-1-

12 2 0
                                    


Buraya maalesef ki ilk gelişim değildi ama hiçbirinde gerçekten bara gelmek için gelmemiştim. Abimden nefret etmek için ona hazırladığım liste gün geçtikçe kabarıklaşırken karışan içki, ter ve sigara kokusunu aldırmamak için derin ve sık nefesler almıyordum. Kalabalık arasında insanlara çarparak geçerken fazla etrafa bakmamaya çalışıyordum. Etrafımda olan, benim için fazlasıyla edepsiz fakat burada ki herkese fazlasıyla normal gelen, şeylere bakmak yerine abimi her zaman bulduğum yere doğru gidiyordum. Müziğin sesi neden bu kadar çoktu? Ya da burada neden böyle şarkılar çalıyordu, hala anlayabilmiş değildim. Kalçamdan tüm sırtıma yayılan ağrı düşüncelerimden ayrılmama yardım ederken, ağzımdan benden izinsiz bir inleme kaçmıştı. Yerin sertliği kemiklerime kadar işlemişti sanki. Ben hala ne olduğunu çözmeye çalışırken bir elin kolumu tutması ve beni kaldırması saniyeler sürmüştü. Elin sahibine bakmak için kafamı kaldırdığımda, çatılan kaşları ve neredeyse siyahlaşmış olan ama siyah olmadığına emin olduğum oldukça sinirli gözüken çocuğu incelememe daha fazla izin vermeyen şey kalçamda ki 'Hey, hala buradayım!' diyen ağrı olmuştu. Aslında, ona teşekkür etmeliydim çünkü bana birkaç dakika gibi gelen o sürede ona attığım bakışların sona ermesine neden olmuştu. Bir şeyler dediğini anladığım da müziğin bu kadar yüksek olmasına tekrar lanet okumuştum. Yüzümü buruşturup nefesimi sesli bir şekilde dışarıya verirken kolumu normalden biraz daha sıkı tutan eline bakarak kaşlarımı çatmıştım. Nefesini tam olarak kulağımda hissettiğimde hareket etmeyi bırakıp nefesimi tutmuştum. Bu kadar yakın olması beni rahatsız ediyordu, yani sanırım. "Attığın adımlara dikkat et, sakar. Başkaları seni yerden kaldırmak yerine yer de yapacak daha güzel şeyler bulur." Nefesi vücudumu delip geçerken ses tonunun mükemmelliğini düşünmek yerine kolumu hızla elinden kurtarıp birkaç adım geriye giderek attığı sırıtmaya baktım. Şimdi konuşsam bile duyamayacağına emindim ve bana dediği şey yüzünden ona yaklaşma gibi bir planda yapmıyordum. Yanından geçerken olabildiğince ona omuz atmaya çalışmıştım ama kısa olan lanet boyum sadece koluna çarpmama izin vermişti. Thaw'a sinirlenmek için bir neden daha bulmuşken onu bir an önce bulup patlamak istiyordum. 24 yaşına girmesine rağmen ve üzerine kocaman bir şirket yüklenmesine rağmen o sorumsuzca zamanını barlarda komaya girebilecek kadar içip kızlarla geçiriyor. Bazen nasıl kardeş olabiliyorduk cidden düşünüyorum çünkü tamamen zıt olduğumuz bariz ortada. Üzerimde gezinen iğrenç bakışları görmezden gelip sonunda gördüğüm tanıdık yüze doğru sinirle yürümeye başladım. Beni gördüğünde kahkahasını durdurup ellerini yanında ki kızın kalçasından çekerek kolumu tuttu. İnsanların kolumla derdi ne? "Ne işin var senin burada?" Aksaanı sarhoş olduğu için berbat bir hal alırken anlamakta zorluk çekiyordum. "Bunu ben de sormak isterdim ama ne için olduğu fazlasıyla belli. Farkında mısın bilmiyorum ama bakman gereken bir ev, iş ve binlerce sorumluluk var." Dediklerimi ayık olsa anlayabilirdi ama şuan sâdece yüzüme garip bakışlar atıyordu. Ben ise dolmaya başlayan gözlerimle beni dinleyip eve gelmesi için ona birkaç şey geveliyordum. Evet, ağlamaktan nefret ederdim ama şuan hissettiğim çaresizlik bunun sebebiydi. Babam öleli neredeyse 1 ay olacaktı ve aptal abimin üzerine kalan, büyük bir sorumluluk gereken bir şirket vardı. Onunsa yaptığı tek şey acısını tamamen sarhoş olarak ve kızları becererek çıkarmak oluyordu. Hey?? Ölen benim de babamdı ama ben bu şekilde şeyler yapmak yerine yeni evi yerleştirip, kendi okul kayıdımı hallediyordum. Ah, bekle. Bir de onu neredeyse her gece bu bardan topluyordum. Ayrıca iğrenç yorumlar duymak zorunda kalıyordum. Acı çektiğini mi sanıyordu? Bu şekilde acı çekiyor bile olsa acısına her gece içerek sadık kalamazdı. Herkes acı çekiyor olabilirdi ama Thaw'ın yaptığı tek şey acılarından saklanmak oluyordu. Sarhoş olarak.

Sonunda onu eve gitmeye ikna ettiğim de çıkışa doğru ilerledik. Üzerimde ki siyah dizlerinde yırtık bulunan pantolon, siyah ve muhtemelen bana birkaç beden büyük olan tişörtüm beni görünmez yapmak yerine neden insanların bakışlarını çekip iğrenç bir şekilde bakmalarına neden oluyor, bu da anlamadığım şeylerden biriydi.

Thaw, benden önce dışarıya çıkıp içinde ki zehri kusarak çıkarırken yorgun bacaklarımı zorlayarak olabildiğince hızlı yürüdüm. Çıkacağım anda takıldığım yer yüzünden yerle öpüşeceğimi düşünürken, tekrar,  sıkı bir şekilde kolumu tutan eller dengemi sağladı. Bu tutuşu hemen unutmazdım. Ya gücünü kontrol etmeyi bilmiyordu ya da bir kızı nasıl tutacağını. Müzik burada biraz daha az olduğu için kulağıma eğilmek yerine ona merakla baktığım yüzüme yaklaştı. "Her zaman bu kadar sakar mısın? Yoksa bunları seni tutmam için mi yapıyorsun." Dediği şeyler merakla bakmak yerine ifadesiz gözlerle ona bakmamı sağladı. Bu benim klasik 'Umrumda olmayan şeyler.' grubuna attığım bakışlardı. Tekrar, kolumu ondan hızla kurtarıken yüzümü geri çektim. "Bir daha kolumu tutmazsan bu iki soruya cevap bulma gibi bir derdin olmaz?" Diyerek kollarımı birbirine bağladım. Yine aynı şekilde sırıtırken, ne kadar sinir olsamda duygularımı belli etmeyi seven biri değildim. Burada ki diğer herkes gibi sarhoş ve kendini bilmezin biriydi. Artık siyah yerine ela gözüken gözleri ve sarı saçları hariç. Pekâlâ, kendime bir not. Onu incelemeyi bırakacaktım. "Senin aksine  kibar birisi olduğum için, önümde ki düşmek üzere olan insanları tutan birisiyim. O yüzden sorularımı cevaplaman daha iyi olabilir?" Dedi ve taklidimi yaparak kollarını birbirine bağladı. Postallarımla yere baskı uygularken başımı yana doğru eğdim ama bunu da taklit edeceğini düşünüp tekrar başımı dikleştirdim. Boyunlara olan zaafımı yanlış anlamasını istemezdim. Aksi takdirde boynuna attığım bakışları yanlış anlayacak biri gibi duruyordu. Sâdece masum bir takıntı. "Üzgünüm, beni düşürüp, kulağıma iğrenç şeyler söyleyen insanlara karşı kibar olamıyorum." Gözlerimi devirip başımı iki yana sallayarak birkaç adım geri attım. "Ve sen de herkese karşı kibar olmamalısın, sadece bir öneri." Hafifçe tebessüm ederek önüme dönüp çıkışa doğru yürüdüğümde arka cebime sıkıştırdığım kulaklıklarımı çıkartarak çalan şarkıya baktım. Colors. Bu Halsey'in sevdiğim şarkılarından birisiydi. Hatta belki onunkilerden favori olanım. Kendini duvara yaslayan abime yardım edip arabaya bindirdiğim de arkasından binerek şoförün bizi götürdüğü süre boyunca şarkının sözlerini odaklandım. Şarkı sözlerinin birkaç kısımda aklıma gelen, daha ismini bilmediğim ama gözümün önüne gelen, neredeyse resmini çizebilecek kadar yüz hatlarını hatırladığım çocuk geldiği için kendime kızdım.

Birkaç kusma seansından sonra onu sonunda yatağına yatırmıştım, küçük bir duştan sonra bende yatağıma girdiğimde hem bugün olanlar yüzünden hem de yarın yeni bir okula başlayacağım için fazlasıyla gergin hissediyordum. Gergin olduğum anlar patlamak için yer arardım ama bunun yerine sâdece biraz uyuyacaktım. Yeni hayatımdan nefret etmemi sağlayan şey sâdece abimin bu saçmalıkları değildi. Bu yaşıma kadar bir anneye ihtiyaç duyduğumu sanmıyorum ama şuan henüz yüzünü bile görmediğim anneme sarılmayı cidden isterdim. Pekâlâ, bu yaşıma kadar ihtiyacım olmadıysa her gün yaptığım gibi yastığıma sarılabilirdim. Yastığımı elime aldığım sırada oda da yankılanan bildirim sesi gözlerimi açmam için yeterli bir sebepti. Tumblr'dan gelen bildirimla kaşlarımı kaldırıp gelen birkaç anonim soru arasında dikkatimi çekene bastım. Düşmeden eve gelebildin mi?:) Gözlerimi kısarak bir süre anlamayan bakışlarla soruyu defalarca kez daha okuyarak cevap vermek yerine telefonumu aynı yerine koydum ve bacaklarımın arasına aldığım yastığa sarıldım. Bunu düşünüp uykumu kaçırmak istemiyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 06, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Jet Black Heart ||a.iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin