Falling to Pieces

980 53 2
                                    

Soğuktu. Sertti. Gözleri açılamayacak kadar ağrıyordu. Elini yattığı zemine koydu. Taş. Yavaşça gözlerini açtı. Zeminden yardım alarak doğruldu. Çırılçıplaktı, bir zindandaydı. Ama neden? Hızlıca beynini taradı. Evindeydi, güvendeydi. Gerindi, tüm eklemleri ağrı içindeydi. Anlık acı hafızasını toparladı, artık neden evinin zindanında olduğunu hatırlıyordu, ama hiç hatırlamamayı tercih ederdi. Ayağa kalktı ve zindanın diğer ucundaki kıyafetlerine uzandı.
Genç kadın özenle hazırladığı kahvaltıya bir daha baktı. Her şey mükemmeldi. Duvarda ki muggle usulü saate baktı sabah 8'i gösteriyordu. Uyanmış olmalıydı. Aşağıya inen merdivenlere yöneldi. Ardından büyük, demir kapıyı açtı. Parmaklıkların arkasında ki genç adam pantolonunu giymiş kemerini ayarlıyordu. Belinden yukarısı tamamen çıplaktı. Genç kadın yavaşça nefesini bıraktı.
"Uyanmışsınız Profesör" dedi.
Snape yerdeki gömleğine uzanırken bakışlarını Hermione'ye kaldırdı.
"Gerçekten mi?"
Hermione kızararak iç çekti.
"Kahvaltı hazır." dedi ardından cebindeki anahtarlara uzandı ve parmaklıkların kilidini açtı.
Severus Snape gömleğinin son düğmesini de ilikledikten sonra zindandan dışarı çıktı. Her adım bir işkence gibi geliyordu. Ama daha da kötü olabilirdi. Arkasındaki genç kadın olmasaydı. Aniden arkasına döndü. Onu takip eden Hermione boş bulunarak adamın göğsüne çarptı.
"Teşekkürler Granger."
Hermione şaşkınlıkla kafasını yukarı kaldırdı. Severus Snape ona teşekkür ediyordu. Kendini şaşkınlığından kurtarıp cevap verdi.
"Ö-önemli değil Profesör."
Snape aynı hızla arkasını döndü tekrar. Merdivenleri çıkarken yüzünde ufak bir tebessüm belirir gibi oldu ardından yerini acıyla buruşturulmuş bir yüz aldı.
Kahvaltı sofrasına oturduğunda Hermione çay servisini yaptı ve yerine oturdu. Snape çayını yudumlayıp tabağına biraz patates aldı. Hermione dikkatle genç adamı izliyordu. Snape bir tane patatesi çiğneyip yuttu.
"Beğendiniz mi Profesör?" diye atıldı Hermione
"İstersen şansını zorlama Granger." diye homurdandı Snape ama yüzünde tiksinmiş bir görüntü yoktu. Bu Hermione'ye yetmiş olacak ki hevesle yemeğine başladı.
Yaklaşık iki aydır düzenleri böyleydi. Hermione eve taşınalı iki ay olmuştu. Bir yıl önce savaş bitmişti çok kayıp vermişlerdi. Kimileri ise ölmeyi yeğlerdi. Severus Snape gibi.
Harry Potter'ın Voldemort'u öldürdükten sonra kaçan birkaç ölüm yiyenden biri olan Fenrir Greyback bir dolunay gecesinde Severus Snape'i köşeye sıkıştırıp ısırmıştı. Isırığı ölümcül olmadan Ron Weasley tarafından öldürülmüştü. Ama o ısırık artık Severus Snape'in hayatını değiştirmişti. Neredeyse bir yıldır bir kurtadamdı. İlk birkaç ay üstesinden gelebiliyordu. Ama iksir çok zorluydu ve kurt adam formuna dönüşmek çok yorucuydu. Bir süre sonra Hermione'nin yardım tekliflerini geri çeviremeyecek kadar yorgun düşmüştü. Hermione ilk başlarda sadece iksiri hazırlıyor ve gidiyordu. Ardından Snape'e ev işlerinde yardım etmeye başladı. Snape her ihtimale karşı evinde ev cini bulundurmuyordu. Ardından ikisininde anlayamadığı bir şekilde Hermione evin bir parçası olmuştu. Kendine ait bir odası ve eşyaları vardı. İki aydır bu evde yaşıyordu. Hermione içten içe kendini evlilermiş gibi hissediyor, ona yemek yapmak, çamaşırları yıkamak onu mutlu ediyordu.
