SOKAKTAKİ PİÇ

152 7 3
                                    

                                                                SOKAKTAKİ PİÇ

            Karanlığın fısıltısı yüzüyordu içimde. Tıpkı bir kuş gibi süzülüyor üzerimde narin meltemler. Yürüyordum... Yürüyordum İskoçya'nın boş sokağının karanlığına yumuşak ve sallanan adımlarımla. Kulaklığımdan gelen keman sesi ısıtıyordu içimi. Her namede farklı anlam yüklenen bir çalgıydı keman. Tek paramın harcandığı aletti mp3. Arşeyi her tele vurduğunda müzisyen, kanım farklı kıpırdıyordu damarımda. Hüzünendirirdi keman beni; daha doğrusu ben her müziğe farklı bir duyguyla bakardım. Bitti... Sıra diğer şarkıdaydı. Bu şarkıyı artık hiç sevmiyordum fakat silmeye kıyamıyordum. Hayat denen şey de buydu zaten. Yaşarsın,yaşarsın,yaşarsın... Fakat hiçbir zaman silemezsin kalbinden severek ya da üzülerek yaşadıklarını; rezzilliklerini, mutluluklarını, ilk aşkını, ilk başarını, ilk tecrübeni... Bu ilkler tutar hayatta bizleri.

           Kapılmıştım yürümeye. Kaptırmıştım kendimi kemanın yüreği gıdıklayan ezgilerine. Sokaktaydım zaten. Hep sokakta, ailesini bile bilmeyen piçin tekiydim. Adım bile yoktu 7 yaşıma kadar. Daha sonra iletişim kurduğum kişilere mahçup olmamak için kendime Chivas Regal adını koydum. Etkileyici... Hızlandı keman! Hızlandı kalbim.. Ama yine döndüm asalak yavaşlığıma. Kirlenmiştim oldukça, yüzüm heryerim mahvolmuştu. Uzayan sarı saçlarım anlımın hizasında aralanmıştı. Etrafı kirlenen göz çukurum belli etmişti yeşili. Soğuktan ucu kızaran burnum yuvarlaktı. Ölçemediğim boyum yaşıma göre normaldi. Yırtık kadife pantolonumun üstünde duran sevimsiz yün kazak sıcak tutuyordu beni. Uyku.. Belki de benim gibilerine vız gelirdi uyku. Ancak ne olduysa birden bastırdı amına koyduğumun uykusu. Kapanıyor gözlerim, hemen açılıyor sonra yürürken boş sokakta. Sanki yan sokaklardan birinde kediler vardı. Miyavlıyorlardı asılsızca. Dayanılmaz zaman geldi. Tesadüfen bir parka rastladım ve banka uzandım. Eşsiz keman solosuyla dalıyordum hülyalara.. 

             Amına koyim! Yine aynı rüya, yine aynı lanet kabus.. Keman çalıyordum orkestrada. Herkes beni dinliyordu. Soloyu yardırıyordum resmen. Yayı her vurduğumda çıkan farklı ezgi, çenelikteki boynunu sağa sola çapraza hareket ettiriyordu. Bambaşka bir zevkti. Ama o da ne! Turuncu bereli bir adam, elinde tabancası, namlu bana ve ağzından çıkan ''hazin sonun geldi orospu çocuğu!'' ve yerde akan kanlarım... Bu lanet rüyayı ne zaman uyusam görüyordum. Kartlaşan kulunçlarım sızlatıyordu omzumu. Benim de -her ne kadar sokakta yaşayan bir piç olsam da- hedefim vardı. O aşkla dinlediğim, yüreğimi burktuğum kemanı bir senfoni orkestrasının sonunda solo çalarak bulmaktı kulağımla ailemi. Diğer insanlar gibi babası annesi olan, parklarda mal gibi koşup coşanlardan neyim eksikti ki? Evet Chivas neyin eksik DEĞİL Kİ? Sen piçsin, onların ailesi var ; sen pisliğin tekisin, onlar temiz muhallebi çocukları; sen eğitimsizsin, onlar da okulda parmak kaldıran inekler... Chivas Regal.. Masum piç! Sen kimsin ki böyle hayaller peşindesin? Şeytanım umutsuzlandırıyordu beni. Vay pezevenk! Ardından sıra meleğimdeydi. Sakın pes etme Chivas, sakın. Her şey için geç kalınmış değil. Hayata ne zorluklarla karşılaşırsan karşılaş ama asla umudunu kesme. Bunlar sıradan hayaaller değil bunlar, hayatının hedefleri Chivas. Bunlar seni sen yapan hedefler... 

            Yıllar su gibi geçiyor... Ben hala yerimde sayıklıyordum. Ta ki Geovanni De Quenta ile tanışana kadar. Geovanni kısa boylu hafif tombul, ince bıyıklı sevimli -baby face- suratını parlatan açık kehribar rengi gözleri, çizili gibi duran kaş ve dolgun kirpikleri bulunan bir  İskoç centilmeniydi. Onunla yine İskoçya'nın karanlık sokaklarında keman dinleyerek yürürken karşılaştım. Daha doğrusu çarpıştım. Bu çarpışmanın ardından tanıştık birbirimizle. Kulaklığımdan gelen sesi duymuş olmalı ki konu kemandan açıldı. Oturduk. Ben hayat hikayemi anlattım. Oldukça etkilenmiş olmalı ki titrek bir sesle ''Ch-Chivas.. Dostum sen çok dayanıklı bir gençsin. Peki bu 16 yıllık yaşamın böyunca hiç mi hedefin olmadı?'' İşte bu beklediğim soruydu. Hemen heyecanla ''Olmaz olur mu. Tabii ki oldu. Benim 16 yıllık yaşamım boyunca aşkla dinlediğim, yüreğimi burktuğum kemanı bir senfoni orkestrasının sonunda solo çalarak bulmaktı kulağımla ailemi... Geo? Hey Geo? ''N.. N'oldu Chivas?'' ''Aman tanrım! Ağlıyorsun! Yapma Geo.''  ''Nasıl ağlamıyayım ki Chivas? Böyle bir hayat, böyle bir hedef, böyle bir tutku...''  Haklıydı Geo. ''Haklısın dostum... Haklısın.'' Konuşma bir an sustuktan sonra Geo heyecanla ''İşte bu! Kalk hemen Chi, bize gidiyoruz'' ''Ne oldu birden Geo? Şaşırtma beni adamım.'' ''Süper bir planım var ve sen benim evde yıkanıp üstüne temiz şeyler giyinip karnın doyduktan sonra atılacağız işe'' ''Aman tanrım! Ben.. ben bunu yapamam ki Geo.'' ''Hadi kalk be. Öyle bi yaparsın ki hadi düş önüme bay Regal!''  ''Seninle gelirsem bay Regal demeyi keser misin?'' ''Neden olmasın ki bay Regal?''   ''Orospu çocuğu..'' 

            ''Nasıl oldu Geo?'' ''Harika bence Chi, süper ötesi yakışıklı centilmenlere benzedin'' ''Abartma lanet olası'' Geovanninin evi oldukça büyüktü. Bana ayırdığı müştemilat bana saray gibiydi. Antredeki yolluk halının patch koleksiyonu olduğunu söyledi. Salondaki nişin eşyaları açtı gözlerimi. Muhteşem koltuk takımına antika mobilyalar partnerlik ediyordu. Avizedeki taşlar göz boyayan cinstendi. Banyosu ise Türk Hamamı denilen bir banyoydu. Oldukça sıcak ve temiz bir yer bulunca iki saat çıkmadım banyodan. Çıktığımda ise şaşıran gözlerle bana bakan Geo'ya takıldı gözüm. ''Ne oldu Geo?'' ''Biliyor musun Chivas sen hayatımda gördüğüm en yakışıklı delikanlısın''  ''Üzgünüm Geo erkeklerle düşünmyorum'' Ardından derin bir kahkaha patladı müştemilat girişinde. Meraklı mimiklerle ''eee anlat ne planın varmış Geo efendi''  kendinden emin bir üslupla ''Seni keman eğitimine gönderiyorum'' Amına koyim! Bu hayatımda duyduğum en güzel şeydi. Kendimi piçlikten arınmış bir hisle ''ciddi misin sen Geo?''  ''Şaka yapar bir ifadem mi var?''  İçten bir sarılmayla ''Çok teşekkür ederim Geovanni De Quenta! Sana çok minnettarım''  ''Rica ederim Chi ben çok birşey yapmadım. Asıl kendine teşekkür etmelisin. Sen bu zor yaşama katlanıp da böyle hedefler belirlersen ben sana elbette yardımcı olurum'' 

              Geovanni'nin ne iş yaptığını bilmiyordum. Oldukça zengindi. Sorup üstelemek de istememiştim. 21 yaşıma geldiğimde devam ediyordum konservatuvara. Okuma yazmayı öğrenir öğrenmez başlamıştım. Hocalar bende üstün bir kulak ve yetenek olduğunu söyledi. Ben asla pes etmeyerek meleğimi dinlemiştim. Karşıma Geovanni De Quenta da melek olarak çıkmıştı sanki. Bana ev  bile almıştı. Her ihtiyacımı karşılıyordu. Bekardı Geo. Evlenmek ona göre değilmiş. İhtiyacı olduğunda... 

              Ama her ne olursa olsun müzik eğitimimi tamamlamıştım. Üstün yeteneğim ve eşsiz keman tutkumla bestelerimi yapmıştım. En beğenilen bestem ise ''Sokaktaki Piç'' olmuştu. Çünkü  bu bestem kendimi keman ezgileriyle anlattığım bestemdi. Sonunda hedefime bir adım daha yaklaşmıştım. Viyana Filermoni Orkestrası ''Sokaktaki Piç'' eseri için beraber konser teklifi aldım. Tabii ki  gözüm kapalı kabul ettim. Avusturya yolunu tuttum...

               Bu ne soğuktu böyle. Kaldığım otelin doğal gazlı petekleri bile yetmiyordu. Kemanım ve ben... Tek aşkımdı belki de. Yüreğimin yalnızlığımın tek çaresiydi yayın tellere değdiğinde çıkan ses, sıcak çene altımı değdirdiğim deri çeneliğin verdiği soğukluk...

               Günler gelip çattı... Devlet operasında aniden yanan spotlar ve ardından dev kalabalığın alkışları kıpırdattı kalbimi. Sakin olmalıydım. Ardından şefin sopa hareketleri hazırlanmamızı söyledi. Zaten 26 yıldır hazırdım. Ardından işaretler, farklı enstürmanlar adeta akıp giden çağlayanda göç eden antilopların uyumlu adımları gibiydi. Eşlik ettiğim her ezgide çıldırıyordum. Sonlara doğru kaybettim kendimi ve ''Sokaktaki Piç''in son bölümlerini vurdum tellerime; adeta savaşıyordum kemanla. Detone olmamak için de dikkatliydim. Bütün çalgılar susmuştu, şef sahnede yere oturmuştu ve beni dinliyordu. Sonradan farketmiştim. Sonlandırdığım ezgilerimin ardından alkış tufanı, çığlıklar, tezahürat, müziğin zevkinden çıldırmış bir şefin tebrikleri ve benim hiç bozulmayan tebessümüme damlayan terlerdi o an. Saygıyla eğildim ve seyirciği de jest olarak alkışladım ve iki kişi yanıma koştu.''Jack! Oğlum! Affet bizi! Çok pişmanız..''  ''S-si..sizler....''    ''evet biz senin aileniz Jack ve seni terk ettiğimiz için çok pişmanız. Hiç değişmemiş yüzün. Hep o aynı tatlılık..''Ben bundan sonra Chivas Regal'im sayın ailem'' Sıcak sarılmalar doldurmuştu gözlerimi. Yüreğime her bastığımda ailemi, kokusunu hatırladım eskilerin.

              Hedefime ulaşmıştım, meleğe uyup mutluluğa kavuşmuştum. Chivas Regal olarak ünlü bir bestekar,pianist ve Dünya Umut Orkestrasının sahibi olmuştum. Ailemle mutlu yaşayıp sokak piçliğinden kurtulmuş 27 yıldır hiç edemediğim iç ısıtan tebessümü etmiştim. Eskilerden anıma sadece mp3 üm ve hayallerim kaldı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 25, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SOKAKTAKİ PİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin