Usulca doğruldu yatağında. Önce biraz gerindi, sonra da kendine gelmeye çalıştı. Etrafını inceledi önce, pencerede takılı kaldı gözleri. Hava kapalıydı, yağmur yağacak gibiydi ama güneş az da olsa gösteriyordu kendini bulutların arasından. Güneşin ışığı odasında aydınlığı yaratan tek sebepti. Odasının bir köşesi kapkaranlıktı. Seviyordu karanlığı, çünkü karanlıktan başka sığınacak bir şey bulamıyordu. İnsanlardan nefret ediyordu çünkü canını yakıyorlardı. Birçok kez denemişti onlarla kaynaşmayı ama olmamıştı. Her defasında üstüne gelmişler, onu ezmişler ve yormuşlardı. Kendinde hiçbir zorluğu çekecek gücü bulamıyordu. Her şey üst üste geliyordu ve bunun tek sebebi çevresindeki insanlardı. İşte bu yüzden, onlardan uzaklaştı. Ama yalnız değildi.
Kafasını sola doğru çevirip baktığında köpeğini gördü. Köpek, yatağın gölgesine sığınmıştı. Uyuyordu ve huzurlu gözüküyordu. Bu onun canını sıktı. Köpeği kadar bile huzurlu olmadığını düşündü ve iç çekti. Burnuna güzel kokular gelmeye başladı birden. Annesi yine turta yapmış olmalıydı. Eskiden çok sevdiği turta bile şimdi midesini bulandırıyordu. Bir süredir böyleydi, yemek yemiyor ve insanlarla konuşmuyordu mecbur kalmadıkça. Aslında hiç de böyle biri değildi. Çok arkadaşı vardı bir zamanlar, hatta bir sevgilisi. Canını bir şeyler sıkmış olacak ki, hepsinden bir anda vazgeçti. Sırlarını içinde tutmaya, karanlığa gömülmeye ve ailesinden de uzaklaşmaya başladı ve evet, şimdi köpeğinden başka kimsesi yoktu.
Annesinin sesiyle irkildi. Turta yemeye çağırıyordu onu. İstemediğini söylemedi bile, yatağına uzandı ve uyuyor numarası yaptı. Annesi odaya girdi, onu inceledi ve uyuduğunu sanarak dışarı çıktı. Kapısını açık bırakmıştı odanın. Bundan nefret ederdi. Kalkıp kapatmak istedi ama o zaman da annesi uyanık olduğunu anlardı. Sırf bu yüzden bile strese girdi ve sinirlendi. Bunalımdaydı, her şeye herkese dargın ve sırtı dönük...
Okul için hazırlanması gerekiyordu. İstemeye istemeye lavabonun yolunu tuttu. Sıcak bir duş aldı ve saçlarını kuruttu. Siyah düz saçları, kendi gibi oldukça cansız ve kırıktılar. Bakım yapmıyordu saçlarına, onlarla da ilgilenmiyordu. Zaten her şeyden nefret ettiği gibi saçlarını da sevmiyordu. Odasına geri döndü ve ona ''Günaydın.'' diyen babasını görmezden geldi. Kapıyı kapattı ve okul üniformasını giyinmeye başladı. Bu arada köpek uyanmıştı ve onu izliyordu. Yemek kabına yemek koymak için mutfağa gitti. Annesi onu görünce ''Günaydın, hadi gel de turta ye. Sen seversin.'' dedi. Ona bakmadan cevap verdi ''Canım istemiyor, okulda atıştırırım.''. Annesinin cevabını beklemeden odasına gitti ve köpeğinin açlığını giderdi. Suyu zaten vardı. Saçlarını hafifçe taradı ve çantasını da sırtına alarak evden çıktı.
Hava oldukça soğuktu. Üstünde teyzesinin ona yurtdışından getirdiği pahalı bir mont vardı. Bu montu ilk gördüğünde ne kadar sevindiğini hatırladı, sonra arkadaşlarına nasıl hava attığını... Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp, kulaklığını taktı kulağına. Kulaklığı takınca farklı bir dünyaya gidiyordu, kimsenin bilmediği bir dünyaya. Orada mutlu muydu bilmiyorum ama, en azından gerçeklikten biraz da olsa uzaklaşıyordu. Sadece onu neyin bu kadar üzdüğü anlaşılamıyordu. Okula ulaşmak üzereydi ve yolun karşı tarafından biri koşarak onun yanına geldi ve onu gerçekliğe mecbur bıraktı. Kulaklığını isteksizce çıkarıp arkadaşına ''Efendim Pelin?'' dedi. Pelin onun bu soğuk tavrı karşısında afallamış olsa da bozuntuya vermeden ''Duydum ki Demir'le ayrılmışsınız. Neden ayrıldınız bence çok yakışıyordunuz.'' dedi. ''Bu seni ilgilendirmiyor.'' dedi. Pelin'in bu dengesizliği onu sinirlendirmişti. ''Tamam canım kızma. Zaten Demir başkasını bulmuş seni bitirmiş belli ki.'' dedi. Bu sefer de o afalladı. Bu kadar çabuk unutulmayı beklemiyordu. Daha kim olduğunu sormadan Pelin atıldı ''Ceren'le sevgili olmuşlar. Hatta Ceren onu seviyormuş zaten, ama o ara Demir seninleymiş.'' dedi. Aldırmadan yoluna devam etti. Bu onun moralini iyice bozmuş, çok sinirlenmişti. Okula gitmek istemedi ve okulun kapısının önüne geldiği an okulu asmaya karar verdi. Kapıya arkasını döndü ve oradan uzaklaşmaya başladı. Tam o sırada ''Evren!'' diye seslendi biri. Bu Ege'ydi. Ege, okulda ne ezik ne de popüler olanlardandı. Kendi çapında arkadaşları vardı ve notları normaldi. Ona döndü ve ''Ne istiyorsun?'' dedi. Sinirliydi ve hıncını herhangi bir şeyden çıkarmaktan çekinmiyordu. Ege ona doğru yürüdü ve ''Üzgün görünüyorsun, konuşmak istersen eğe....'' derken lafını keserek ''Git başımdan, yeteri kadar insan canımı sıkıyor zaten.'' dedi. Ege alınmıştı, ama gitmek de istemiyordu. Ona gelen bir cesaretle ''Gitmek istemiyorum, konuşmak istiyorum.'' dedi. ''Ne konuşacağız?'' dedi Evren. ''Seni böyle üzgün görmek canımı sıkıyor. Bırak da yardım edeyim, moralini düzelteyim. Hem nereye gidiyorsun?''. Evren bilinçsizdi. ''Bilmiyorum'' dedi, ''Sadece uzaklaşmak istiyorum.''. Ege ''Ben de geliyorum eğer izin verirsen.'' dedi. Evren kabul eder gibisinden kafasını salladı ve beraber bölgenin en kuytu kısımları olan ormanlık tarafına doğru yürümeye başladılar.
''Neden?'' dedi birden Evren, ''Neden şu an benimlesin?''. Ege biraz da çekinerek ''Çünkü farklısın ve bunu fark etmen gerekiyor. Her şeyin herkesten daha çok farkındasın ve içinde yaşıyorsun. İçine atıyorsun her şeyi, insanlara karşısın. Seni anlayamam belki ama yanında olmak istiyorum.''. Evren biraz da sıkılarak ''Yanımda olmanın özel bir nedeni var mı?'' dedi. Ege ''Zaman gösterir.'' dedi gülümseyerek. Evren de gülümsedi. Günler sonra ilk kez gülümsemişti ve içinde kıpırtılar oluşmaya başlamıştı. Ara ara Ege'nin yüzüne baktı. Ege terliyordu buz gibi havada ve çok rahatsız gözüküyordu. Evren de gerilmeye başladı. Sanki rahatsız oluyor gibiydi ve ondan uzaklaşmak istiyordu. Ege'ye dönerek ''Eve gitmeliyim.'' dedi. Ege'nin içinde çok büyük bir sıkıntı oluştu ''Bir şey mi yaptım? Seni rahatsız mı ettim? Evren ben...'' Evren o sözünü bitirmeden konuyu kapatmaya çalıştı ''Hayır sadece, evde yapmam gereken bir şey olduğunu hatırladım.'' dedi. Ege başka bir şey söyleyemedi ve ''Tamam o zaman sonra görüşürüz.'' dedi. Ve birkaç sokak sonra ayrıldılar.
Evren düşünmekten kendini alamıyordu. Ege niçin onunla ilgilensindi ki? İğrenç saçları, sıradan kahverengi gözleri vardı. İnsanlarla anlaşamıyordu ve dersleri de berbattı. Ege, sarışın ve mavi gözlüydü. Sarışın ve mavi gözlü olmasına rağmen çok da yakışıklı değildi. Ve şu an, ilk kez Ege'yi böyle derin derin düşünüyordu. Çabuk etkilenmişti ama etkisi bir o kadar da çabuk geçecekti. Çünkü ailesi evde onun için telaştan deli bir vaziyetteydiler. Eve geldiğinde babasının tepkisi çok sert oldu. Evren o an Ege'yi falan unutmuştu. Annesi ağlamıştı, belli ki çok korkmuştu. Babasıysa bağırıp duruyordu. Evren içinden doğduğuna, yaşadığı her ana lanet etti. Odasına gitti ve kapısını kilitledi. Babasının bağırışlarını bir süre daha dinledikten sonra gözünden gelen bir damla yaş, onda uyuma isteği uyandırdı. Üniformasını çıkarıp, bu soğuk kış gününde yazlık bir geceliğini giydi ve kendini yatağa attı. Üşümek istiyordu...