Kahvaltılarını bitirmişlerdi, Hermione tabakları mutfağa götürmek için kalkarken Snape de ayaklandı ve önündeki boş tabağı aldı.
"Profesör bırakın, dinlenmeniz lazım ben hallederim." diye atıldı Hermione.
Snape ayağa kalktığında sızlayan kemiklerini hatırlamış ve yüzü tekrar buruşmuştu. Başka zaman olsa yapacağı son şey Hermione'nin sözünü dinlemek olurdu. Ama şuan itiraz edemeyecek kadar yorgundu. Aldığı tabağı yerine koydu ve üst kattaki odasının yolunu tuttu.
Hermione bulaşıkları yıkamış ve yerlerine dizmişti. Son olarak masanın örtüsünü de serdi ve kendi aldığı bir vazo çiçeği de örtünün üzerine koydu. Üstündeki bulaşık önlüğünü de çıkarıp iksir odasının yolunu tuttu. Odaya girip iksirlerle dolu bir dolabın önünde durdu. Hangi iksirleri alması gerektiğini biliyor, elleri otomatik bir şekilde iksirlere uzanıyordu. Kurt boğan iksiriyle dolu dolaba baktı. Her ihtimale karşı onlara 4-5 yıl yetecek iksirleri vardı. Hermione aldığı iksirler ve bir tatlı kaşığı ile Snape'in odasına doğru yürüdü.
Sessizce kapı kolunu çevirdi ve parmak uçlarıyla odaya girdi.
Snape gözleri kapalı sırt üstü yatağa uzanmıştı. Hermione uyanık olup olmadığını anlamak için elini Snape'in gözlerine siper etti. Genç adam tepkisiz kaldı. Hermione elini çekip Snape'i izlemeye başladı. Suratının halinden rahatsız bir uykuda olduğu belliydi. Hermione son zamanlarda bu yüz ifadesini o kadar çok görüyordu ki neredeyse alışacaktı. Ama her defasında aynı şekilde canını yakıyordu. Halbuki onun yüzünü her zaman kendinden emin ve ciddi bir şekilde görmeye alışmıştı. Şimdi ise acı ve korku vardı. Hermione bu korkunun anlamını biliyordu. Başkalarının canını yakmaktan korkuyordu genç adam ve bu canını daha çok yakıyordu. Hermione hafiften sakalları çıkmaya başlamış, bakımsız saçları yüzüne düşmüş adamı biraz daha seyrettikten sonra, yüzünden bir tutam saç aldı ve kulağına fısıldadı.
"Profesör, uyanın."
Genç adamın uykusu her zaman hafif olmuş, yavaşça gözlerini kırpıştırarak açtı.
"Granger saat-"
"Evet, evet saat geldi. Bu iksirleri içtikten sonra bir şeyin kalmayacak." kurt boğan iksirini içtikten sonra başka bir iksiri içmek için oniki saat beklemek gerekiyordu. Onun için Snape dönüştükten sonraki birkaç saatini acı içinde geçiriyordu.
Hermione doğrulmaya çalışan Snape'in sırtından elini doladı ve destek oldu. Snape doğrulduğunda elini çekti ve komodine koyduğu şişelerden birini alıp tatlı kaşığına döktü.
"Bu ağrı kesicimiz, aç bakalım ağzını kocaman."
Snape öldürücü bir bakış atıp gözlerini kıstıktan sonra ağzını açtı. Hermione ise sadece kıkırdamakla yetinip diğer iksire uzandı.
Birkaç tane daha şişeden sonra iksir içme bitmiş, Snape'in yüzü artık daha rahat bir hal almıştı. Hermione onu geri yatırırken
"Fiziksel bir yaranız var mı?" diye sordu.
Snape başını iki yana salladı. Uyku iksiri ve yorgunluğun etkisiyle gözleri yavaş yavaş kapandı. Hermione birkaç dakika daha başında bekledikten sonra eğilip Snape'in alnını öptü. Ve komodinde ki şişeleri alıp sessizce odadan dışarı çıktı.
Beş saat kesiksiz bir uykunun ardından Severus gerinerek uyandı. Hermione çoktan yemeği yapmış ve onu beklemeye başlamış olmalıydı. Bu onun canını çok yakıyordu. Acınası bir durumdaydı. Genç kadın neden ona yardım ediyor hiçbir fikri yoktu. Ya acıdığı için, yada minnet borcu hissettiği için olmalıydı. Severus bunu istemiyordu. Hermione'yi istiyordu evet, her zaman böyle yanında olmasını ama acıdığı için değil. Artık buna bir son vermesi gerektiğini biliyordu. Genç kızın önünde uzun bir hayat vardı ve onu kendisiyle heba etmesine izin vermeyecekti. Zaten ilk başta izin vermesi bile bir hataydı. Ama hislerine karşı çıkamamıştı. Ne zaman böyle hissetmeye başladığını o da bilmiyordu. Ama o gece genç kadını ölümden kurtardığında, gözlerine öyle savunmasız masum bakmıştı ki ona söz vermek istemişti seni bir daha korumasız bırakmayacağım, ömrümün sonuna kadar seni koruyacağım diye.
1 Yıl Önce
Savaş gecesiydi, Gece yarısını çoktan geçmiş olmasına rağmen etraf büyü renkleriyle aydınlanıyordu. Sanki gündüzmüş gibi görmek mümkündü. Severus Snape Bağıran Baraka da yerde uzanıyordu. Biraz önce Potter'a anılarını vermişti. Ve ölmüştü. Tabi Dumbledore'un planı olmasaydı hala ölü kalacaktı.
"Saçmalama Severus, tabi ki seni ölüme terk etmeyeceğim. Sana vereceğim tarifle bir iksir hazırlayacaksın. Savaş sırasında Voldemort seni çağıracak ve gitmeden önce bu iksiri içeceksin ve birkaç dakikalığına ölü kalacaksın. Seni öldürmek istemeyecek Severus bunun için öldüren laneti kullanmayacak. Bu sadık yaverini infaz etmek için tercih edilen bir yol değil. Ama bundan emin olamayız. Ve iksirin işe yarayacağına dair de söz veremem. Ama sen 17 yıldır bu savaşın içindesin. Benim yanıma geldiğinde daha çocuk sayılacak bir yaştaydın. Ve o günden beri savaş alanında gibisin. Seni oğlum gibi seviyorum Severus ve bana söz ver eğer bu iksir işe yararsa mutluluğu kesinlikle geri çevirmeyeceksin, kiminle gelirse gelsin." Demişti yaşlı adam onu öldürmesini istediği gece. Ve görünen o ki haklı da çıktımıştı. Ölümden geri gelmişti. Voldemort öldüren lanet kullanmamıştı.
Yattığı yerden kalktı ve sessizce dışarı çıktı. Kimseye görünmemesi gerektiğini iyice biliyordu. Savaşta kendine ait kısmı bitirmişti. Artık her şey şansa bağlıydı. Yavaşça Hogwarts'ın arka kısmına ilerlerken bir kadın çığlığı duydu. Onu ilgilendirmiyordu artık biliyordu. Fakat içgüdülerine karşı gelemedi. Koşarak tepeden aşağı indi. Yerde uzanan bedeni gördü can çekişiyor gibiydi. Crucio olduğunu hemen anladı. Büyünün sahibini de cübbesinden hemen tanıdı nasıl tanımazdı daha bu sabah aynı masada kahvaltı etmişlerdi. Aylardır hayatı pahasına korumaya çalıştığı çocuklara işkence edişini izlemişti. Amycus Carrow'un sırtına "Sersemlet!" Diye bağırdı. Normalde hiç kimseye arkadan saldırmazdı. Ama Amycus'la yaptığı onca düelloda bir kez bile kendisini yenmeye yaklaşamamıştı, hatta ağzını açıp sihir savurana kadar Severus onu yerle bir etmiş oluyordu. Onun için etik kuralları pek umursamadı.
Yavaşta Granger kızının yanına gitti. Genç kadın hala yerde ağlıyordu. Severus eğildi ve kulağına fısıldadı " Tamam Granger, fiziksel hiçbir yaran yok hepsi geçti." Hermione doğrularak Severus'un boynuna atıldı.
"Sesin her zaman çok güzel."
Severus kaşlarını çattı evet komada bir genç kız şuan istediği son şeydi.
"Öldün sandık hepimiz ama yaşıyorsun. Harry tüm anılarını izledi. Senden tereddüt ettiğim için çok özür dilerim. Sana güvenmeliydik. Güvenmeliydim."
"Tamam Granger şimdi kalkıp savaşa dönmeni istiyorum. Yapabilirsin sen güçlü bir kadınsın. Ve kimseye benim hayatta olduğumdan bahsetmeyeceksin. Şimdi ayağa kalk, asanı al, ve haklayabildiğin kadar ölüm yiyen hakla."
Hermione yaşlı gözlerini elinin tersiyle sildi. Ve sanki bir robotmuşçasına Severus'un komutlarını bir bir yerine getirdi.

Falling to PiecesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin