AYNADAKİ ÇİL(E)
"Kaplu kaplu bağalar kanatlanmış uçmağa
Kertenkele derilmiş Kırım suyın geçmeğe.Ergene'nin köprüsi susuzluktan bunalmış
Edirne menaresi eğilmiş su içmeğeKelebek buğday ekmiş Manisa ovasına
Sivrisinek derilmiş ırgad olup biçmeğe" (Kaygusuz Abdal)Küçük şehrin küçük evlerinin birinde Çilek adında bir kız yaşarmış. Çilek, her defasında yüzündeki çiller yüzünden arkadaşları tarafından alay konusu olurmuş, kimse onu sevmez ve onu oyununa almak istemezmiş. Şirin kız, oyunlarda usta olduğu halde arkadaşları onunla hiçbir şey yapmak istemezmiş. Buna çok üzülen kızcağız her gün koşarak eve gelir saatlerce ayna karşısında çillerini sayarmış. Her geçen gün çillerinin kaybolacağından ümidini kesen kızcağız çok mutsuzmuş. Kimse ona yanaşmıyor, halini hatırını sormuyor, onu önemsemiyormuş. Okul birincisiymiş; ama onun için bunun zerre ağırlığınca önemi yokmuş, çünkü yüzündeki çilleri yaşama sevincini alıp götürmüş.
Günlerden bir gün küçük kız, aynasını eline almış çillerini saymaya başlamış. Biiir, ikiii, üüüçç… Say say bitmiyormuş. Çilek’in gözlerinden boncuk boncuk yaşlar boşanmış. Onun üzülmesine dayanamayan gök de ağlamaya başlamış. Küçük kız bir pencere önüne geçmiş, yağmur damlalarını izlerken, ensesinde huzur veren tatlı bir ses işitmiş. Şirin kız ürpererek arkasına dönmüş. Bir de ne görsün, güzelliği göz kamaştıran bir varlık…
Kızcağız önce hayal gördüğünü zannetmiş, gözlerini yummuş, ovalamış sonra tekrar açmış. Hayır, hayır yanlış görmüyormuş. Karşısında upuzun, beyaz elbiseli, güzelliği tarif edilemez biri varmış. Küçük kızın yüzündeki keder yerini şaşkınlığa bırakmış. Konuşmaktan utanırcasına meraklı bir eda ile dilinden şu sözler dökülüvermiş. “Sen de kimsin?”
Karşıdan cevap gelmeyince, kızın yüzündeki şaşkınlık yerini tekrar hüzne bırakıvermiş, belli ki bu bir hayalmiş. Aslında karşısında kimsecikler yokmuş. Kız kendi kendine, “amma da güzeldi ha, yüzünde bir tane bile çil yoktu” diye mırıldanıyormuş ki, bir ses bu mırıldanmayı bölüvermiş.
O ses şöyle demiş: “Çillerinin gitmesini çok mu istersin?” Çilek bu soruyu duyunca, sırtında soğuk bir el dolanıyormuş gibi ürpermiş. Kalbi kanatlanıp uçuverecek sanmış. Kısa bir heyecan şokundan sonra küçük kız konuşabilmiş: “Hem de çok isterim.”
“Dünyadaki en güzel şey çilsiz olmak bence. Arkadaşlarımın çili yok ve hep beraber çok güzel oyunlar oynuyorlar; ben ise çilliyim ve hep evdeyim. Kimse beni sevmiyor” demiş.
Suskunluğunu delercesine birden çıkıvermiş bu sözler küçüğün ağzından. Bunun üzerine peri kız: “çillerin gitse gerçekten mutlu olur muydun?” diye yanıt vermiş. Küçük kız alay edercesine bir mimikle “hı hı” deyince peri: “Bunu içersen çillerinden kurtulursun” diyerek küçük kızın minicik avuçlarına pembe renkte küçük bir şişe tutuşturmuş ve gözlerden kaybolmuş. Küçük kız o kadar çok heyecanlanmış ki perinin nereye gittiğini, nasıl gittiğini umursamazcasına tüm gayretini elindeki şişeye açmaya sarf etmiş. Şişenin kapağı açılınca odayı mis gibi bir koku kaplamış. Çilek, şişeyi bir dikişte bitirmiş ve büyük bir merakla aynaya koşmuş. Aynaya bakan kız gözlerine inanamamış. Yüzünde bir tek çil yokmuş. Sevinç çığlığı atan kız soluğu arkadaşlarının yanında almış. Almış almasına ama her şey istediği gibi olmamış. Arkadaşları Çilek’i öyle görünce ona çillerinin nasıl gittiğini sormuşlar, kızı büyük bir sorguya çekmişler. Küçük kız da olan biteni olduğu gibi anlatmış; ama kimse ona inanmamış. Kızcağız türlü yeminlerle arkadaşlarını ikna etmek istemiş ama başaramamış. Yüzünde çiller gitmiş gitmesine; ama hâlâ mutsuzmuş. Yüzündeki tebessüm anlıkmış meğer. Gözlerinden inci misali yaşlar boşanıyormuş küçük kızın. Sokakta, bahçede, okulda kim varsa onunla alay eder dururmuş. Öyle ki bununla yetinmeyip onu yalancılıkla suçlamayı hep sürdürmüşer. Çilek’i gördüklerinde hep beraber şu tekerlemeyi söylerlermiş:“Çilliydi oldu yalancı
Rastlayınca ona falcı,
Falcı güzelleştirmiş onu,
Yalan yılan zehridir
Yoktur onun ilacı”
Aradan yıllar geçmiş. Çillerinden yakınan o küçük kızın saçları ağırmış, dişleri dökülmüş, beli bükülmüş. Yaşlı kadın bunca seneyi yapayalnız geçirmiş. Çocukluğunda üzerine atılan o iftira çığ gibi büyümüş, kulaktan kulağa yayılmış. Bu çirkin iftira yaşlı kadının bütün hayatını olumsuz etkilemiş. Ne kimseyle alışveriş yapabilmiş ne biri onunla evlenmek istemiş ne de başka bir şey. 70 küsur seneyi bir başına devirmiş bu kadıncağız…
Ümitsizlik kokan günlerden birinde odasında kitap okurken, odanın içindeki renkli ışıklar parlamaya başlayınca başını kaldırmış kitaptan bu yalnız kadın. Gözlerine inanamamış. Yıllar sonra peri kız tekrar gelmiş. Yaşlı kadın şaşkınlığını gizleyememiş ve meraklı gözlerle periye bakmış. Peri kız ona gülümsemiş ve şu soruyu sormuş: “ Çilsizsin ama mutlu musun?” Bu soru karşısında gözleri buğulanan dertli kadın hayır dercesine başını sağa sola sallamış. Bunu üzerine peri kız, ona bir kâğıt uzatmış ve renkli ışıklar saçarak kaybolmuş. Elindeki kağıda bakan kadının şaşkınlığı daha da artmış.. Hemen kağıdı açmış ve okumaya başlamış. Kadın kağıdı okumaya başlar başlamaz kendini başka bir dünyanın içinde buluvermiş. Kafasını kaldırmış, sağa sola bakınırken gözleri şehrin adının yazılı olduğu küçük bir tabelaya ilişmiş: “Çilliler Ülkesi” Yaşlı kadının kalbi küt küt atmaya başlamış. Hemen yoldan bir halıbüs durdurmuş ve arka koltuklardan birine oturmuş ve Çilliler Ülkesi’nde yolculuğa başlamış. Trafik çok yoğunmuş, az daha bir halıya çarpacak gibi olmuşlar; ama ucuz kurtulmuşlar. Trafik yoğunmuş; ama Çilek için bu sorun olmamış. Gökten inen huzur rahatlatıyormuş onu. Lapa lapa huzur yağmış; ama kadıncağız şemsiyesini açmamış, ihtiyacı varmış ıslanmaya. Çilek, müsait bir durakta halıbüsten inmiş ve yabancısı olduğu bu yerlerde gezinmeye başlamış. Dükkan tabelalarını okuya