#AhArtemis...
http://www.youtube.com/watch?v=RBumgq5yVrA
(Passenger - Let her go)
Gözlerini kapadı ve içinde bulunduğu dünyaya ait olduğunu hatırlatan tek sese odaklandı; nefes alış verişinde genzinden çıkan hırıltılı inilti ve kalbinin atışındaki daha yeni yeni düzene oturan ritim.. Gözlerini açtığında duyduğu seslere bir kaçı daha eklenmişti. Ayağının altında ezilen, yaklaşık yarım saat önce yağıp şimdi varlığını kayıp edip zamandan silinen küçük kar tanelerinin hoş dalgalanması.. Ayakları altındaki bebek kadar genç ve daha önceden kimsenin üzerinden yürümediği düz beyaz örtünün her adımında çıkardığı tok ses.. Ne güzel, diye düşündü. Geçtiğim yol ve zamanda izimi bir nebze olsun bırakabilmek ne güzel..
Daha demin büyük bir partiden çıktığı için beyninde dönüp dolaşan şarkılar içini yiyordu. Arkadaşları ile güzel ve eğlenceli bir geceden sonra saat bir gibi o kalabalık evden kendini dışarı atabilmişti. Harry’nin de söylediği gibi içki gecesini yerinde ve zamanında yapmalıydılar yoksa bu tür partiler felaketlere yol açabilirdi. Gerçi Harry’nin arkasında amcası gibi bir polis dayanağı olduktan sonra bu Zayn için büyük bir dert değildi. Ne de olsa kıçım güvende, esprisinden sonra kaçtığı o ter kokan evdeki anılar gözünde belirdikçe istemsiz bir şekilde gülümsedi.. ve birazda.. yüzünü ekşitti. Yerlerde sürünen okulun bıyıklı amigo kızları, koltukların aralarındaki kokulu çoraplar ve halının üzerine boşaltılmış koca kırmızı bir şarap şişesi.. Evin son halini gözünde canlandırdı; Evden çıkmadan önce Liam’a emanet ettiği Dj koltuğunu ve Liam’ın “Dj Payne!” diyerek ortamın şarkısını Macklemore’a çevirdiğini anımsadığında kıkırdadı. Evet, bu çocuktan DJ felan olmazdı. Liam’ın açtığı şarkıyla ritim değiştiren Niall’ın sarhoş gözleri hala aklından çıkmıyor, bakışlarındaki gizem aklının bir köşesinde yerini koruyordu. Az kalsın üzerine boşaltacağı o şarap şişesini anımsayınca Zayn titredi. Niall, amma da sakardı. Zaten Sakar Horan lakabını hak etmeyecek herhangi bir şey yapmadığı gün bir elin parmakları kadar azdı.
Harry’nin annesinin bu koca dağınıklığı gördükten sonra ne tepki vereceğini Zayn az çok tahmin edebiliyordu. “Harold Edward Styles!” Anne Cox’ın sesi zihninde yüksek bir tınıyla belirirken Zayn kahkaha atmamak için dudaklarını dişleri arasına aldı ve soğuktan kırmızı domatese dönmüş ellerini iyice ceplerine sıkıştırdı. Dudakları çatlamıştı, Moni şekerler yüzünden maviye dönen dilini şekilli dudakları üzerinde gezdirerek dudaklarını ıslattı. Güzel tanrıça, bu ne soğuktu böyle! Ayakları ucunda birikmiş kar tanelerini silkti ve soğuk sokakta yürümeye devam etti. Gece lambalarının ara ara aydınlattığı sokakta kimse yok, herkes evlerinde uyumaya çekilmişti. Yalnız olma düşüncesi Zayn’in içini titretti.
Bakışlarını ayakkabılarından kaldırıp meydanın ortasındaki Olimpos’lu 12 Yunan Tanrı-Tanrıçaları heykeline diktiğinde içini nedeni belirsiz bir mutluluk sardı. Bir anda içini kaplayan sevinç ciğerlerine taze hava doldurma ihtiyacı hissetmesine neden oldu. Etrafını saran hava dalgası onun ruhunu eline geçirirken dudaklarını birbirine bastırdı ve şapkası altından gözüne gelen uzun siyah saçlarını geriye ittirdi. Parıltılı yıldızlar rengini kaybedip solana kadar bakışları havada oluşan pembe sis dalgası üzerinde takılıp kaldı. Bakışlarını ardı ardına heykellerin yüzlerini takip ederken bu sokaktan her geçişinde bu heykellerden ne kadar çok etkilendiğini anımsadı. Gözleri her zaman olduğu gibi büyülü Artemis’in üzerinde takılı kaldı. Ah.. Ne de güzel tanımlamışlardı onu.. Uzun gür saçları omuzları üzerinden göğsüne inerken elindeki yayı gerilmiş sürgüyü hemen çekmeye hazır halde bekleyen mükemmel bir savaş ve doğa tanrıçası görüyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Gerçek olmadıklarını bildiği halde şu heykelden bile etkilendiğini düşündükçe sinirleri bozuluyordu. Heykelin üzerinde bıraktığı etki ve heykeltıraşın mükemmel bıçak darbeleri ile belirlediği gözlerinin onda çağrıştırdığı duygular bedenini ele geçiriyordu. Zayn boğazdan bir homurtu çıkardı ve bakışlarını tekrar ayakkabıları altında ezilen kara çevirdi. Uzun süredir bir kız arkadaşı olmadığını için böyle taştan bir heykele bile âşık olması hiçte olanaksız değildi. Gerçi Zayn heykele aşk duymuyordu ama bu taş parçasının simgelediği mükemmeliyete ilgi duyduğu kesindi. İki derin nefes alarak göğsünün yükselmesine neden oldu. Kesinlikle yakın bir zamanda gerçek ve taştan olmayan birine âşık olmalıydı.
“Ah kahretsin!” Daha önceden orada olduğunu fark etmediği bir kız sesi duydu ve merakla koca heykelin yan tarafına geçti. Yeşil gözlerini sinirli bir şekilde kısarak karşısındaki heykele bakan bir kız gördüğünde nefesini tuttu. Sarı saçları göğüs hizasında bitmişti ve yeşil gözleri bütün sokağı aydınlatacakmış gibi parlak bir ışıltıyla uzun kirpikleri altında beliriyordu. Üzerine geçirdiği ilginç tunik Zayn’in dikkatini çekerken elindeki uzun yay ve sırtında taşıdığı geniş çantada taşıdığı okları Zayn’in dikkatini daha çok üzerinde toplamasına sebep oldu. Gencin gözlerinde beliren kara bulutlar karşısında gördüğü kızın değişik ve tanıdıklığı yüzündendi. Zayn bu kızı nerede görmüştü.. Bu kızı nereden tanıyordu.. Ayrıca cadılar bayramına daha bir hafta olmasına rağmen bu kız niye böyle giyinmişti.. Bütün bu sorular Zayn’in zihninde dönerken kız onu fark etmiş olacak ki bakışlarını Zayn’in gözleri ile buluşturdu. Gözlerinde gördüğü öfke ve hayal kırıklığı Zayn’in içine işlerken derin bir nefes aldı. Gözleri.. diye düşündü. O mükemmel gözleri.. Kafasında bir anda beliren isim hiçte iç açıcı değildi. En azından Zayn’in akıl sağlığı açısından bu ismin iç açıcılığı tartışılamazdı. Dudaklarından dökülen tek kelime ise onun ismiydi..
“Artemis..”
HEY BABE!
Artemis'i merak edenler:http://community.imaginefx.com/forums/storage/7/391119/artemis.jpg
Merhabaaa yine ben
Tamam, bu sefer bu hikayeyi bitireceğim inşallah. AMA OKUMANIZZZ ve YORUM yapmanız lazım
Yorum yapanlara, (uzun -,-) diğer bölümde sürprizim var.
Her zaman dediğim gibi, sizi seviyorum
Sınır: 50 vote ve 20 yorum.
Yorum yoksa yb beklemeyin.
-Mell