç yoktu.

Harry'nin aklına gelmesiyle, Remus gözünden akan yaşları elinin tersiyle silip doğruldu. Güçlü kalması gerekiyordu. Harry için. Şimdi, ailesinden sonra, babası yerine koyduğu yegane kişiyi de kaybeden Harry için. Remus birbirlerine kaldıklarını biliyordu, şimdi artık Sirius gitmişti ve onların birbirlerinden başka kimseleri yoktu-acılarının büyüklüğünü anlayabilecek hiç kimse. Ve bu tablodaki "yetişkin" olarak, Remus kendisinin güçlü durması gerektiğini biliyordu. Kalkmalıydı, Sirius'un eşyalarına bakmalı, Harry'ye verilecekleri ayırmalı ve sonra eğer onu görürse birkaç teselli edici laf söylemeliydi, "Eminim Sirius köpek cennetinde gayet mutludur Harry!" gibi şeyler, belki. Yapabilirse...

Sonsuz YazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin