Hayatını diğer insanlardan kaçak yaşayalar vardır bazı köşe başlarında... Belki de evine gömülüp sessiz sedasız bu hayata veda edenlerle doludur bu dünya kimse gerçekten bilmez karşısındakinin iç dünyasını Siena'da öyle gerçekten anlayamadı hiçbir zaman sevgilisinin ona karşı ne hissettiğini bazen yalnız kaldığında düşünürdü hayatına giren daha sonra sessiz sedasız veda eden insanları ama hiçbir zaman anlayamamıştı mutsuzluğunun sebebini. Kimi zaman odasına çekilir kapıyı kapatır eline bir kalem kağıt alır yazmaya başlardı sevgilisine mektuplar yazar gibi... Bazıları bunu şizofreniye benzetse de küçük kadın kendini kimseye anlatamazdı hoş bazen anlatmaya çalışsa da ya kimse anlamazdı ya da boğazında düğüm düğüm olurdu kelimeler... artık o da kabullenmişti zaten yalnızlığını ne zaman eline bir kalem alsa aklına yaşadıkları gelirdi ve başlardı yazmaya...
"Aşk acı çektirirmiş. Bunu zamanla anladım.Yokluğunda sensizliği anlatıım dört duvara, bu duvarlar yokluğunda nemlendi... göz yaşlarımla ıslattım her bir santimini ve anılarla eskittim boyalarını. sen gittiğinden beri evin her duvarı ıslak boyalar anılarla birlikte kaldırılıyor duvarlardan. Duvarlar rahatladı sanki her katı kötü anılarla bezenmiş o boyaları taşımıyorlar artık. Boyalarla birlikte söküp attım içimdeki seni ya da öyle sandım.
Sen yokken sarıldığım hatıraların artık yok... Sen kokan bir ev ve sen kokan bir beden yok artık bu dört duvarın sakladığı dünyada. Karşımda çıplak duvarlar ve bomboş bir ev. Anladım ki hatıraları atmak yetmiyor unutmaya çare olmuyor yokluğunla savaşmak. Ne zaman denesem mağlup çıkıyorum hatıraların yürekle savaşından
yürek yorulunca gözler kan damlatırmış.
Hatıralarını yüklediğim duvarın dibine çöktüm gözlerimden dudaklarıma iki damla kan düşüyor... Dinmiyor gözlerimin sağnakları.
Belki oyalanırsın başka gözlerde,başka tenlerde , başka ellerde. Geride bıraktığın yalnızlığa dönüp bakmadan devam edersin kendi çizdiğin yolda...
Gidişinin beni bitiren ilk adımını attığında yüreğimin üzerinden geçtin. Şimdi hayatın benden aldıklarına bir de sen eklendin. Sayfaya attığım kalem darbelerinin tek sebebi sensin ve o kalem darbelerinin tek derdi de seni anlatmak .
Kalem seni anlatmasa lâl olur gözler seni görmezse âma...Sayfalar senin için karalanıyor ve güneş bile senin gidişine batıyor.Geceden gündüze geçemedim. Senin gidişinle batan güneş sen olmadan doğmuyor tekrardan.
İçim dışım bir değil benim. Yüzüm gülüyor dıştan bakınca ama içimi kim bilebilir? gözlerimden sol yanıma doğru yağan yağmurları kim görebilir?
dışarısı günlük güneşlik sol yanımda fırtınalar kopuyor.
Anılar ise meteor misali yüreğime düşüyor. Darbelerden olsa gerek yüreğimde derin izler var aralarına göz yaşlarımı dolduruyorum.
Mutluluk iki dudağının arasındaydı şimdi aramızdaki kilometreler yakıyor canımı. Mesafeler dudak payı olmalıydı...
sessizliğin ve sessizliğim kulaklarımı tırmalıyor. Zaten tek ortak yanımızdı önceden beri sessizlik.
SESSİZLİĞİMİN ARKASINA KENDİME AİT BİR DÜNYA KURDUM YOKLUĞUNU DENİZLERDE BOĞUYORUM. HAYATIMI , HAYALLERİMİ YÜKLEDİĞİM KAĞITTAN GEMİ YOKLUĞUNUN YANINDA
ŞİMDİ NİHAYET BAŞBAŞAYIZ YOKLUĞUNLA ... ŞEREFİNE DEĞİL BU KADEHLER GİDİŞİNE"
Kalemi ve kağıdı bırakıp yatağına geçti düşünmeye başladı mutsuzluğunun var mıydı sonu? yoksa ömür boyu mutsuz mu kalacaktı... peki ya dönüp duran bu kalem mi kurtaracaktı hayatını ... o kalem mi yoldaş olacaktı göz yaşlarına?
genç kadın düşünürken uyuyakalmisti ve tüm bu düşünceler icinde uyumaktan ölesiye bıkmıştı.. kağıt üzerine biraktigi 3 nokta ic cekislerindeki kırgınlığı anlatirdi ama herkes atlardı orayı. bundan dolayi her zaman düşünürdü kimse gercekten anlayamamisti yazdiklarini. Bir kisi dışında ;
dizleri yara bere icinde deli bir kız tanıyordu yıllar önce her sabah yine başlıyoruz der gibi bakardi onu aynadan... sırf ondan uzaklaşabilmek için saçlarını kestirdi gözlerinin rengini değiştirdi ve duruşuna 40 yıllık yolcunun yorgunluğunu yükledi. artık o küçük kız siena'yi bulamazdı.