Ölmemize 10 gün kalmıştı. Bulup birleştirmemiz gereken yaba parçaları, kurtarmamız gereken bir insanlık ve bazı başka sorunlarımız vardı.
Çok mu hızlı gidiyorum? Tamam, en baştan başlayalım.
Her şey bir kiklopu döverken başladı. O sırada iki kişiydik. Ben ve Daf. Yalan söylemeyeceğim, Daf ekibin beynidir. Athena'nın kızı. Ama ben Hephaistos çocuğuyum ve en havalı sıskanın üçüncü kuşaktan kardeşiyim. Her neyse, kiklop Melez Kampı'nın biraz ötesindeki ovayı mahvediyordu. Teknik olarak burası bizim değildi bu yüzden ona karışmamamız gerekiyordu ama hayatta kalabilmek için kaval çalmakta berbat olan satirleri çalışmaya buraya yollarız. Eğer bu ova olmazsa hepimizin kulakları ölür. Son günlerde tüm satirler suya yakın bitkilerin fazla su alarak ölmesinden dolayı keyifsizler, hiçbiri kaval çalmadığı için burası kullanılmıyordu. Sonra bu kiklop buraya yerleşmiş. Onu buradan gönderme işini bana ve Daf'a verdiler. Ama biz kampta otursak ovanın mahvolmayacağı kesindi.
"Bu iş fazla uzadı demirci çocuk. Alet kemerinden bir şeyler çıkar da ölsün." diye bağıran Daf bu arada ezilmemek için yana kaydı. "Beni korursan birşeyler yapabilirim." deyip bir kayanın arkasına çöktüm. Daf "Bütün işler niye bana kalır?" diye homurdanıp kılıcını kaldırdı ve "Buraya bak sümsük!" diye böğürdü. Ben alet kemerimden çıkardıklarımla robotumu yaparken o da kikloba bir kaç yara armağan etti. Kısa sürede işim bitti. Kayanın arkasından çıkıp robotu yere bıraktım. Bir karış uzunluğunda, yürürken ses çıkaran bir şeydi. Daf tek kaşını kaldırarak bana baktı. Kiklop kahkahalarla güldü ve "Bu şey mi beni durduracak?" diye sorup ayağıyla robotu ezdi. Sonra da ayağına batan devasa ve keskin çiviler yüzünden acıyla yere devrildi. "Fena değil ha?" deyip sırıttım. Daf boğazını kesmek için kılıcını kikloba doğrulttu. Kiklop ise "Şimdi beni öldürseniz bile bu hiç bir işinize yaramayacak çünkü 10 gün sonra saklanmayı bilmeyen herkes ölecek." dedi. "Ha?" diye sordum. "Çünkü..."
Daf hışımla arkasına döndü. "Files!" diye kükredi. Files omuz silkip toza dönmeden önce kiklop cesedinden mızrağını aldı. "Tam kalbinden vurdum ama!" "Belki çok önemli bir şey söyleyecekti?" "Çok önemliyse Rachel Teyze söyler. Bu kadar kasma Daf." Daf pis pis bakıp uzaklaştı. Files bana doğru "Atarlı." diye fısıldayıp gitti.
Ben de etrafı kontrol ettikten sonra Melez Kampı'na doğru yola çıktım. Tam yemekhanenin önünden geçerken aklıma geldi, bu gün bayrak yakalamaca oynanacaktı. O sırada Alexei'i gördüm. Hades'in kızı. Bana sırıtıp "Unutma bu gün okçuluk dersin var!" dedi. İyi de ben oldum olası okçuluktan hoşlanmam! "Şey, Elia'ya okçuluğa bayıldığını söylemiş olabilirim." "Alexei!" Ona iyi bir ders verebilirdim ama vaktim yoktu. Bayrak yakalamacaya yetişmeliydim. Koşarak uzaklaştım. Tam zamanında yetiştim. Daf takımı etrafına topluyordu çünkü lider oydu. Ben de hemen takıma katıldım.
Biz Zeus, Hephaistos, Athena, Hades, Afrodit, İris, Nike, Nemesis, Hipnoz kulübelerinden oluşan bir takımdık. Karşı tarafsa Poseidon, Ares, Apollon, Hermes, Demeter, Dionisos, Hebe, Tyche ve Hekate kulübelerinden oluşuyordu. Ne yazık ki kankam Robin Hermes, iyi arkadaşım Tonny Apollon kulübesindendi. Üstelik kaybolmuş eski bir kankam olan Andre de Poseidon çocuğuydu. Yani kendi takımımda gıcık bir kaç kız ve kulübem dışında hiç tanıdığım, arkadaşım yoktu denebilir.
Her neyse. Plan hep aynıydı: Athena, Hades, Zeus ve Nike kulübeleri karşı takımın bayrağını kapmaya çalışacak, Hephaistos, İris, Hipnoz ve Nemesis kulübeleri bayrağı koruyacak, Afrodit kulübesi kafasına göre takılacaktı. Daf planı anlattıktan sonra Afrodit kulübesine döndü. "Siz Hephaistos ekibine yakın bir yerlerde oturup dedikodu falan yapın. Sakın kafanıza göre takılın dedik diye bayrağı kapmaya ya da korumaya çalışmayın. Çok mu zor?" Salak kız ve erkekler gurubu başlarını hayır anlamında iki yana salladı. Zeus kulübeinden 18 yaşlarında bir kız "Güzel." dedikten sonra "Biz her zamanki gibi Athena, Hades ve Nike kulübeleri karşı takımın dikkatini dağıtırken uçarak bayrağı kapacağız, uçamayanlar da yerdeki saldırı ekibine yardım edecek değil mi?" diye sordu. Tam "evet" anlamında kafalarımızı sallıyorduk ki Elia'nın gür sesi duyuldu. "Pekala takımlar, kuralları biliyorsunuz, bilmeyen varsa bilenler anlatsın. Kimseyi öldürmek veya kasten yaralamak yok, tabi donmadan duş yapabilmek, yemekten sonra tatlı yiyebilmek ve bulaşık yıkamamak istiyorsanız. Başlayabilirsiniz, iyi şanslar."
Hızlıca kulübemi toplayıp bayrağın etrafında konumlandırdım. Afrodit kulübesi dışındaki tüm kulübeler birden ortadan kaybolmuştu.
Kulübemden en sevdiğim çocuk, minik Clark, endişeyle tırnaklarını yiyordu. "Bittik biz, bittik biz, kesin öldük, savunmada Apollon kulübesi var, oklarıyla hepimizi deşecekler, bittik biz." deyip duruyordu. Elimi omzuna koydum, tam onu avutmaya başlayacaktım ki havada ilk oklar göründü. "İşte başlıyoruz..." diye mırıldanıp uçan bombalarımızı hazırlamaya koyuldum.
Açıklayayım: bunlar minik kanatlı şeker topçuklar, havadaki okların önlerine çıkarak patlıyor ve okları yok ediyorlar. Bizzat benim buluşum.
Havaya bu küçük şeylerden 5-6 tane attım veee "Bom!" Şaka şaka. Sadece minik bir "Puff" sesi çıktı. Siz ne bekliyordunuz ki?
Biz yüzlerini görmediğimiz Apollon çocuklarıyla savaşırken birden üzerimize bir gölge düştü. Çalıların ardından çıkan Tonny'nin endişeli yüzünü gördüm. Havaya bakıyordu. Ben de yavaşça bakışlarımı yukarı kaldırdım ve üstümüzdeki dev dalgayı gördüm. Hepimizi boğacak kadar büyüktü. Bütün Afrodit kulübesi -ve Clark- çığlıklar atarak kaçtılar. Apollon okçuları ok atmayı kesmişlerdi. Sonunda Tonny gayet kendinden emin bir sesle "Herkes çabuk kampa dönsün." dedi. Aslında bu havalı işi ben yapacaktım ama neyse.
Dalga giderek yaklaşıyordu. Boğulacağıma eminken dalga birden durdu. Sonra da hiç bir melezin olmadı bir yere doğru düştü. Biraz ötemizde yüzü gölgede kaldığı için kim olduğunu anlayamadığım biri duruyordu. Adam öne doğru bir adım attı ve bu sayede siyah saçlarını, deniz yeşili gözlerini gördük. "P-Percy?" Deniz tanrısının oğlu, yosun kafa sırıttı. "Merhaba genç melezler. Kahramanınız döndü!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaba Bekçileri
FanfictionPoseidon'un yabası çalınır ve parçalara ayrılır. Her bir parçayı bir yaba bekçisi korumaktadır. Kontrolden çıkan denizler tüm kara parçalarını yutmadan önce parçaları bulmak ve birleştirmekse Niaz'a, Daf'a, Files'a ve Alexei'e düşer. Ve elbette yeni...